Muhteşem Süleymaniye...

Günümüzde basit sayılabilecek yapıların oluşturulması aşamasında bile onlarca mimar, mühendis ve farklı disiplinlerin bir araya gelerek çalışması gerekliliğini göz önünde bulundurduğumuzda; toplam 4000 m2 alana oturan camii ve 70 dönüm arazi üzerine inşa edilen külliyesiyle Süleymaniye Camii’nin tek bir kişinin bilgi ve sorumluluğu dâhilinde inşa edilmesi hayret uyandırıcıdır. Dehası ile Mimar Sinan, günümüzde bile sırları tamamen çözülemeyen eserleri ile mimarlığın zirvesindeki isim olarak tahtını koruyor… Süleymaniye Camii ile ilgili dosya çalışmamıza başladığımızda, öğrendiğimiz her detay bizleri çok heyecanlandırdı. İşte üzerinde yapılan çalışmalar, eski kaynakların taranması sonucunda ortaya çıkarılan hikâyeleri, mistik yönleri ve muhteşem mimarisiyle Süleymaniye Camii…
Bir ‘Rüya’…
Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. İnşaatına Haziran 1550’de başlanan cami, Ekim 1557’de tamamlanmıştır. Meşhur bir rivayete göre; bir kutlu gecede Kanuni Sultan Süleyman, rüyasında Hz. Muhammed’i görür. Sultan Süleyman ve Hz. Muhammed, Süleymaniye’nin inşa edildiği yaklaşık 70 dönümlük arazinin bulunduğu tepeye gelirler ve Peygamber Efendimiz bizzat Sultan Süleyman’a şunları söyler: “Mihrabı buraya, minberi buraya olsun…” Kanuni Sultan Süleyman uyanınca, hemen Mimarbaşı Sinan-ı Abdülmennan’ı çağırır. Sinan’ı hiçbir açıklama yapmadan, büyük bir heyecanla rüyada gördüğü yere götürür. Kanuni: “Buraya bir cami, bir külliye yapacağız” diye söze başladığında; Sinan: “Sultan’ım, mihrabı burada, minberi burada olsun…” der. Sultan Süleyman şaşırır: “Sinan, sen bu işten haberli gibisin?” Büyük mimar cevap verir: “Sultan’ım sizin dün geceki kutlu ziyaretinizde ben de iki adım gerinizden geliyor idim…” Bu rivayet doğru mudur, temenni midir bilmiyoruz; ama Mimar Sinan, Tezkiretü’l-Bünyan isimli eserinde Süleymaniye’nin temelinin atılışını bizzât şu satırlarla ifade etmiştir: “Bir vakt-i şerif ve bir saat-i said-ü lâtifde ol Cami-i Münif’e temel uruldu.” Bu sözleri yorumlayanlar, rüyayı destekler nitelikte bulmuştur.
Sinan’ın dâhiyane çözümleri…
Süleymaniye aynı zamanda bir külliyedir. Bu külliye Kantarcılar Mahallesi’ne bakan bir tepe üzerinde Bâb-ı Vâlâ-yı Seraskeri (Genelkurmay Başkanlığı, bugünkü İstanbul Üniversitesi, rektörlük ve diğer binaları) ile Bâb-ı Vâlâ-yı Fetvâ-penâhî (bugünkü İstanbul Müftülüğü binası) arasındadır. Cami avlusunun etrafını çevreleyen büyük külliyede; türbeler, türbedâr dairesi, evvel, sani, rabi, salis, tıp medreseleri, darû’l-hadis, darû’ş-şifa, bimarhane, darû’l-kurra, sibyan mektebi, imaret, tabhane (konuk evi), han, hamam, kitaplık ve dükkânlar bulunmaktadır. Dış avlunun on kapısı vardır. Bunlar; Mera, Eski Saray, Mektep, Çarşı, Hekimbaşı, İmaret, Kubbe, Tabhane, Ağa ve Harem kapılarıdır. Caminin dört minaresi İstanbul’da yaşamış ilk dört sultanı; Fatih, 2. Bayezid, Yavuz Selim ve Kanuni’yi; minarelerdeki on şerefe ise 10 padişahı temsil etmektedir. Minareler örülürken taşlar birbirine demir kemerle tutturulmuş, taş ve demirin birbirine kenetlenmesini sağlamak için bağlantı yerlerine kurşun dökülmüştür. 63×69 metre ebadında olan caminin kubbe yüksekliği 53, kubbe çapı ise 26,5 metredir. Yaklaşık 30’ar ton oldukları hesaplanan 4 fil ayağı toplam 8.000 ton yükü temele iletmektedir. Mimar Sinan bunları Ciharyâr-ı Güzin’e (dinin dört direği); Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’ye armağan olarak sunmuştur. Ayaklardan ikisi İstanbul’daki eski Bizans Sarayı’ndan ve Kıztaşı’dan, biri Baalbek’teki Jüpiter Tapınağı’ndan, diğeri de Mısır’ın İskenderiye kentinden getirtilmiştir. Yer altında birtakım yollar kazılıp üzerlerinde birtakım kemerler yapılmıştır. Bu yollardan caminin içinden bütün yan yapılara su dağıtılan depolara gidilir. Bu yollar aynı zamanda caminin havalandırmasında da önemli rol oynamaktadır. Cami tabanının orta kısmında yer alan bu yollar üzerine tahta kapaklar konularak aşağıdan gelen hava ile cami içinin yaz mevsiminde devamlı serin, kış mevsiminde ise sıcak olması sağlanmıştır. Peçevî Tarihi’nde anlatıldığına göre Süleymâniye Camii’nin yapılmasında vekiller (muhasebeciler) tarafından tutulan defterlerde caminin inşa masrafı 896.883 florin olarak gösterilmektedir ki, bu o devirde elli tanesi bir kuruş olmak üzere 53.782.900 akçe karşılığıdır.
Süleymaniye’nin inşasına ait teknik bilgilerin yer aldığı herhangi bir evrak bulunamamıştır. Mimar Sinan, cami yapımında harç için kullandığı yumurta sayısını, çalışan ustaların milliyetlerini, dinlerini ve günlük ücretlerini 164 ciltlik bir deftere kaydettirmiştir. Mimar Sinan, idarî ve malî detayları en ince teferruatına kadar, emanete sahip çıkma titizliği ve üzerinde küçük bir hak bile bırakmama gayretiyle yazmış; ama teknik detayları açıklamamıştır. Günümüz binalarında konfor faktörü olarak kontrol edilebilen 4-5 özellik varken (yapının ses yalıtımı, izolasyonu, ışık alması, havalandırması gibi) Mimar Sinan 16. asırda yapılan bu eserde 66 faktörü kontrol edebilmiştir.
Yapılan araştırmalarda, Süleymaniye’nin bitirilişine kadar, birçok inşaat tekniğinin kullanıldığı görülmüştür. Mimar Sinan ordudayken tecrübe ettiği zemin mekaniği tekniklerini caminin temel inşaatında uygulamıştır. Temeli kazıldıktan sonra 3 veya 4 yıl beklemeyi ve zemini sıkılaştırma tekniklerinden biri olan kazık uygulamasını Mimar Sinan’da görmekteyiz. İnşadan sonra oluşan oturmalar, yapıda çatlaklar meydana getirmekte ve statiğin bozulmasına sebep olmaktadır. Zeminin sıkılaşması ve tabii zemin oturmalarının yaşanması için 3 veya 4 yıl yük altında bekletilmesi caminin yapıldıktan sonraki muhtemel oturmaların önüne geçmek içindir.
Süleymaniye’de uygulanan başka bir metot, drenaj tekniğidir. Deprem esnasında zeminin gevşemesi ve yeraltı sularının hareket etmesi sebebiyle taşıma gücü sıfıra inen zemin hiçbir yük taşıyamaz duruma gelir. Buna ‘sıvılaşma’ denir. Zemin sıvılaşınca üzerindeki yapı bataklığa gömülür. Bu sebeple su yalıtımı ve temelden suyun uzaklaştırılması çok önemlidir. 1950’li yıllarda bugünkü İstanbul Ticaret Üniversitesi binasının bulunduğu bölge istimlâk edilirken Haliç’e bağlanmış künklere (yağmur suyu veya kanalizasyon boruları) rastlanmıştır. Yapılan araştırmalarda bu boru sisteminin Süleymaniye’nin bulunduğu tepedeki suyu drene etmek gâyesiyle temellerin altına yerleştirilmiş ‘çakıl-kum kuyuları’na bağlandığı tespit edilmiştir. Killi toprağın suyu geçirmeyip tutmasından ötürü zemin mukavemetinin zayıflamasına karşın hazırlanan bu ‘çakıllı-kumlu drenaj sistemi’ ancak son yarım asırdır inşaat mühendisliği alanında uygulanmaktadır. Bu drenaj sistemiyle yapı temelden gelecek nem ve sudan korunmuş; sonradan oturma riskleri de ortadan kaldırıldığı için çatlamalar da önlenmiştir. Ayrıca dâhi mimar, yapının içindeki rutubet ve nemi dışarı atarak soğuk ve sıcak hava dengelerini sağlayan hava kanalları kullanmıştır. Bunların dışında yazın suyun ve toprağın ısınmasından dolayı oluşan buharın, yapının temellerine ve içine girmemesi için tahliye kanalları yapmış ve bunları da drenaj kanallarına bağlı olarak uygulamaya koymuştur.
Süleymaniye’nin statik ve temel dizaynı gemi omurgası şeklindedir. Almanya’da teknik eğitim almış ve uzun yıllar deniz yollarında çalışmış olan rahmetli Ahmet Selim Suntur, bina olarak caminin çok iyi dengelendiğini gemi tasarım formülleri ile inceleyerek görmüş ve “Mimar Sinan Hazretleri âdeta bir hacı yatmaz yapmış. Zamanımızda orijinalliği bozulmasına rağmen, bu bina dış etkenlere ve depremlere çok iyi dayanır” demiştir.
Camide taban sıcaklığının sabit tutulabilmesi için yerden 20 cm yüksekliğe kadar hava hızı profilinin sıfıra çok yakın olması (sınır tabaka), sonrasında ise hava hızlarının yükselmeye başladığı tespit edilmiştir.
Mimar Sinan, cami içinde sesin iyi yayılması ve duyulması için harika bir teknik kullanmıştır. Bunun için, yapı şekilleri içinde sesin en iyi çoğaldığı kubbeyi uygulamıştır. Bütün kubbeleri çift olarak yapmış ve damak kubbeyi oluşturmuştur. Kubbe yapısının güçlü tınlatıcı özelliğine ve kubbede oluşacak özel ses odaklanmalarına önlem olarak kubbe köşelerine ve eteklerine içi boş 50 cm boyunda 64 adet küp yerleştirmiş ve bunlarla iyi bir ses elde etmiştir. Ayrıca, zeminde, sesi yansıtmak için tuğlalardan boşluklar yapmıştır. Böylece Süleymaniye harika bir akustiğe sahip olmuştur.
Camideki geometrik merkezler
Bir çok sırrı barındıran taç kapı, önemli bir geometrik merkezdir. İnşasında alışılmışın çok üstünde yüzlerce ton kurşun dökülmüştür.Diğer geometrik merkez olan is odası, cami içinde yanan kandillerin isini toplayıp mürekkebe dönüştüren ve tamamen doğal havalandırma ile çalışan bir siklon-baca sistemidir. Bu olmasa cami kubbesi kandillerin tesiriyle çok kısa zamanda kararacaktı. Üçüncü geometrik merkez olan şadırvan, o devrin şartlarında (kısmen Bizans kanalları kullanılarak) Istıranca derelerinden getirilen suyu, doğal kule prensibiyle hava akımı oluşturarak oksijenle arıtan tarihin ilk içme suyu hazırlama istasyonudur. Bugünün teknolojisi, is odasındaki doğal hava akımını ve şadırvandaki doğal kule tesirini hayranlıkla izlemekte; bu teknik, Batı üniversitelerinde doktora seviyelerinde ders olarak işlenmektedir.
Mucizevi tasarımlar…
Cami içindeki mesafeler ölçüldüğünde, bütün mesafelerin ebced hesabı ile Allah (cc) isminin katları olduğu anlaşılmaktadır. Dış minare aleminin ve is odası kubbe noktalarının, işaret ettiği dairelerin sönen bir sinüs eğrisi çizdiği görülmüştür. Açılar ölçüldüğünde her yerde 9 değişik sâbit açı kullanıldığı görülmüş ve bu açıların toplamının 273,15 derece olduğu tespit edilmiştir. Aynı şekilde caminin Taçkapı içerisinde hizmet binalarına olan mesafe de 273,15 metredir. O devirde Osmanlı’da metrik ölçüler kullanılmadığı düşünülürse, bulunan neticelerin orijinalliği ortaya çıkmaktadır.
Minare yüksekliği, kubbe çapı gibi bazı uzunluk ve açılar birbirine orantılandığında “pi” sayısı, 1,6 (altın oran) gibi bilinen katsayıların yanında, tam derece olarak Dünya ekseninin eğim açısı 23, kalori/joule çevrim katsayısı olan 4,18 ve logaritmadaki “e” sayısı gibi o zamanın şartlarında pek alışılmadık katsayıların da sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Araştırma ekibi bundan yola çıkarak, cami tasarımında ısı, manyetik alan ve değişik şekil ve haldeki enerjilerin birbirlerine dönüştürülerek dengelenmesi için hesaplamalar yapıldığı neticesine varmıştır.
Külliye, âdeta bir canlı gibi bütün dış tesirlere karşı korunma refleksleri veya koruyucu enerji küreleriyle donatılmıştır ve bu kürelerin tamamının is odasında kesiştiği anlaşılmıştır. Bu çalışmalar sırasında Süleymaniye Camii, Mısır piramitleriyle -resimler üzerinden- kıyaslandığında, kesit olarak her ikisinin de, taban açıları 66 derece olan çok dengeli birer ikizkenar üçgen olduğu tespit edilmiştir. Firavun mumyasının, piramit yüksekliğinin tabandan itibaren 1/3 kadar yukarısına (Piramit tepesinden yüksekliğin 2/3’ü kadar aşağıda) yerleştirilmesine karşılık, Süleymaniye Camii’ndeki is odasının, üçgen kesitin ağırlık merkezinde (Cami yüksekliğinin tabandan itibaren 1/3’ü kadar yukarısında) yer aldığı tespit edilmiştir.
Süleymaniye’de yapılan araştırmalarda akustik enerjinin ısıya eş değerliliği ve soğutma işinde kullanımıyla ilgili veriler bulunmuştur. Verimi düşük olan bu kullanımın diğer enerji türleri ile desteklenerek veriminin yükseltilebileceği düşünülmektedir. Eğer bu buluş geliştirilirse, insan sesiyle soğutma yapılabilecektir. Bu noktada, Süleymaniye Topluluğu’ndan bahsedilmesi yerinde olacaktır. Rahmetli Ahmet Selim Suntur’un liderliğinde çalışan bu grup, Süleymaniye Külliyesi’nde ASHRAE (Amerikan Isıtma Soğutma ve Hava Şartlandırma Mühendisleri Birliği) ile birlikte tarihî mekânlarda klima konusunda bir projeyi tatbik etmek için çalıştıklarında yukarıdaki neticede ulaşmışlar. Süleymaniye topluluğunun kuruluşunu, Prof. Dr. Birol Kılkış şöyle anlatıyor: “Süleymaniye Topluluğu, merhum Ahmet Selim Suntur Bey’in önderliğinde kurulmuş, bilimsel ve teknik bir topluluktur. Suntur, soğuk tekniği ve klima konularında milletlerarası değerde çok faal ve kıymetli bir bilim adamı ve tatbikatçı idi. Türk Isı Bilimi ve Tekniği Derneği kendisine 1970'li yıllarda "Yılın En Başarılı Uygulayıcısı" ödülünü vermişti. ASHRAE'nin "life memberi" olarak Terminoloji, Soğutma gibi teknik komitelerde uzun yıllar çalışmış; ASHRAE'ye "soğuk tekniği" kelimesini kazandırmıştır. Selim Suntur, mesleği ve teknik faaliyetleri gereği, tarihî eserlerde, kütüphane ve müzelerde inceleme yaparken Süleymaniye Kütüphanesi’nde bir kısmı 1000 yıllık geçmişe sahip eserlerin muhafazasında eksikliklere ve arşivlerde bekletilen kıymetli eserlerin tahribatına bizzat şahit olmuş ve çok üzülmüş. O zamanlar ben yine ASHRAE’de görevli idim ve kütüphane ve müzeler ile ilgili özel klima sistemleri üzerine çalışıyordum. Selim Bey ile meslek itibarı ile 1978'den beri tanışırdık. Konuyu bana açtı ve mutlaka bir şeyler yapılması gerektiği hususunda hemfikir kaldık. Süleymaniye Topluluğu bu vesileyle kuruldu ve gelişti. İncelemelerimiz esnasında, mekân olarak Süleymaniye Cami-i ªerifi külliyesinin içindeki Süleymaniye Kütüphanesi'nde incelemeler yaparken Mimar Sinan Abdülmennan Hazretleri'nin yapının tamamında o güne kadar hiç görülmemiş ve şimdiye kadar ya fark edilmemiş veya bilerek veya bilmeyerek takdir edilmemiş çok özel bir tabii klima sistemini inşa etmiş olduğunu ve bu sistemin yapı ile bütünleştirildiğini gördük. Bu çok özel klima sisteminin külliyede yaz ve kış doğal hava cereyanları ile hiçbir mekanik tesisata gerek duymadan klima vazifesini çağlar boyu yapagelmekte olduğunu fark ettik. Ancak son dönemlerdeki hava kirliliği, külliye bölümlerinin orijinal maksadını ve tasarım kabullerini aşan şartlarda vazife görüyor olması bizleri bütün yapının bu çok özel sistemini bozmadan ve kaybetmeden desteklenmesi gerekliliğine götürdü. Bu aslında çok zor bir mühendislik projesi idi ve dünyada böyle bir uygulama yapılmamıştı. Tarihi yapıyı hiç bozmadan, gözle görünür bir mekanik tesisat eklemeden, Mimar Sinan Abdülmennan Hazretleri'nin orijinal sistemindeki prensipleri ve hava cereyanlarını mümkün mertebe bozmadan kütüphane ve yazma eserlerin muhafazasını günün şartlarına göre desteklemek için çözümler ararken karşılaştığımız bilinmezlikler ve zorluklar bizi Süleymaniye Camii'nin tamamını çok dikkatli bir şekilde incelemeye zorladı. İşte bu andan itibaren de bütün külliye ve camideki sistemler perde perde gözlerimizin önünde açılmaya; sadece klima konusunda değil, akla gelebilecek bütün enerji ve madde konularında o zamanlar hiç bilinmeyen teknik bilgilerin Mimar Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri tarafından caminin her köşesinde adeta asırlar boyu insanlara ders verecek bir şekilde tatbik edildiği ve bu bilgilerin de Kur'ân-ı Kerîm'de mahfuz bilgilerle ortaya çıkarıldığını anlatmaya başladı. Bu yapıda hangi köşeye yönelseniz, size yeni bir sahife açılıyor. Bu çok heyecan verici bir olaydı ve konu bir anda basit bir klima sistemi konusundan çıkarak, evrensel bir bilgi boyutu kazandı. Topluluk o günden beri çalışmalarına devam etmekte ve 1999 yılında kurduğumuz Birleşik Kuantum Araştırma Enstitüsü'nün çalışmaları yavaş diyebileceğimiz bir hızla, fakat çok titiz bir şekilde yapılmaktadır. ªu anda hâlâ çözemediğimiz yüzlerce konu var. ªimdiye kadarki çalışmalarda ortaya çıkan "melez klima sistemi" fikrini ve işleyiş esaslarını ilk defa 1995 yılında ASHRAE Journal'de yayınladık. Melez klima konusundaki hakemli dergi yayınlarımız 10'un üzerindedir.
Süleymaniye Topluluğu’nun yapıyla ilgili tespitlerini; bütün enerji şekillerinin birbirine olan denkliği ve dönüşebilirliği, uzayın optimum dengesi, melez klima ve inşaat tekniği, yapısal ölçülerde belirli sayıların bilimsel ve teknik sebeplerle kullanılmış olması ve açıklamaları şeklinde sınıflandırabiliriz. Kanaatimize göre Mimar Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri Pi sayısı (3.14...), Altın Oranı (1.618033988...), Isı-mekanik enerji dönüşüm katsayısı B (4.1867...), Napier Sayısı (2.718..), gibi sayıları hemen her konumda ve boyutta bilerek kullanmıştır.
Mimar Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri'nin eserlerini önceden inceleyenler bu konuyu kendi deyimleri ile sadece "mistik" boyutlarda değerlendirmiştir. Hâlbuki bu oranlar ve katsayıların ilmî ve teknik nedenleri ve çok özel vazifeleri vardır. Bilhassa "Altın Oran"a işaret etmek isterim: Son zamanlarda moda olduğu üzere; bu oranın tabiatta bir düzen, sanatta bir estetik sağlayan bir sayı olduğu çok yazılıp çiziliyor. Bu oranın ve çeşitli katsayılarının Süleymaniye Camii'nde de çok kullanıldığını, ancak mana ve öneminin çok farklı olduğunu görüyoruz. Tespitlerimize ve tahminlerimize göre Altın Oran tüm kainatın optimum denge dalga boyunu simgelemekte ve tüm hadiselerin optimum şartlarda cereyanını sağlamaktadır. Bilindiği üzere, tabiatta tüm hadiseler optimum, diğer bir deyişle en kestirme ve en verimli bir şekilde ve çok maksatlı olarak cereyan etmektedir. Altın Oran da optimizasyon tekniklerinden bildiğimiz gibi en kestirme ve çabuk çözümleri sağlayan bir sayıdır. Nitekim sayısal optimizasyon teknikleri arasında hızlı ve kestirme çözümü Altın Oran vermektedir (Fibonacci Metodu). İşte bu mühim sayıyı Mimar Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri camide ve külliyede sadece estetik orantılar ve mimari güzellik için kullanmamış; Altın Oranın esas mahiyet ve amacına uygun olarak da, tüm fonksiyonları ve cami yapısını bu sayıyı kullanarak optimize etmiş, sistemleri topyekûn, çok maksatlı ve en verimli şekilde vazife görür hale getirmiştir.”
Süleymaniye’nin inşası sırasında yaşananlar…
Yapımı sırasında, özellikle temel hazırlığı gibi teknik sebeplerden dolayı, uzun bir süre, bir türlü göze görünür ve herkesin anlayacağı duruma gelemeyen Süleymaniye için İran’da da dedikodular çıkmıştır. Bu keyfiyeti, parasızlıktan iş gecikiyor diye yorumlayan İran ªahı Tahmasb, Kanuni Sultan Süleyman’a -özellikle Sultan’ı incitecek şekilde- para yardımı kisvesi altında bir sandık mücevher gönderir. Sultan Süleyman tabii olarak hediyeyi iade etme nezaketsizliği göstermez; Tahmasb’dan gelen bütün mücevherleri ezdirip-kırdırır ve o sırada yapımı sürmekte olan sol uzun minarenin harcına kattırır. Güneşi arkadan aldığı zaman pırıl pırıl parlayan bu minareye bunun için “cevahir (mücevher) minaresi” denilmiştir.
Yine, Süleymaniye külliyesinin yapımı sırasında “İslâm dünyası bir şaheser çıkarıyor” haberleri ile telaş içine düşen Vatikan, bir mermer blok içerisine, dışarıdan belli olmayacak şekilde “haç” döktürür ve Sultan Süleyman’a “Mabedinizin minberi için hediyemizdir” diye gönderir. Taşı bilmeden, kazara minbere koysalar, Vatikan bu sefer “İslâm Halifesi haç üstünde vaaz veriyor” diye dedikodu yapacak ve hediye, asıl maksadına hizmet edecekti. Sultan Süleyman ‘hediye’nin istihbaratını almış; Sultan’ın emri üzerine Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri bloku ortadan kestirip, ‘haç’ı ortaya çıkarmıştır. İki parça olan mermer blok ve haçlar, yine iki adet olan ve dış avludan iç avluya geçen kapıların girişinde yere yerleştirmiştir. Böylelikle bundan böyle avluya girecek olanlar ‘haç’ı çiğneyip, girecektir. Bilahare Vatikan’a haber yollanmıştır: “Hediyenizi aldık, kabul ettik, doğru yere yerleştirdik.” Bugün yerlerdeki haç, iyice aşındığı için çok zor ve ancak çok yakından seçilebiliyor ama blok hâlâ yerinde...
Mimar Sinan Kimdir?
“Tezkiret’ül-Bünyan’da (Sinan Hazretleri’nin ağzından yazılan eser) geçen Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri’nin biyografisi özetle şöyledir:
Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri, Kayseri’nin Erciyes’e bakan bir Ortodoks köyü olan Ağırnas köyünde doğdu. Babası, duvarcı ustası Hristodulos oğluna Josef adını koymuştu. Hristodulos’un servi boylu ve yapılı oğlu, 23 yaşına kadar ömrünü, babasına ocaklardan taş çıkararak, ormanlardan ağaç keserek, onları taşımadan önce kullanıma hazır hale getirip, taşıma yükünden tasarruf ederek geçirmiştir. Ağırnaslı Josef’in hayatının akışı, 23 yaşındayken köylerine gelen devşirme birliğinin kendisini de seçmesi sonucu değişmiştir. Sinan-ı Abdülmennan Hazretleri, bir anlamda Osmanlı devşirme ve eğitim sisteminin o devirde ne kadar muazzam işlediğinin örneğidir. Her safhada elemelerden geçerek, belli olgunlukları yaşamıştır. Önce devşirme alayı... Sonra Bektaşî tekkesi... Hak dinini kendi rızası ile kabul etmesi... Zaten kendisi de ehl-i kitap olması dolayısıyla İslâmiyet’e hep yakın durmuştur. Yeniçeri namzedi, postabaşının kendisine/Hristo oğlu Josef’e, İslâmi eşdeğer anlamları ile Abdullah oğlu Yusuf demesini beklerken, Sinan-ı Abdülmennan demesi ve “Hakk’ın sancağını taşıyan mızrağı olasın” duası ile yeni hayatına başlamıştır. Sinan-ı Abdülmennan, Yavuz Sultan Selim Hazretleri’nin Çaldıran zaferinden dönerken beraberinde getirdiği sayıları beş yüze yakın Tebrizli çini ustalarının yerleştirildiği İznik’te eğitimine devam etmiş; buradaki 3. çini fırınının inşaatını yapmış, Pîr-i Nakkâşan’dan nakış dersleri almıştır. Abdülmennan, Yeniçeri olarak Belgrad, Rodos ve Mohaç seferlerine teknik destek alayında katılmış; Mohaç muharebesinde vuruşmak zorunda kaldığı düşman şövalyesini öldürmesi, sanatkâr ruhunda çalkantılar meydana getirmiştir. Kayserili civan Abdülmennan önce Viyana kuşatmasına, ardından da İran seferlerine katılmış; orduda gösterdiği yararlılıklar dolayısıyla Haseki rütbesine kadar yükselmiş, bu arada da Sultan Süleyman Hazretleri’nin gözdesi ve can dostu olabilmiştir. Bu zamanlarda devrin Ser Mimaran-ı Hassa’sı Mimarbaşı Acem Ali’nin vefatı üzerine, yaklaşık 50 sene sürdüreceği bu göreve layık görülmüştür”.
Mimar Sinan Hazretleri’nin kabri, İslâm öğretisinde en mütevazı sayılan yerde... Bütün Süleymaniye Külliyesi’nin en arkasında, en solunda... Yani Vefa’ya bakan tarafta değil; yokuş aşağı, Eminönü’ne bakan tarafta... Türbe, küçücük, bağımsız bir birim, çevresi, klasik Osmanlı tarzı pencereleri olan bir duvar ile çevrili... Kıble’ye bakan tarafta pencere sayısı, ebced hesabı ile “Allah” diyor, arkaya bakan tarafı ise “Sinan”. Türbesinin taş tarafında 1535 yılında İran seferi için Van Gölü’nü geçecek askeri gemiler yaptığı için aldığı “Haseki” rütbesini ifade eden Yeniçeri Ağası taşı var.. Bir tek mütevazı bir taş... O da İran seferi anısına... Kim bilir belki de nefsini yenmesinin anısına!
Kaynaklar: Muhteşem Süleymaniye (Camii Şerifi ve Külliyesi) İstanbul, Haziran 2005, Ahmet Rasim Selim Suntur, Prof. Dr. İbrahim Birol Kılkış,
Celaleddin Gökçek, Ziya Gökçek, Ahmed Kimyacıoğlu, Ali Reyhan Esen.
Faydalanılan eserler:
- Süleymaniye Topluluğu Çalışmaları, Scientific Revelations in Holy Quran
- Merhum Ahmet Rasim Selim Suntur’un hatıraları
- Family Yayınları, Kubbeler - Sonsuz Döngü, Kamil Fırat
- Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, Sinan the Architect, Reha Günay
- Dr. Süleyman Mollaibrahimoğlu’nun bilgilendirme niteliğindeki “Muhteşem Süleymaniye” kitapçığı
- Fotoğraf sanatçısı Mustafa Yılmaz’ın şahsi albümü
- Fotoğraf bulunamayan yerlerde çekilen amatör fotoğraflar