'Yıldız Teknik Üniversitesi, 100. yılında 200'ün üzerinde proje ile 'parlayacak'...'
Türkiye?nin en prestijli üniversiteleri arasında yer alan Yıldız Teknik Üniversitesi, 2011?de 100 yaşını dolduruyor. Sektörün ihtiyacı olan elemanları yetiştiren bu okulun idealist Rektörü İsmail Yüksek, 100. yılında YTÜ?nün rektörü olmanın çok büyük bir şans olduğunu söylüyor. Yüksek, 100. yıl kutlamaları için gerçekleştirilecek birbirinden önemli projeleri ve YTÜ Teknopark ile ilgili ayrıntıları Termodinamik okurları ile paylaştı...
YTÜ Yıldız?da kalacak
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ), Beşiktaş, Davutpaşa ve Maslak?ta bulunan üç kampüsü, lisans ve lisansüstü programlarda eğitimini sürdüren yaklaşık 24 bin öğrencisi, 650?ye yakın akademisyeni, 700 araştırma görevlisi ile Türkiye?nin en köklü eğitim kurumlarından biri olarak faaliyet gösteriyor. Maslak?ta meslek yüksekokulumuz var, Davutpaşa?da şu anda 5 fakültemiz var, bu sene sonunda 6. fakülteyi de açmayı planlıyoruz. Davutpaşa kampüsü, teknoparkımıza, spor tesislerimize de ev sahipliği yapıyor. Yıldız?la ilgili düşüncemiz, buradaki öğrenci yoğunluğunu biraz azaltıp burayı bir prestij alanı haline getirmek. Yani Yıldız?ın yıldızının parladığı, sosyal sorumluluk projelerinin ve sürekli eğitimlerin yapıldığı, kongrelerin-seminerlerin düzenlendiği, lisansüstü ve doktora programlarının aktif olarak yer aldığı bir alan haline dönüştürmek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, şu an YTÜ?nün bulunduğu binayı istedi ama devletin tüm erkanları bütün kurumlarıyla görüşülerek, bu alanın YTÜ?ye ait olduğunu, YTÜ?den koparılmasının mümkün olamayacağını, bununla ilgili çok ciddi sorunlar çıkacağını ifade ettik. Neticede başarılı da olduk. YTÜ?nün Yıldız?dan koparılması gibi bir durum yok.
YTÜ?nün 100. yılında rektörlük makamında olmak çok büyük bir şans...
Bu sene üniversitemiz 100. yılını kutluyor. Bu durumu avantaja dönüştürmek istiyoruz. Yani 100. yılın verdiği şevk ve enerjiyle üniversiteye yeni bir şeyler katmak istiyoruz. YTÜ?nün 100. yılında rektörlük makamında olmayı şahsım adına çok büyük bir şans olarak değerlendiriyorum. Ama çok da büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Sahip olduğum bu şansı en iyi şekilde değerlendirmek istiyorum. 10 yıl, Sanayi Odası?nın danışmanlığını yapmam sebebiyle yüzlerce firma gezdim, onlarla ilgili raporlar yazdım; 3 yıldır TÜBİTAK?ta KOBİ Destek Programı yürütme kurulundayım. Bunların sağladığı çok önemli bir avantaj var: sanayicinin nasıl üretim yaptığını, hangi sorunlarla karşılaştığını, nasıl bir eleman istediğini, sıkıntılarını az çok biliyorum. Bu sayede çalışmalarımıza bu sorunları çözebilecek hamlelerle devam edebiliyoruz. Örneğin mekatronik bölümü kurduk, o bölümde bir mütevelli heyeti oluşturduk. Bu çalışmayı diğer bölümler için de yapacağız; çünkü faydalı olduğunu düşünüyoruz. Bu heyet; eski hocalarımızdan, sanayinin en etkin insanlarından, firması olan ve aktif üretim yapanlardan oluşuyor. Her yıl sene başında bu heyetle toplanıp yemek yiyoruz ve isteklerini soruyoruz. Yani bir mühendisten ne bekliyorlar, sahada hangi konularda sıkıntı yaşanıyor, hangi eksikliklerin giderilmesi gerekiyor... Böylece 30 yıllık ders programlarıyla değil, talebe göre kendimizi yenileyerek eğitim veriyoruz. Mesela mühendisliğe giriş derslerimizi önümüzdeki dönemden itibaren şöyle yapacağız; bu mütevelli heyetine diyeceğiz ki iki saatlik mekatroniğe giriş dersinde gelip öğrencilerimize hayatınızı, ne ürettiğinizi, nasıl ürettiğinizi anlatın. Öğrencileri mümkün olduğu kadar fabrikalarda gezdirin ki mezun olduklarında ne olacaklarını bilsinler, kendilerine reel hedefler koyabilsinler. YTÜ mezunlarının % 85?inden fazlasının kendi eğitim aldığı alanda çalışıyor olması da zaten bu mantığın pozitif bir sonucu...
Hedefimiz, 200?ün üstünde proje...
Üniversitemizin tarihi alan içinde hapsolması, yapılabilecek birçok çalışmanın gecikmesine sebep oldu. Çünkü bulunduğumuz alan özellikli olduğundan bu alan içinde bina yapma şansımız yok. Bu anlamda Davutpaşa Yerleşkesi çok büyük bir avantaj. Davutpaşa?da bu sene yani bir buçuk sene içinde yaptığımız okulun toplam 230.000 metrekare kapalı alanı bulunuyor. Bu sene 200.000 metrekareye yakın modern bina yaptık. Benim bugün bulunduğum makamda bir buçuk senem kaldı, bu zaman içersinde hedefim YTÜ?nün altyapı probleminin tamamını çözmek.
Şişli?de üniversiteye ait beş dönümlük bir araziyi değerlendirmesi için TOKİ?ye devrettik. TOKİ orada bize yaklaşık 600-700 daireli lojman yapacak. Böylece hocalarımızın barınma problemini çözmüş olacağız, yurtdışından personel sağlayabileceğiz. Alanda spor tesisi, çim saha, koşu pisti, yarı olimpik yüzme havuzu, fitness center, sosyal tesisler gibi tesisler de olacak.
Bu yıl, Kredi ve Yurtlar Kurumu ile birlikte 1200 kişilik bir öğrenci yurdu yaptırdık. Proje yedi ayda tamamlandı. Çocuklarımız orada banyosu, tuvaleti, mutfağı içinde bulunan üç kişilik odalarda kalıyorlar. Bu sene bu yurdu 1000 kişi daha alabilecek şekilde büyütmeyi hedefliyoruz.
2011?in ilk günü enerji verimliliği ile ilgili bir etkinlik düzenledik. Yılın ilk haftasında İşletme Kulübü?nün ?Yılın Yıldızları Ödülleri? vardı. 5000 öğrencinin seçimiyle, haber spikeri, yazar, en iyi film oyuncusu gibi 35 farklı alanda ödül verdik. Önümüzdeki dönem içinde birçok uluslararası kongre, sempozyum, seminer, müzik festivalleri yapılacak.. Okulumuz bünyesinde 35 kulübümüz var. Bu kulüpler söz konusu faaliyetleri organize edecekler. Her kulüp, bir sosyal sorumluluk projesi, bir eğitim projesi, bir de ar-ge projesi almış durumda. Sosyal sorumluluk projelerimiz arasında her sene yaptığımız, bu sene ise on tane yapmayı düşündüğümüz, Anadolu?nun bir kentindeki okulun bütün ihtiyaçlarını karşılamak da yer alıyor. Geçen sene Aksaray?da 700 öğrenciyi giydirdik ve tüm okul malzemelerini temin ettik. Bütün okulun çalışabileceği bir salon yaptık, kitapları da bizim tarafımızdan temin edilen bir kütüphane yaptık, 50 kişilik bir bilgisayar sınıfı yaptık. Tüm kulüplerimiz oradaydı ve bir hafta Aksaraylıların evlerinde misafir olarak kalıp çocuklara ebrudan fotoğraf çekmeye kadar birçok şey öğrettiler. Öğrencilerimiz için çok önemli bir deneyimdi. Özellikle batıya giderken doğulu gençlerimizi, doğuya giderken de batılı gençlerimizi gönderiyoruz. Böylece öğrencilerimizin ülkemizin bölgelerini tanıma şansları oluyor.
Bu çalışmayı ilgili illerdeki işadamları ve sanatçıların desteği ile yürütüyoruz.
Bu yıl Çanakkale?de planladığımız bir etkinlik olacak. Kızılay, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi, Çanakkale Valiliği, Metro Turizm ve YTÜ?nün ortak projesi olarak ?250.000 Can Karşılığı 250.000 Kan? kampanyası düzenleyeceğiz. Kızılay bir çadır kuracak, 250.000 kanı bulana kadar da kampanya sürecek.
Gençlik ve Spor Bakanlığı?yla görüşüyoruz; eğer mümkünse bir hafta boyunca tüm futbol takımlarının sahalara ?Yıldız?ın 100. Yılı Kutlu Olsun? pankartıyla çıkmasını arzu ediyoruz. Mezunlarımızı onurlandırmak için hepsini, yapacağımız faaliyetlere davet etmek istiyoruz. Mesela bugünkü Bağcılar Belediye Başkanı, bir YTÜ mezunu. Kendisiyle görüşüp büyük bir alanda tüm Yıldız?lılarla bir piknik organize etmek isteğimizi belirttik. Yine bugüne dek Yıldız?a hizmet etmiş, emekli ya da merhum tüm YTÜ ailesi mensuplarını onurlandırmak üzere çeşitli faaliyetler üzerinde çalışıyoruz.
Bu sene 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmamız vesilesi ile aldığımız bir destekle büyük bir kongre merkezinin yapımına da başlandı. Bu kongre merkezini, sosyal sorumluluk anlayışı içinde Esenler ve Güngören Belediyeleri ve Teknopark A.Ş. ile ortak kullanacağız. Kongre merkezinin bir 1000 kişilik, üç veya dört tane de 150 kişilik salonları olacak. Projeyi 200 günde bitirmeyi planlıyoruz ve yaklaşık on milyon liraya mal olacağını öngörüyoruz. Basının çok ilgisini çeken bir projemiz daha oldu. 1450?li yıllarda yapılmış ve Türkiye?nin Tek çift kubbeli binası olma özelliğini taşıyan Otağ-ı Hümayun?u restore ettirdik.
Fırıncılık Meslek Yüksekokulu bölümünü faaliyete geçirip, fırıncılık sertifika programlarının yapıldığı bir okul açmak da bu yılki planlarımız arasında. Yurtdışından sertifika programı için öğrenciler gelecek. İsviçre?de böyle bir uygulama var, o uygulamanın bir benzerini oluşturmaya çalışıyoruz. Özetle YTÜ, 100. yılında 200?ün üzerinde projeyi hayata geçirmeyi hedefliyor.
Teknoparkımıza şimdiden çok yoğun talep var
Faaliyetlerimiz arasında YTÜ Teknopark?ı geliştirmek de vardı ki bu, benim en çok önem verdiğim projeler arasında. Aslında teknoparkımızı 2003 yılında kurduk, çeşitli nedenlerle faaliyete geçebilmesi aşamasında epeyce gecikme oldu. Yönetime geldikten sonra vakıfla iyi bir diyalog kurarak teknoparkı faal hale getirmek için bir mücadele içine girdik. Teknoparkları, üniversiteler değil, Teknopark A.Ş. yönetiyor fakat Teknopark A.Ş.?de üniversitenin de hisseleri var. Üniversite teknopark içinde etkin rol oynuyor. Teknopark yapılabilmesi için Teknopark A.Ş.?nin yeterli bütçeye sahip olması gerek. Teknopark A.Ş.?nin de bir vakıf olarak öyle çok büyük bir bütçesi yok. YTÜ Teknopark yapıldığı alanda belli bir altyapı üzerine inşa edilmediğinden firmalar ilk etapta buraya çok sıcak bakmadılar. Firmalarla görüştük; 100 dönüm arazi üzerinde merkezi bir noktada gerçekleştireceğimiz projeyi anlattık ama çok inandırıcı bulmadılar. Sonuçta Teknopark A.Ş. ile birlikte birçok girişimde bulunduk, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve çevre belediyelerin, İSKİ, TEDAŞ, Türk Telekom gibi kurumların katkılarıyla altyapıyı kısa sürede tamamlayıp teknoparkı açtık, firmalara da ?gelin burada çalışın? dedik. İlk olarak iki büyük firma teknopark içinde yer aldı: Eczacıbaşı ve Moltek. Bu firmalar nükleer tıpla ilgili iki tesis kurdular, kendileri yaptılar ve işletmeye aldılar. Şu anda da 60?a yakın ar-ge elemanıyla faaliyetlerini sürdürüyorlar. Onlardan sağlanan bir miktar gelirle bir prefabrik bina yaptık. Bunu yaptıktan sonra teknopark?ın kaderi değişti diyebilirim. Şu anda 15 firma, 200?e yakın araştırmacı ve öğretim görevlisi teknoparkta çalışmaya başladı. Bu durum hem vakfı, hem üniversite yönetimini motive etti. Bu sene Sanayi Bakanlığı?ndan alınan yaklaşık 6 milyon litalık bir destek ile iki binanın daha yapımına başladık. Bu binalar toplam 18.000 metrekare kapalı alana sahip olacak. Hatta binaların bir bitmek üzere. Bu binalarda ar-ge yapacak firmalar da belirlendi. Söz konusu firmalar, 6.000 metrekarelik alanda kendi ar-ge?lerini yapacaklar. İkinci binanın da kaba inşaatı bitti, onu da Haziran 2011?e kadar bitirmeyi planlıyoruz. Sevindirici haber, daha şimdiden ikinci bina için de yoğun talep olması. Üniversite içinde yer almak isteyen firmalar var, hocalarımızın firma kurup üretim yapmak üzere talepleri var.. Biz de onların önünü açmak istiyoruz. Özellikle altını çizmek istediğim önemli bir husus daha var; Türkiye?nin bina ruhsatına sahip tek teknoparkı, YTÜ Teknopark..
Türkiye?de çok sayıda teknopark var ama çok azı aktif...
Türkiye?de çok sayıda teknopark olmasına rağmen bunların sadece 4-5 tanesinin aktif olduğunu söyleyebilirim ne yazık ki.. Teknoparkların bulunduğu bölge çok önemli. İstanbul gibi bir yerde, üretimin merkezi, birçok kobinin, OSB?nin olduğu bir alanda teknoparka talep, diğer bölgelere göre daha fazla oluyor. Teknoparkların özel bir yasası var. Bu yasanın, üniversite ve firmalara sağladığı çeşitli avantajlar bulunuyor. Mesela 4-5 kalemlik vergi avantajları var ki bu sayede firmalar teknopark alanını kiraladığında, aslında kirasını ar-ge elemanlarına yapılan vergi indiriminden karşılamış oluyor. Örneğin 2 bin lira verdiği bir mühendise normalde 900 lira gibi bir vergi ödemesi gerekiyorsa teknoparkta çalışan elemanı için bunun neredeyse yarısını ödüyor. Ürünü satarken de gelir vergisinden muaf oluyor. Dünyada da bu iş böyle yürüyor; teknoloji, ar-ge destekleniyor ki firmalar büyüsün ve ülkenin GSMH?sı artsın. Japonya?da çalışırken, bizzat bir örnek yaşadım: Bana, 4000 Dolar?lık bir bilgisayar alındı. Hocayla beraber dolaşırken aynı marka ve model bilgisayarın satış fiyatının 2700 Dolar olduğunu gördüm. Neden bu kadar fiyat farkı olduğunu sordum, öğrendim: ?Japonya?da devlet kurumları sanayicisini desteklemek için yeni teknolojileri bir buçuk katı fiyatla alır? dediler. Ülkemizde de teknoparklarda üretilen ürünleri dışarıdan ithal etmek yerine devlet kurumlarının talep edip satın alması gibi bir uygulama getirilebilir diye düşünüyorum. Gelecek için, firmaların ayakta durabilmesi için, işsizliğin önlenebilmesi için, toplumsal barışın, huzurun sağlanabilmesi için bu şart...
Teknoparklar çok büyük avantajlar sunuyor
Teknoparkların üniversite alanı içinde olmasının, hem firmalar hem de üniversiteler için çok büyük avantajları var. Firmalar, üniversitenin imkanlarından yararlanabiliyorlar. Üniversitedeki akademisyenler de bu birimlerde araştırmalar yapabiliyorlar, çalışabiliyorlar. Yeni binaların yapılabilmesine kaynak sağlamak amacıyla firmalardan çok cüzi de olsa bir kira alınıyor. Ama alınan bu kira bedelleri, bizim için yaratılan faydaların en zayıfı. Bizim için en önemli fayda; hocalarımızın ve öğrencilerimizin sanayi ile iç içe olması. Bir diğer açıdan, hocalarımız yaptıkları çalışmaların karşılığını almak istiyorlar elbette. Teknoparkta bunu rahatlıkla yapabiliyorlar, kanunen hiçbir sıkıntı yok; firma açabilirler, firmada çalışabilir, öğrencilerini çalıştırabilirler. Öğrencinin çalışmasının da şöyle bir avantajı oluyor; çocuk orada firmayla, ürünle, üretimle tanışıyor, teorisini bildiği işleri uygulamalı olarak öğreniyor. Bu, mezun olduğunda iş bulmasını da kolaylaştırıyor. Teknoparklarda çalışan çocukların % 50-60?ı mezun olduktan sonra hemen işe başlayabiliyor. Bu yıl Siemens, Alcatel, THY gibi kurum ve kuruluşlarla bir uygulama başlattık. Başarılı öğrencilerimizin stajlarını bu firmalarda yaptırıyoruz. Böylece; öğrenci staj yaparken firmayla tanışmış oluyor, firma sahibi daha sonra çalışabileceği elemanı görerek alıyor.
Enerji sektöründe ve termodinamik sektöründe üretim yapan firmaları da teknoparkta görmek istiyoruz
Bir enerji merkezi kurduk Yıldız?da. Şu anda çeşitli disiplinlerden 60?a yakın hocamız burada çalışıyor. Onları da teknoparka adapte etmek istiyoruz. Halen çalışması devam eden ?merkez laboratuvar? projemiz bittiğinde çok faydalı bir birim olacak. Merkez laboratuvarın çok özel bir birim olmasını istiyoruz: Enerji ile ilgili akredite bir laboratuvar. Bugün gündemden düşmeyen konular arasında enerji verimliliği geliyor. Bu konuda cihazların üzerinde yer alan enerji etiketlerinin denetlenmesi konusu da bir hayli konuşuluyor. Mesela herkes buzdolabına A sınıfı etiketini yapıştırabilir. Ama bunun gerçekliğinin ispatlanması gerekiyor; dünya artık, akredite laboratuvarlardan testler istiyor. İhracat hedefi olan firmalar için akredite bir kurumdan alınan onay, dünya çapında bir firma olma yolunda atılmış en etkili adım olacaktır. Bu laboratuvarda bu tür testleri yapabileceğiz.
Teknoparkla ilgili ilave etmek istediğim bir şey var: Türkiye?de teknoparklarda yazılım firmaları öncelikle yer almak istiyor. Çünkü onların her projesi ar-ge projesi kabul ediliyor. Biz teknik üniversiteyiz, bu yüzden her branşta elemanımız var; bilgisayarda da, elektronikte de.. Ama biz, enerji sektöründe ve termodinamik sektöründe üretim yapan firmaları da teknoparkta görmek istiyoruz. Çünkü güçlü bir ekibimiz var, bu ekiple çok güzel ürünler üretilebilir, çok güzel patentler alınabilir. Çevre mühendisliğimizin laboratuvarların tamamını bütün test ve analizlerin yapılabileceği şekilde akredite etmeye çalışıyoruz. Teknoparkta çevreyle ilgili firmaların olmasını da arzu ediyoruz. Böylece ülkemiz için çok daha faydalı bir tesis oluşturmuş olacağız. Bu arzumuzu da sizin vesilenizle tüm sektöre duyurmak istiyorum.
YTÜ, ürüne dönüşen projelere imza atıyor
YTÜ olarak farkımız; projelerimizi rafa kaldırmak yerine ürüne dönüştürmeyi başarabilmemizdir. Oluşturduğumuz projeler daha sonra ar-ge projesi olarak çeşitli kurum ve kuruluşlardan destek alabiliyor. Hedefimiz üniversitedeki ar-ge yapısını, proje sayısını katlayarak daha ileri taşımak. Geçen yıl ?1001 Projesi?nden 8 tane almıştık; bu sene sadece birinci dönemde 9 tane aldık. İkinci dönemde hedefimiz bu sayıyı 30?a çıkarmak. Bunun için bir proje ofisi oluşturduk. Hocalarımız fikirlerini projeye dönüştürmek ve bunu gerekli prosedüre uygun olarak hazırlamak konusunda zorlanıyorlardı. Proje ofisi sayesinde bu zorluk ortadan kaldırıldı, hocalarımıza da zaman kazandırmış olduk. Geçen sene % 15 oranında proje kabul ettirmişken bu sene % 30?u bulduk. Tüm üniversitelere baktığınızda bu oranın ortalaması % 25?tir.
Öğrencilerim çocuklarım gibi...
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir programda bana şu soruyu sordular: ?Rektörlük yaptığınız süre içinde sizi üzen bir şey var mı?? Öğrencilerimin bana ulaşamadıklarını söylemeleri, benim için çok üzücü. Şimdiki gençler, yoğunlukla interneti iletişim aracı olarak kullanıyorlar. Tüm samimiyetimle söylüyorum; tüm öğrencilerimin elektronik postalarını okuyor, yanıtlıyorum. MSN, Facebook gibi sosyal paylaşım siteleri üzerinden bile benimle iletişim kuran öğrencilerim var. Birçok öğrencimde cep telefonu numaram bulunuyor. Kantine gidiyorum, haftada bir öğrenci yemekhanesinde onlarla birlikte yemek yiyorum, her gün bahçede öğrencilerimle sohbet ediyorum. Bana ulaşamayan öğrenci, kimseyle iletişim kuramıyordur diye düşünüyorum.. Üniversiteler hep siyasi olaylarla gündeme geliyor. Okulumuzda bu anlamda enerjisi yüksek ve çok zeki öğrencilerimiz var. Ama ne yazık ki fikir paylaşımı ya da düşüncelerini mantıklı yollara değil kavga ederek ifade etmeye çalışıyorlar. Benim tüm öğrencilerim çocuklarım gibidir. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, hiçbirini diğerinden ayıramam. Çocuklar kavga edip birbirlerini incitmesinler diye ?Gelin size pano verelim, düşüncelerinizi özgürce ifade edin? dedik. Panolara benimle ilgili bile olumsuz şeyler yazabiliyor, eleştirilerini dile getirebiliyorlar. Olması gereken de bu; Çocuklarımızın kendilerini ve düşüncelerini özgürce ve medeni bir şekilde ifade etmeyi öğrenmeleri gerek...