Clicky

Header Reklam
Header Reklam

“Sadece, teknolojisini kendisi geliştiren ülkeler bağımsızdır”

05 Mayıs 2004 Dergi: Mayıs-2004
“Sadece, teknolojisini kendisi geliştiren ülkeler bağımsızdır”

 “En zoru, sıfırı bir yapmak” diyor Dizayn Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları... yoktan var etmek yani ... “Var”ı çoğaltmak, yenilerini var etmek de pek sancısız bir süreç sayılmaz ama Mirmahmutoğulları’nın inandığı şey; “kendi gücüne güven” ve “yılgınlığa pirim vermemek”... Made in Turkey damgası vurulan ve dünya pazarlarına sunulan bir başka ürün grubunun üreticisi kuruluş; DİZAYN GRUP, bu ay Made in Turkey köşemizin konuğu. Başarı öyküleri her zaman keyiflidir. Hele bizim öykülerimizse, öykü bizim memleketimizde geçiyorsa, kahramanları içimizden birileriyse bir başka keyifli geliyor galiba...

Dizayn Teknik Plastik Boru ve Elemanları San. Tic. A.Ş., 1987’de kıt kaynaklarla, bir mühendislik firması olarak kuruldu. “sıfır” sermaye ile kurulduğu için proje ofisi olarak faaliyetlerimize başladık. “Başladık” diyorum ama ilk altı ayda hiç iş alamadık. Oysa ilk bir yıl içinde yüzlerce teklif verdik. Günde neredeyse yirmi saate yakın çalıştık. Güven telkin edebilmek için teklif vereceğimiz projelerin %30’unu tamamlıyor, götürüp gösteriyorduk; “Bu işi bize verin” diyorduk. Zira çok genç ve tecrübesiz olarak görülüyorduk.

Böylece ilk yıl tekliflerimizin sadece %1’ini işe dönüştürebildik. Sermayesizliğimizin yanında genç ve tecrübesiz oluşumuzun handikabım iki yolla aşmaya çalıştık; birincisi bu handikaplara rağmen alabildiğimiz işlerde “sıfır” hatayı sağlayabilecek bir özen, ikincisi demoralize olma lüksüne kapılmaksızın daha fazla çalışmak, uğraşmak… İkinci yıl verdiğimiz teklifleri işe dönüştürebilme oranımız % 90’a çıkmıştı. Tecrübe eksikliğimizi hızla kapatıyorduk. Üstelik hala gençtik... Çok güzel bir ritim yakalamıştık. O zamanlar Türkiye’nin de genel olarak faal olduğu bir dönemdi. Yılda 500 bin yeni konut yapılıyordu. İş alamayan bir firma iseniz kimse iş vermek istemiyor, iş alabilen bir firma olmaya başladığımızda ise herkes sizden yana tercih koyuyor. Üniversitedeki yıl içi ve bitirme tezlerimden biri Akışkanlar mekaniği idi; Bir köyün içme suyu temin projesini yapmıştım. Diğeri ise bir binanın ısıtma, havalandırma, klima projesiydi. O gün bugündür, her ne yaptıysam, bu çerçevede yapıyorum zaten; akışkanlar transferi ve ısı transferi... Kuruluşumuz faaliyetlerini de bu geçmiş özetliyor: “Her ne yaptıysa k, suya dairdi... “

Sermaye alt yapımızı güçlendirmeden daha fazla, daha hızlı yol alamayacağımızı gördük. Bu nedenle belirli ölçeklerde taahhüde girdik. Binaların, fabrikaların, özellikle ısıtma, havalandırma taahhütleriydi bunlar. Klima daha kompleks, daha spesifikti. Hata riskini taşımak istemedik. 1991 yılına geldiğimizde Körfez krizi kaynaklarımızın %70’ini götürmüştü. O güne değin alacak hanemize yazılanları tahsil edemedik. Elimizde kalan %30’luk kaynağı, üretime kanalize etmeye karar verdik. Önce Demirbağ’da bir çatı katında, son derece iptidai bir mekanda üretimi gerçekleştirecek yöntemler üzerinde çalıştık. 500 m2 bir yerdi. Sonra başka bir yere taşındık. Sonra... buradayız... En çok zorlandığımız dönem, “sıfırı” “bir” yapmak süreci oldu. Biri iki yapmak daha kolay. İkiyi üç yapmak daha da kolay. En zoru sıfırı bir yapmak… Nasıl başardık? “Eh, artık olduğu kadar…” duygusunu sevmi Neyi yaparsak, hangi ölçekte yaparsak yapalım, “tamlık” duygusunu yakalamaya çalıştık. “Neden” sorusu kadar, belki daha da önemlisi; “Neden olmasın ki?” sorusu... Başardık, zira “neden başaramayalım ki” diye düşündük. Başaracağımıza her şeyden çok inandık... Üretime başladık.


İki yıl sonra bu konudaki yerli rakiplerimizi yakaladık. 10.yılda dünyalı rakiplerimizi yakaladık. 11. yılda bir çoğunu geçtik. Şu an Dizayn Grup, dünyanın en büyük çaplı borusunu, en yüksek basınçta üreten firma. Kendi rekorumuzu üç kere kırdık. Ancak bu konuda TSE bize belge veremedi. Çünkü Avrupa’ dan tercüme edilen DIN normları içinde bizim geliştirdiğimiz basınç grubu yoktu. Açıklamaya çalıştık; dünyada bizim ürettiğimizin üç aşama gerisindeki ürünü üretebilen üç firma var dedik. Onlar teknolojik olarak bunu  üretmek imkansız dediler. Kontrole geldiler; boruyu incelediler, “Allah Allah üretilememiş olması lazım” dediler. Somutlaşmış bir şey konusunda ikna etmek için altı ay çalıştık. Türkiye’ den batıya bir standart empoze edebilme fırsatı varken, bunun heyecanı bizlerle paylaşılmadı. Tabii ki, bugün için çok şey değişti. Bugün TSE, çalışmalarımızı motive eden, güven gösteren bir yaklaşık içinde.

Üretimimiz güven veren bir noktaya ulaştı. Dizayn Grup, mali yapısını her yıl uluslararası enflasyondan arındırılmış muhasebe kurallarına göre odit ettirir. Güven verebilmek kolay değil. Bunu sağlamak için, her şeyden önce açık olmayı benimsemek gerekir. Saygı görebilmek için, işletme anlayışınızdan üretim hedeflerinize kadar “saygınlığı” her şeyin önünde tutmamız gerekir. Ayrıca kişi ve kuruluş olarak bilgiye saygı göstermek, kolektivizme saygı göstermek çok önemli.

Dizayn Grup olarak bizler, bilgiye, bilgiyi teknolojiye dönüştürmeye büyük önem veriyoruz. İnanmıyoruz ki; sadece teknolojisini kendisi geliştiren ülkeler bağımsızdır. Doğal kaynaklarımızın zenginliği, tek başına bağımsızlık getirmez. Arap dünyasının petrol gibi çok önemli doğal kaynakları var. Bağımsız olduklarım söyleyebilir miyiz? Teknoloji geliştiren bağımsızdır. Silahlı Kuvvetleri en güçlü olan ülke bağımsızdır diyebilmek, günümüzde mümkün mü? Silahlı Kuvvetlerin, teknoloji geliştiren ülkelere bağımlı kalması durumunda, teknolojiyi almak zorunda olduğunuz ülkelerin güdümü söz konusu olmayacak mı? Ülkemiz uzunca bir dönem, iyi olasılıkta dışardan lisans ve know how alarak ve kötü olasılıkta ise açıkça kopyacılık yaparak bir büyüme modeli ortaya koydu. Gelişme parametrelerinin başında hep kişi başına düşen milli gelir görüldü. Milli gelir olarak ülkeler arasındaki farklar 6-7 kat gibi olabiliyor. Teknoloji geliştirme düzeyleri olarak mukayese edildiklerinde ise farklar çok daha büyük rakamlarla ifade edilebiliyor. Yakın bir gelecekte Türkiye firmaları rekabette çok fazla zorlanacaklar. Ucuz iş gücü avantajımız olduğu düşüncesinin yanıltıcı olduğunu düşünüyorum.

Bizden çok daha ucuz iş gücüne sahip ülkeler var. Kaldı ki iş gücümüz çok ucuz olsa bile, bir başka rakibiniz buraya gelip aynı ucuz iş gücü imkanından yararlanabilir. Gelişen pazarlara coğrafik yakınlık avantajı da aynı yolla kapanabilir. Yeni makine’ yatırımları yapmak, yine rakiplerinizce eş zamanlı izlenebilir bir yöntemdir. Yeni makinanın ürettiği ürünün birim fiyatı oturur. Ortada kar kalmaz. Ancak teknoloji geliştirme gücü taklit edilemez. Kanunun koruma altına alabileceği teknolojiler geliştirmişseniz hele, neredeyse 20 yıl rakibinizin kapatamayacağı bir avantaja sahip olursunuz. Fiyatı siz belirlersiniz. Göz önüne alacağınız kriter, tüketicinizin alım gücüdür. Biz kurumumuzu yoğun rekabet ortamına çekmek istemiyoruz. Bunun getirisinden çok götürüsü olduğunu çok iyi biliyoruz. En başında veya bugün, bilgiyi elde etmek, teknolojiye dönüştürmek, bilgiyi yeniden üretmek, teknolojiyi geliştirmek süreci üzerinde yol alıyoruz.

Biz ilk üretime geçtiğimiz dönemde dışarıdan lisans, know how almadık. Almayı da bilmiyorduk işin aslına bakarsanız. Ben makine mühendisiyim. Ekipte başka mühendis de yoktu. Tekniker, teknisyenlerimiz vardı ama, çok güçlü bir yapımız olduğu söylenemez. Bilgiyi bulursak, yöntemi buluruz ve başarırız diye düşündük. Üniversitelerin polimer ile ilgili kürsülerine başvurduk. Bir borunun üretim tekniğini bulmuyorduk. 220 °C derecede akan sıvı polimerin borulaşması çok kolay olmadı. Araştırma, deneme yöntemleriyle başlayan kimse için de kolay olmamıştır. Kolay olabilmesi için dışarıdan lisans, know how alıyorlar. Bilgi toplama ve sayısız deneme gerçekleştirme neticesinde başarıya ulaşırken, ürünün, malzemenin moleküler
 düzeyine kadar süreci pratik olarak algıladık. Teori eksikliğini de özellikle yabancı yayınlardan, araştırmalardan topladım. Türkiye’de boru alanında araştırma yapan üniversiteler plastikte değil, metalde güçlüydüler. Kompozite malzemelerde de çok fazla araştırma yoktu. Tabii bu gün için durum çok farklı. Bir başka deyişle, ilk başlarken bile AR-GE yaptık. Tabii buna zorunlu AR-GE de diyebiliriz. O zaman karar verdim ki biz, araştırma faaliyetlerimizi içeride yapabilmeliyiz. Bugün akademik kariyerli uzmanlarla birlikte çalışıyoruz. Değişik fakülte ve ana bilim dallarının danışmanlık hizmetlerinden yararlanmıyoruz. Bizim Ar-Ge faaliyetlerimiz içinde bizimle birlikte olmaları bize hız da kazandırıyor. Onların arka planda güçlü bir alt yapıları var. Çabuk kavrayıp, yorumlayabiliyorlar. Bu süreçte bizim de Ar-Ge’de çalışan. mühendis kadromuz arttı. Bugün Dizayn Grup’ta Ar-Ge faaliyeti yürüten 39 mühendis arkadaşımız var. Ar-Ge’mizin bir diğer karakteristiği; çoklu Ar-Ge oluşudur. Yani sadece ürün Ar-Ge’si değil, proje Ar-Ge’ si, mekatronik sistem Ar-Ge’ si, proses Ar-Ge’si, fiili uygulama Ar-Ge’ si, birbiri ile koordineli biçimde yürütülüyor. 9 kişilik “Technology Management Board” tabir ettiğimiz güçlü bir Ar-Ge yönetimimiz var. Cumartesi tam gün süren toplantılar yapılıyor. Hafta içi yapılan tüm faaliyetler, bu kurulun onayına sunuluyor. Orada yorumlanıyor, değerlendiriliyor. Sonra proje liderleri, bu değerlendirmelere göre devam ediyor. Yani sistem çok dinamik olarak çalışıyor. Özetle burada sadece Ar-Ge değil, teknoloji yönetim sistemi var. Ben bu kurulun başkanıyım. Kuruldaki tüm üyeler, benden çok daha uzman kişiler. Ama bu çalışmaların en üst düzeyde sahiplenilmesini ve böylelikle hızlı karar alınabilmesini sağlamak, dinamizmi korumak için bunun gerekli olduğuna inanmıyorum. Firmalar büyüdükçe hantallaşıyor. Karar alma mekanizmaları yavaşlıyor. Bu problem, en başta Ar-Ge yapılarım işlevsizleştirir. Unutulmamalıdır ki, Ar-Ge bir kültürdür. On yıllarda oluşuyor. Oluştuktan sonra her yeni araştırma için, birkaç yılı ayırmamız gerekiyor. Türkiye’deki patron zihniyeti, bu birkaç yılı ayırmayı öngörmüyor. Bu zihniyet değişmedikçe de, Ar-Ge amaçlı para harcatamıyorsunuz. Geç kaldık, daha geç kalmamamız lazım. Türkiye 2010’a kadar kişi başına düşen geliri büyütecek. Bastırılmış bir ekonomi var, krizlerden çıktık, tabii olarak büyüme gerçekleşecek. Ama 2010 itibariyle yeni bir düşüş endişesindeyim. Zira global rekabet içinde kötü bir oyuncu olduğumuzu göreceğiz. İnsan kendi zararına olduğunu bildiği bazı şeylerden bile vazgeçemiyor. Bu bir kimlik sorunu. Ürettiğiniz ürünün, hizmet olarak sunduğunuz işin kalitesini, herkesten önce siz, övünç kaynağı olarak göremiyorsanız, başarı alanında, alabileceğiniz çok fazla yol yoktur. İnanmak, heyecan duymak ve hepsinden önemlisi, bunları paylaşabileceğiniz bir ekip olabilmek... Şirket girişinde görmüşsünüzdür; “Bu firmada patron yoktur” ibaresini. 17 yıllık iş deneyimimde; şahsın ön plana çıkmasından kurumların zarar gördüğüne tanık oldum. Dizayn Grup’ta hedef birlikteliği temelinde, hedef birlikteliği içinde çalışan gruplar vardır. İş disiplinini ve koordinasyonundan sorumlu grup liderleri vardır. Bu anlayış, hedef birlikteliği sağlayabildiği gibi, başarının hazzının da paylaşılabilmesini sağlıyor. 

Rekabetin en güçlü enstrümanlarından biri de, kanımca “fark oluşturabilmek” Her ne üretiyorsak, rakip ürünler karşısında üstünlük sağlayacak beş farklı özellikte üretmeye çalışırız. Rakiplerimiz bu beş farkı dörde indirirse, hemen bir yeni fark ekleme ihtiyacı duyarız. Örneğin, sızdırmazlık konusunda Türkiye’ de standartların öngördüğü bir basınç grubu var; 0.5 bar. Bizim borumuz 4 barda sızdırmıyor. Oysa 4 bar temel koşul değil. Biz sızdırmazlık için gerekli görülen basınç eşiğini yüksek tutuyoruz. Güvenle satıyoruz. 20 yıl garanti verebiliyoruz. Garantimizi bir de sigorta belgesi ile belgeliyoruz. Her bir müşterimizin, her bir projesini 1.250 milyon Euro’ya sigortalıyoruz. Şu ana kadar sigortaya hiç bir müracaat olmadı. Tabii bunun yanı sıra dünyanın en saygın laboratuarlarının onayı ile aldığımız sertifikalarımız var. Bir yıllık testlere tabi tutuluyoruz. 50 yıllık ömrü test etmek için, bir yıl boyunca yaşlandırma testleri uygulamıyor. Eskiden üç ayda birdi, şimdi dört ayda bir periyotla ürün örneklerimiz teste tabi tutuluyor. Bu işlemler için şu ana kadar 1.5 milyon Euro ödemişiz. Her ürün için gerekli testler, 200 bin Euro’luk bir harcamayı gerektiriyor. Branşımızda çıtayı bu kadar yüksek tutan Türk firması yok. Dünyanın başka yerlerinde de sayıları çok fazla değil. Sertifika tüketiciyi korur. Tüketiciyi, ürünlerinizi bağımsız denetim kuruluşlarından, bağımsız laboratuarlardan geçirmezseniz koruyamazsınız. Bizim laboratuarlarımız da, test için gönderdiğimiz laboratuarları karşılayabilir düzeyde. Aksi halde ön testlerini tamamlayamadan gönderdiğiniz bir ürün, test ve belgeleme giderlerinizi de yükseltir. Özellikle yurtdışı pazar hedeflerine belgelendirme çalışmaları olmaksızın ulaşamazsınız. 72 ülkeye ihracat yapıyoruz. Dış pazarların kapıları, bu sertifikalar ve belgelerle açılıyor. Tabii markanın da önemi çok büyük. Marka, ancak ahlaklı insanların, ahlaklı kurumların ve ahlaklı ürünlerin elde edebilecekleri bir başarıdır. Ahlaklı ürünler, güven duyulan ürünlerdir ki teknoloji ile biçimlenir. Uluslararası bağımsız laboratuarlarda tescil edilir. Ahlaklı kurum, sözünün arkasındadır. Müşterinin hem duygularına hem de aklım hitap edebilmeyi başarmıştır. Kurumu bireyler temsil ettiği için, bireylerin de ahlaklı olması çok önemli. Bunun toplamını reklamla desteklediğinizde; marka çıkar. En güzel marka oluşumu, bu üçünün iyi olduğuna dair kanaatlerin dilden dile dolaşması ile sağlanır, pekişir.


Dizayn Grubun 2005 sonu 2006’ya girerken hedefi Türkiye’nin en saygın en güvenilir ilk 10 markası arasında sayılabilmek. Bunun altını çizmek isterim; “en çok para kazanan” değil; en saygın, güvenilir, itibarlı olma hedefi doğrultusunda çalışıyoruz. Bu ahlak için büyük bedel ödüyoruz. Varmak istediğimiz nokta; ürünlerimizi kullananların alım kararlarından çok sonra bile memnuniyetlerini sürdürebilmeleri, sorun yaratmayan bir ürünü tercih etmiş olmaktan duydukları memnuniyetin yanı sıra, çevre duyarlılığı gösteren bir ürünü satın alarak, sosyal sorumluluk bilincine katkıda bulunma mutluluğunu yaşayabilmeleridir. Dizayn Grubun satış hedeflerinde dış pazarlar da iç pazarlar kadar, her biri tek tek ele alınan özene, öneme sahip. Dünyanın pek çok ülkesinde birinci sınıf markayız. Örneğin İspanya’ da bir yapı markete giderseniz Dizayn birinci sınıf markadır derler. İtalya’ da ilk üçe gireriz. Moskova’ da, Avustralya’ da bir numaralı markayız. Dünyada marka olmak çok kolay değil. Bu yönü ile Türkiye’nin de iyi algılanmasında payımız olduğunu düşünüyoruz.Yıllardır ihracat yapıyoruz. Bu yıl ihracat hedefimizi ikiye katlıyoruz. Geçen yılın bir misli ihracat yapacağız. Kapasitemizi de artırdık. 4000 çeşit ürün üreten, ürünlerinin kalitesini, vasfım belgelendiren bir firmanın satacak çok pazarı vardır. Ürün gamımızın eksiksiz olmasına çalıştık. Kategorisinde ihtiyaç duyulan ve bizim üretmediğimiz ürün yok diyebilirim. İhracatta bütün ülke pazarlarına; “her ülke bir Türkiye” felsefesi ile yaklaşıyoruz. Türkiye’de 10 bin noktada ürünlerimiz var. Dünyayı da böyle görüyoruz. 60 milyonluk ülkede 10 bin nokta ise, 35 milyonluk bir ülkede 5 bin noktada olmalıyız diyoruz. Bu önemli bir hedefimiz, önemli bir projemizdir. Üretim makinalarının standart olanlarını dışardan alıyoruz. Özgün teknolojimizi geliştirmeye yönelik modifiye edilmiş ekipmanlarımız, tamamen kendi fikir ürünlerimiz. Dünyada sanıyorum ki bizden hızlı boru üretebilen kuruluş yoktur.


Biz dünyada standart olarak 33 m/dak üretilebilen boruyu, 51 m/ dak. Olarak üretebiliyoruz. Bu tamamen bir doktoraöğrencimizle birlikte yürütülen çalışmadan ilham alarak gerçekleştirilen, bize ait bir teknoloji. Akademik gücün endüstriye dönüştürülebilmesinde önemli örnekler ortaya koyduk. Üniversitelerde sadece makaleye dönüşmekten öte geçmeyen bilgilerin ziyan olduğunu düşünüyorum. Türkiye, uluslararası geçerliliği olan bilim indeksine girebilmiş 12 bin makale yazmış. Bize ne kadar yansıdı? Toplum olarak ne ölçüde yararlanabildik? Bilim için bilim olmaz. Teknolojiye yansımayan bilimin, bir organı eksik kalır. Üretme duygusunun çok asil bir duygu olduğunu düşünüyorum. Tabii bu, ticareti değersiz gördüğüm anlamına gelmiyor. Bir şeyleri alıyor, işliyor, değiştiriyorsunuz ve bu değişimden yeni bir oluşum ortaya koyuyorsunuz. Çok heyecan verici bir şey. Değiştirmek/dönüştürmek/ yeniyi üretmek aynı zamanda çok gurur veriyor. Krizler özellikle yatırımcıyı bunaltıyor. Krizler hem yatırım kaynaklarını azaltıyor hem de müteşebbis hevesini. Dizayn Grup, krizden çok dersler çıkardı. Kriz, tabii ki kaynaklarımızın bir kısmını götürdü; ama müteşebbis ruhumuzu zayıflatmadı. Böyle bir lükse sahip olmadığımızı düşünüyorum. Bu yüzden kriz döneminde bir kişi bile çıkarmadık. Zira ne olursa olsun geri çekilmeyi, gerilemeyi aklımıza bile getirmedik. Üretici olmak güzel, çok güzel bir duygu. Çok yorulduk, hiç pişman olmadık.

 

Dünyada üç grup işadamı var; Birincisi parasını borsada, repoda değerlendirmek isteyenler. Ben açıkçası bu grubu bencil buluyorum. Bunlar risksiz ve kolay iş yapmayı istiyorlar. Etrafında istihdam, artı değer oluşturma heyecanı duymuyorlar. Bir diğer grupta; patronlar var. “Patron” dan kastettiğim; bütün pozitif sonuçlu işleri kendilerinin, negatif sonuçlu işleri ise kifayetsiz astlarının yaptığını düşünenler. Bu kişiler sırt sırta vermeyi değil, sırta binmeyi bilirler. Bir dönem kazandıkları büyük kar marjları, bu kişileri “büyüklük” hastalığına sürükledi. Gelecekte işleri çok zor. Zira gelecekte kar marjları giderek artmayacak. Tersine azalacak. İnsan kaynağını active edemeyenler çok başarılı olamayacak. Üçüncü gruptakiler ise heyecan duyar, heyecan duyan kişilerle beraber yürümeyi sever. Ekip çalışmasını başarıyla realize ederler. Kalp, beyin ve beden üçlüsünü beraber çalıştırabilen insanlardır.

Kalp duyguyu temsil eder, duygu olmazsa başarı gelmez. Beden var olmayı temsil eder. Bir şeye ihtiyaç duyulduğunda beden orada var değilse yine başarı gelmez. Beyin de aklı temsil eder. Akıl, yapacağımız işlerin sistematiği açısından çok önemlidir. Hiç biri tek başına başarının anahtarı değildir. Bu üçü birbirini bütünlemeli. Değer üretmenin kabul ettiğimiz felsefesi, bize göre bu. Büyük idealler, büyük heyecan yapıları, büyük kurumlar, değer üretmenin felsefesini tesis etmiş yapılardır.

Sadece Dizayn Grup olarak değil, milletçe özen göstermemiz gereken bir gelecek var. Milletçe gurur duyduğumuz bir geçmişimiz var, gurur duyacağımız bir geleceğin de hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Dizayn Grup Hakkında:


Dizayn Grup; 1987’de ısıtma ve sıhhi tesisat sektöründe proje tasarımı ve uygulaması yapan bir firma olarak kuruldu. 1992’de yerden ısıtma boruları ve ardından bina içi temiz su boruları üretimine başladı. İkisi Beylikdüzü’nde, biri Çorlu’da olmak üzere, üretimin gerçekleştirildiği üç tesisin toplam 35 bin m2 kapalı, 100 bin m2 açık alanı bulunuyor. Azerbaycan’da %50’si Dizayn Grup, %50’si yerel ortaklıkla üretim yapacak 15 milyon dolarlık bir boru fabrikasının da inşası tamamlanmak üzere. Dizayn Grup, her yıl cirosunun % 4’ünü Ar-Ge çalışmalarına ayırıyor. ürünleri BVQI ISO 9001(İngiltere), WQC (İngiltere), SKZ (Almanya), DVGW (Almanya), Hygiene Institute (Almanya), CMA (Çin), KIWA (Hollanda), QAS (Avustralya), GOST (Rusya) ve AENOR (İspanya) sertifikalarına sahip olan Dizayn Grup’un geliştirmiş olduğu ürünlere ait 34 adet patenti var. Dizayn Grup; 12 mm. çaptan 1600 mm. çapa kadar yüksek basınçlı, 50 mm. çaptan 3600 mm. çapa kadar düşük basınçlı, yüksek toprak ve trafik yüküne dayanabilecek polietilen ve polipropilen hammaddeden mamul, içinden akışkanların geçtiği 23 ayrı sistem ve 4 bini aşkın ürün çeşidi üretmekte. Dizayn Grubun önemli başarılarından bazıları: 1600 mm. çapındaki boruyu 12.5 bar basınçta üreterek dünya rekoru kırdı. (2001) Sudan’ı suya kavuşturan projesiyle UNESCO tarafından “Su ve Suyun Yönetimi” ödülünü ilk kez kazanan özel şirket oldu.(2003) Dizayn Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim MirmahmutoğUlları, Dünya Genç işadamı Yarışması Türkiye Finali’nde Evrensel Katkı ve Birincilik ödülleri sahibi oldu ve yarışmanın dünya finalinde Dünya Genç işadamı Yarışması Büyük ödülünü ülkemize getirdi. (2003) Sosyal sorumluluk duygusuna da sahip olan Dizayn Grup 3 yıldır düzenlemekte olduğu “Beyin Göçüne Karşı Beyin Gücünü Teşvik Ediyoruz” kampanyası kapsamında bu güne kadar 14 projeye destek olmuştur. Dizayn Grup ayrıca kampanya için 2 milyon Euro bütçe ayırarak başarılı proje sahiplerinin eğitim-araştırma çalışmaları için de burs vermektedir.