Header Reklam
Header Reklam

ISKAV Başkanı Vural Eroğlu “Liberal ekonominin güçlü bir şekilde uygulandığı ülkelerde STK’lar düzenleyici rol oynuyor”

05 Şubat 2016 Dergi: Şubat-2016
ISKAV Başkanı Vural Eroğlu “Liberal ekonominin güçlü bir şekilde uygulandığı ülkelerde STK’lar düzenleyici rol oynuyor”

ISKAV’ın kaptan köşkünde bugün, sektörün şaha kalkmaya başladığı 80’li yıllardan bugüne dominant oyunculardan biri olmuş, sektörün örgütlenme sürecinin başından itibaren aktif görevler almış bulunan Vural Eroğlu bulunuyor. ISKAV’ın yeni dönem çalışmaları, sektörün vardığı, varması gereken noktaları sorduk… Eroğlu’nu dinlerken, Özdemir Asaf’ın Düşüngü şiirindeki mısraları geliyor aklımıza: “Bildiğini bildirmek için, Bilmeme'yi öğrenmelisin. Tam kalasın diye…” Vural Eroğlu öğrenmeye, yeni bilgilerle harmanlanan yeni vizyonlara değer verdiği kadar, bildiğini paylaşmak konusunda da cömert. Eroğlu anlattı, biz aktardık…

Çeyrek asırlık bir çabadan sonra…

1993 senesinde İSKİD’in kurucu yönetim kurulunda yer aldığım sektörel meslek örgütleri içindeki çalışma yaşamım, şu anda ISKAV başkanlığı ile devam ediyor. Meslek örgütlerimizin bugün için ulaştıkları noktaları, kazanımlarını anlayabilmek için sektörün geçmişine göz atmak gerekiyor. İklimlendirme sektörü, bize cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda başlattığı sanayi hamlesinden gelen bir armağan. Devletin örgütlemesiyle başladı. Hatırlanacağı gibi, önce Sümerbank bu konuya önayak oldu. Ulu Önder Atatürk’ün endüstri mühendisliğine verdiği değerle o zamanki öğrenciler eğitim amaçlı Amerika’ya gönderildi. Türkiye’nin nitelikli mühendislik altyapısı tesisi için gösterilen duyarlılık, bugün iklimlendirme dahil birçok endüstri kolunun nüvesini oluşturdu.

Yaklaşık çeyrek asır öncesi, Türkiye iklimlendirme sektörünün var olma savaşının başlangıcı sayılır. Ağırlıklı olarak ithalat ekonomisi baskısı altında kalan sektör, kendi varlığını, kendi endüstrisini tesis etmek istiyordu. Özellikle İSKİD’in “Türkiye iklimlendirme sektörü, Avrupa’nın üretim üssü olacak” hedefi, bugün için yakalandı ve geçildi. Şimdi, dünyanın üretim üssü olmaya çalışıyoruz.

Meslek örgütlerinin ortaya çıkışı ile bu çatılar altında çok büyük heves ve heyecanla birçok iş yapıldı. 4 yıl İSKİD’in genel sekreterliğini, 2 yıl da başkanlığını yaptım, 6 yıl İSKİD’de sürekli olarak görev aldım. Çok tempolu, çok heyecan verici çalışmalar gerçekleştirildi. Hakikaten o dönemdeki çalışmalardan büyük keyif aldım. Zaten şu anda Türkiye’nin ihracatında iklimlendirme sektörünün payının büyük olması, İSKİD’in kuruluşundaki görüşleri, çabaları ile ilintilidir. Gerçekten İSKİD sektöre kaliteyi getiren kuruluş olmuştur. Arkasından 1997’de ISKAV kuruldu. Yine İSKİD’in o zamanki kurucuları sayın hocamız rahmetli Prof. Dr. Doğan Özgür ve Mehmet Emin Yurci tekliflerini bana aktardılar. Ben de konuyu Yönetim Kurulu’na açtım, büyük bir istek ve sempatiyle karşılandı, ISKAV’ın kurulması aşamasına geçtik. O dönem bakış açım, çalışmaların içinde bir yönetici pozisyonunda olmaktan ziyade, bir çözüm grubunun emekçilerinden biri olmak, sektörün kılcal damarlarındaki sorunları genç arkadaşlarla birlikte çözmekti. Nitekim 2006’ya kadar böyle devam ettim. 2006 yılında Mustafa Aslancan’ın başkanlığı esnasında ISKAV Yönetim Kurulu’na girdim.

Bu sektörden faydalı mal ve hizmeti güvenle satın almanın yolu

MTMD’nin 2010 yılındaki çalıştayında, sektörün ekonomik düzeyinin nasıl yükseltilebileceği ele alınmıştı. Nasıl bir öneri getirebileceğim üzerinde düşünmeye başladım. Kendimi bu sektörden mal ve hizmet alan bir müşteri yerine koydum ve şu soruyu sordum: “Ben bu sektörden kendim için faydalı mal ve hizmeti güven içinde nasıl satın alabilirim?” Bu soruyu yanıtlamaya çalışırken gördüm ki, sektörün kendi işleme mekanizması içinde bir kurumsallık, bir eşgüdüm yok. Tasarım, uygulama ve üretim/satış kümeleri birbiri ile koordineli değil. Müşterinin bu üç kümeyi ve içindeki dinamikleri anlayabilmesi için mutlaka bir ara yüz, bir rehber kullanması lazım. İşte bu noktada sektörün bu üç kümeden oluşan platformunu güvence içinde tutabilecek İGP (İklimlendirme Güvence Platformu) adı altında bir platformun çıkması, bana doğru bir fikir gibi geldi. Fikir desteklendi ve bunun etrafında 5 sene gibi uzun bir zaman harcadık. Değerli hocalarımız ve dışarıdan hizmet aldığımız denetim uzmanımız Ömer Erdoğan ile birlikte çalışmaya başladık ve bu çalışma ürünlerini verdi. Bu ürünleri MTMD, TTMD ve İSKİD’in muhtelif platformlarında konuştuk, henüz hayata geçmedi. Ama sektörümüzde bir güvence platformu oluşturmak; sektörümüzden mal ve hizmet almak isteyen kuruluşların yol haritalarını doğru düzgün çizebilecekleri koşulları hazırlamak, aynı zamanda bu platforma mal ve hizmet sunan kuruluşların, yani üyelerimizin menfaatlerini ve ticari performanslarını yükseltecek sistemleri kurmak sektörümüz için çok önemli kazanım olacak. Beş sene boyunca ben bunun çok faydalı olduğunu, aynı zamanda çok kolay bir konu olmadığını da gördüm. Sektörün bunu algılaması çok kolay olmayacak. Hakikaten muhtelif platformlarda bunu örneklemek, anlatmak lazım. Bu düşünceyle ISKAV’ın başkanlığına gelmeyi arzu ettim. Bunu önceki yönetim kuruluna da böyle sundum. Rekabetçilik, hakemlik, teknoloji, denetim, sertifikasyon, laboratuvar, bu projenin altındaki maddeler olarak bulunuyor. Bunları birleştirip işler bir mekanizma haline getirmek arzusundayım.

Klimayı Amerika buldu, Japonya değiştirdi

Klima, 1850’li yıllardan sonra ortaya çıkmaya başladı. Amerika’nın güneyinde, Houston-Texas’ta petrol yatakları bulunduğunda bölge, büyük bir sanayi hamlesine doğru geçmesi gerekirken zorlandı. Çünkü insanlar gelişkin Kuzey’den konfor koşullarının bulunmadığı Güney’e gitmek konusunda isteksizlerdi. 1900’lü yıllarda klima teknolojisinin bulunmasıyla insanların güney bölgesine doğru gitmesi çok daha kolaylaştı ve güney bölgesinde bir kalkınma meydana geldi, klima Amerika’nın her tarafına yayıldı. Klimanın beşiği Amerika, daha çok konvansiyonel sistemleri yapıyordu. 1960’lı yıllara kadar da bu şekilde devam etti. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Japonya, iklimlendirme endüstrisine çok değişik bir konseptle girdi. Kendilerine has küçük yapılarından kaynaklanan modellerle klimayı, iklimlendirmeyi tek makinaya indirgeme başarısını gösterdiler. Konvansiyonel sistemlerle yaptığımız bir sürü makineden oluşan cihazlar sistemini, tek makinaya indirgeyip dünya pazarlarına çıkınca, paket sistemleri kolay hale getirince, dünyada inanılmaz rağbet gördüler. Onun arkasından VRF sistemleri doğdu ve bu klima endüstrisinde ortaya bir Doğu-Batı çekişmesi çıktı. Yatırımcıların şu anda bile en önemli karar vereceği noktada “Bütünleşik paket bir sistem mi yoksa merkezi sistem mi tercih etmeliyim?” sorusu var.

Batı merkezi sistem, Doğu paket sistem eğiliminde

Bu soruyu şöyle yanıtlıyorum; Batı tarzı projelerde, iş yapış süreçlerinde tasarımcı başta olmak üzere uygulamacı, satıcı, üretici ve eşgüdümü sağlayacak bir koordinatör, danışman eşliğinde birlikte hareket ederler. Süreç planları biraz zor ve karmaşıktır. Fakat Doğu modelinde üretici, VRF ile tasarımcının da uygulamacının da rollerini üzerine aldığı için süreçleri çok kolay hale getirmiş. Bu süreç kolaylığı işverenin bu yönde eğilimini güçlendirmiştir. Ancak VRF sistemleri içinde bir şey eksik; havalandırma. Doğu’nun ürettiği klimaların eksik bıraktığı havalandırmayı Avrupa, hava teknolojileriyle, havadan havaya enerji kazanımıyla çok iyi bir hale getirdi. Türkiye de Avrupa’ya yakın olduğu için bu teknolojinin içine girdi. Şu anda bir klima paketinin içerisindeki en önemli unsur; havalandırma. Bunun da nedeni; binaların yapı fiziklerinin fazlaca gelişmesi ve yapıların giderek daha sızdırmaz hale gelmesidir. Dolayısıyla havalandırma ve iç hava kalitesi çok büyük önem kazandı.

ISKAV vizyoner bir oluşum

ISKAV’ın 1997’den bu yana oluşumuna baktığımız zaman, sektörümüz mesleki gruplarının bileşenlerinden oluşan büyük bir örgüt. Bunu tek bir şemsiye altında toplayabilmek mümkün değil, uzman derneklere ihtiyacımız var. ISKAV, salt belli bir alt başlıkta uzmanlaşmış bir vakıf değil. ISKAV; sektörün bugünkü ve gelecekteki bilgi, teknoloji, insan kaynakları gibi birçok temel gereksinimini göz önüne alarak vizyon geliştiren, çözüm projeleri üreten, koordinasyon becerileri güçlü bir organizasyon. ISKAV, bunu yaparken diğer uzman derneklerimizle çok sıkı bir ilişki içinde. Sadece dernekler değil; Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İklimlendirme Meclisi, üniversiteler ve Makine Mühendisleri Odası’yla da çok güçlü ilişkilerimiz var.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde üniversite-sanayi işbirliğinin çok güzel bir örneği verildi. Son senelerde iklimlendirme yan dal ile makine mühendisliği konsepti içerisinde sektörümüz için 70’e yakın öğrenci yetiştiriliyor. YTÜ’deki tüm öğrencilere staj ve iş imkânı sunuyoruz. Okuldaki yükümlülükleri; bitirme ödevleri veya tezleri ile ilgili ödevleri paylaşıyoruz. Sektörümüzün ihtiyaçları ile örtüşen konularda onları geliştiriyoruz. Ayrıca bu vesile ile Yıldız Teknik Üniversitesi’ne teşekkür etmek istiyorum. Toplumsal hareketler gibi, bir enerjiyi başlattığınız zaman kısa zamanda sinerjisi yayılıyor. Bunun yanında şimdi yepyeni bir konu; “test ve sertifikasyon” gelecek.

Prof. Dr. Doğan Özgür Laboratuvarı’na doğru

YTÜ Rektörü hocamızın büyük bir teveccühü ile bize bir laboratuvar alanı verebileceği, hem öğrencilerin hem piyasanın faydalanacağı sürdürülebilir iklimlendirme test laboratuvarı ve sertifikasyon kuruluşunun kurulabileceği ve isminin de “Prof. Dr. Doğan Özgür Laboratuvarı” olacağı bir konsept geliştiriliyor. Bu konsept gerçekleşince arkasından sertifikasyonu da getirecek. Sertifikasyon da denetlemeyi getirecek. Bu enerji, oluşturduğu sinerji ile yürümeye devam edecek. ISKAV’ın diğer uzman derneklerimizin elini uzattığı zaman kendisini güvenli bir platformda hissedebilecekleri alanları yaratmakla ilgili bir misyonu var. Biz de bu misyonu devam ettireceğiz.

ISKAV’ın hakemlik misyonu

Sektörümüz artık çok büyük kontratlar yapıyor. Bilhassa uygulama alanında rakamlar gittikçe büyüyor. Bundan 20 yıl önceki rakamlarla bugünkü kontrat rakamları arasında inanılmaz farklar var. Burada bir anlaşmazlık halinde sektörümüzün üyesi, işverenle karşı karşıya kalıyor. Onun haklarını arayabileceği bir kuruluşun olmasını arzu ediyoruz. Bu açıdan da kendimizi hakemlik konusuna hazırlamamız gerekiyor. Halihazırda biz bunu sektörde uyguluyoruz. Bilindiği gibi TÜV, uzmanlaşmış sertifikasyon kuruluşu ve bizim üyemiz. Birbiriyle anlaşamayan grupların bize müracaatı halinde, TÜV ile bazı testleri veya ölçümleri birlikte yapıp taraflara doğru raporlar hazırlayarak, doğru yaklaşımlar getiriyoruz ve olaylar büyümeden, mahkemeye gitmeden anlaşmazlıklar çok çabuk bir şekilde bitiyor. Zaten bilindiği gibi son zamanlarda yeni bir hukuk dalı çıktı; arabuluculuk. Mahkemelerin önünü kesmek amacıyla iki taraf eğer birbirleriyle anlaşırlarsa ortak bir şekilde arabulucularını seçiyor ve mahkemeye gidilmiyor. Biz, sektörümüzün bu konuda arabulucusu olmaya niyetliyiz ve bunu nasıl yürüteceğimize dair prosedürlerimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Böylece kendi üyelerimizin çok emin bir şekilde kendilerini savunabilecekleri, haklarını arayabilecekleri bir platformu yaratmayı arzu ediyoruz.

Bilindiği gibi, bir otoriteyi oluşturmazsanız birisi o otoriteyi doldurur ve nasıl bir gücün dolduracağı da belli olmaz. Şimdi maalesef sektörde bu otorite yok, böyle bir otoriteyi henüz geliştiremediğimiz için o otoriteyi herkes kendi istediği gibi dolduruyor. Yeni yeni iş modelleri, alışık olmadığımız davranışlar ortaya çıkıyor. Satıcı müteahhidi ile, müteahhit tasarımcısı ile işveren üstünden ilişki kuruyor. İşveren milyar lira hacmindeki projesinde bütün cihaz ve malzemeleri alıp müteahhide veriyor, onların mühendislik garantilerini de müteahhitten bekliyor. Bu haksızlık. Hâkim olamadığımız iş modelleri yaratıyoruz. Halbuki böyle olacağına, bir güvence platformu içerisinde sıralanmış, iş yapma yetisine sahip firmaların bir sertifikasyon altyapısı üzerinde teklif vereceği, iş yapacağı bir iş modeli içinde hem fiyatlar hem sektörün işleme mekanizmaları sektörü ileri götürecek biçimde çok düzgün şekilde çalışacak.

Liberal ekonomilerde STK’ların elinde çok büyük güç var

Birçok toplantıda görüyorum ki, sektörümüzün müşteriyle olan ilişkilerindeki eksikliklerin devlet eli ile çıkarılacak kanun ve yönetmeliklerle giderileceği kanısı hâkim. Çok yazık. Türkiye’de ve sektörümüzde liberal ekonominin kuvveti hâlâ yeterince algılanmıyor. Halbuki liberal ekonominin güçlü bir şekilde uygulandığı ülkelerde bu ilişkilerde STK’lar düzenleyici rol oynuyor. Liberal ekonomi tarafından özel sektördeki STK’ların eline bırakılmış çok büyük bir güç var. Biz bu gücümüzü kullanamıyoruz.

Güçlü meslek örgütlerine sahip olmak sektörleri geliştirir. Bence sektörümüzde dernek sayısı az, artması gerektiğini düşünüyorum. SOSİAD gibi komponent derneklerinin biraz daha fazla ortaya çıkması lazım. Mesela hava kanalcıları, eşanjörcüler de böyle bir şey yapabilirler.

ISKAV’ın bilgi ihtiyacını tespit etme ve karşılama misyonu

Katıldığımız kongre, seminer ve çalıştaylarda aktarılan bilgilerin çok yüksek düzeyde olduğunu görüyoruz. Demek ki bilgi altyapımızda bir sorunumuz yok ama bilgi sahaya indiği zaman değişik sonuçlar veriyor. Bu bilginin yönetimini, uygulamaya dönüşmesini ticari alana kurban etmeden, doğru prosedürlerle yönetilerek icrasını sağlamak gerekiyor.

ISKAV’ın eğitim misyonu, mühendislik alanı ile sınırlı değil. Burada belirleyici olan sektörün ihtiyaçlarıdır. Sektörün pazarlama bilgi ve becerileri açısından da güçlenmesi gerekiyor ise ISKAV bu ihtiyacı karşılayacak eğitim programları geliştiriyor. Bu yıl ISKAV’ın hazırladığı eğitimler arasında Game Theory (Oyun Teorisi) dersini işledik. Oradaki maksadımız da piyasa oluşumuna biraz daha yaklaşmaktı. Bu oyun nasıl oynanıyor, iş dünyasında oyunun kuralları ve başarılı bir oyuncu olmak, dersin amacıydı. Bu derste iş teorilerini inceledik ve ortaya çok güzel bir örnekleme çıktı. 2001 yılını hatırlayacaksınız, dünya başımıza yıkıldı. Türkiye’de ekonominin denizi bitti, siyasetin denizi bitti, ülkenin altı üstüne geldi. Kemal Derviş Amerika’dan getirildi ve onun yaptığı bir tek şey vardı; Türkiye’de muhtelif mekanizmaları domine edebilecek güvenli kuruluşlar yarattı. Mesela Merkez Bankası’nı hükümetin baskısından aldılar, özerk yaptılar. Devlet ihalelerini aldılar, özerk ihale yapan bir kuruluş haline getirdiler. Enerjiyi aldılar EPDK diye bağımsız, kimsenin karışamadığı bir enerji kurumu haline getirdiler. Neticede bankalarımızın 5-6 sene sonra geldiği durum ortada. Kriz dünyayı kasıp kavururken, bankalarımız dünya global 2009 krizini çok başarılı bir şekilde geçirdi ve hiçbir şekilde zafiyete düşmedi. İşte Oyun Teorisi dersinde bunu işledik. Yani bir referans noktası, bir güvence noktası olduğu zaman bir örgütün yapılanması, sorunları çözmesi çok daha kolay oluyor.

Diğer meslek örgütleri gibi ISKAV da rekabetçiliğin adil yaşandığı bir ortamı oluşturmak istiyor. Buna “etik kurallara saygılı rekabetdaşlık” diyorum. Bu hususta bilhassa MBA hocalarımızdan destekler almak ve onların önerilerini bir araya getirmek istiyoruz. Mart ayında “Öğrenen Organizasyonlar” eğitimimiz olacak. Bu eğitimi Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Rıza Kaylan verecek. ‘Öğrenen Organizasyonlar’da rekabetin doğru yaşanabilmesi için kurumların kendi içinde öğrenmeleri gereken konuları işleyeceğiz. Biz mühendislik sektörüyüz. Firmalarımızın sahipleri, yöneticileri, kurucuları, patronları daha ziyade mühendislerden oluşuyor. Artık dünya marka, fiyat, depo, finansal bilgiler, metrikler üzerinde dönüyor. Biz bu bilgileri mühendislik üzerinde yapılandırmalıyız. Ekonomiyi yeterince bilmiyoruz ve ISKAV bu yöndeki açığı kapatacak eğitimler de vermeye çalışıyor.

Yeni teknolojiler, yeni trendlere uyum sağlamak

Pazarlama-satış, iş hukuku, sunum teknikleri, maliyet kriterleri, araştırma analizleri gibi eğitimleri yapıyoruz. Sanki küçük bir MBA programı gibi 8 hafta süren bir eğitim programımız var ve bu müthiş fayda yaratıyor. Mesela bu dönemde “Teknolojiye Yaklaşım” toplantıları yapacağız. Dünya şu anda 4. Sanayi Devrimini yaşıyor sessiz bir şekilde. Nesnelerin interneti dediğimiz olay müthiş gelişiyor. İş artık sadece bir sensörden bilgiyi alıp ana data merkeze aktarıp bir insanın yorumlamasıyla kontrol edilmeyecek. Makine bunu alacak, diğer birlikte çalıştığı unsurlarla karşılaştıracak ve kendini ona göre ayarlayacak, reaksiyonu kendi içerisinde çevirecek. Yani insansız sanayi tesisleri olacak, hatasız ürünler üretilecek. Bu, neden klimalara yansımasın? Bunların üzerinde çalışmalıyız.

Biz teknoloji ile platformumuzu buluşturmak istiyoruz. O yüzden o grubun başına yeni jenerasyondan yöneticiler getireceğiz ve onlarla birlikte BIM, teknoloji, Industry 4.0 ile ilgili üyelerimizle toplantılar yapacağız. Bunlarla ilgili eğitimler açacağız.

ISKAV’ın bilgiyi çoğulcu olarak literatüre yansıtma misyonu

ISKAV’ın öncelikli misyonu eğitimle, bilginin üretimi ve yayılımı ile ilgili olduğu için kitap hazırlık ve basım çalışmalarımız devam edecek. Biz, kitapları genellikle firmaların katılımıyla çıkartıyoruz. Yani bilgiyi yine kendi sektörümüzdeki mühendislerimizin birikimiyle bir araya getirip kitap olarak yayımlıyoruz. Firmanın çok yönlü katılımıyla hazırlanan kitapta bilgi birikimi de tek yönlü değil çoğulcu olarak literatüre yansıyor.

ISKAV’ın madenlerde havalandırmanın ve iç hava kalitesinin iyileştirilmesine katkısı

Soma’da yaşanan maden faciasından sonra ISKAV olarak, madenlerde havalandırma konusunda bir çalışma başlattık ve Bakanlığın yeraltı madenlerinde havalandırma mevzuatının yenileme çalışmasında önemli katkılar sağladık. En büyük sevincimiz, maden emekçilerinin güvenliğinin çok üst noktaya çekilmiş olmasıdır. Metan gazının oksijenle birleşmesinden oluşan grizu patlamaları, asılı olan kömür taneciklerinden çıkan yangınlar veya ATEX normlarına uymayan malzemelerin kullanılmasından, yani ihmalden ölümlerin meydana gelmemesi için yenilenen mevzuat daha da gelişerek iyileştirilecek. Bu süreçte sektörümüzün desteği büyük.

İç hava kalitesi ile ilgili olarak çok çalışıyoruz. Hepimizin bildiği gibi iklimlendirme, verim artırıcı bir unsur. Tekstil, inşaat, sağlık, mobilya, otomotiv gibi tüm sektörlerde, insanların bulunduğu her ortamda iklimlendirme, ortamın verimini yukarı çeken bir unsurdur. Oksijenin yetersizliğinden kaynaklanan insanın verimindeki, algılamasındaki kayıplar ve bu kayıpların sebep olduğu iş hataları, dünyamızın maddi kaybıdır. Bunları minimize edebilecek bilincin yaratılması için bu platformda çalışıyoruz. Onun için iç hava kalitesi konusunu bu yılki resim yarışmamıza tema olarak koyduk. Kapalı mekânlarda iç hava kalitesinin faydaları konulu bir resim yarışması açtık. Amacımız mekânlarda iç hava kalitesinin önemine dair bilinci, daha küçük yaştan itibaren oluşturmak.

ISKAV’ın TAD çalışmaları ile nitelikli yapılara katkısı

Çok uzun zamandan beri Test, Ayar ve Dengeleme konusunu, aynı isimdeki komisyonumuz çatısı altında yürütüyoruz. Mekanik tesisatların proje ve şartnamelerine uygunluğunu değerlendiriyor; test, ayar ve dengeleme işlemlerini konunun uzmanı profesyonellerimiz eşliğinde gerçekleştiriyoruz. Böylelikle sağlıklı binalarla çevreyi, enerjiyi, geri kazanımı, sürdürülebilirliği ve maliyetleri kontrol edebileceğiz. Bu konuda önemli çevreler ISKAV’ı bir otorite olarak kabul ediyor. Marmaray’ın, test and commissioning çalışmalarını vakfımız gerçekleştirdi. Denizaltındaki kısmının TAD işlemleri tamamlandı, Marmaray işletmeye açıldı. Bugüne dek 114 milyon yolcu taşımış, inşallah daha nice yıllar güvenle hizmet verir.

Bu konuda Amerika’da NEBB kuruluşu ile olan işbirliğimizin kazandırdığı güçle inanıyorum ki TAD hizmetleri, önemli ihracat ürünümüz olacak. Muhtelif destinasyonlardan TAD ile ilgili istekler geliyor.

Excell çöplüğünü güçlü yazılım altyapısına çevirmek gerek

Şu anda teknoloji o kadar ucuz ki, ben bir iletişim firmamızın toplantısına katıldım ve benden teknolojiyi nasıl kullandığımız hususunda bilgiler istediler. Orada duydum ki, sektör firmalarımız için çok zor olan konuların programları 200 dolara kullanıma açılmış. Bu olanaklardan yeterince yararlanmayı bilmeliyiz. Firmalarımızda hâlâ her yönetici kendine göre hazırladığı excell tabloları ile çalışılıyor. Firmalarda excell çöplüğü bulunuyor. Herkes kendi excell’iyle çalışıyor, eleman değişince bilgi de excell’iyle birlikte uçup gidiyor. Oysa sürdürülebilir, kişiye bağlı olmayan yazılım altyapılarına ihtiyacımız var.

Türkiye iklimlendirme sektörü, Türkiye ekonomisinden daha hızlı, daha büyük oranda büyüyor

Tabii sorunlar çok değişti. Eskiden makine envanterlerimizi çıkarırken, şimdi teknoloji envanterlerimizi, ar-ge modellerimizi ortaya dökmemiz lazım. Türkiye’de yapı oldukça değişti. Bunun neticesinde de ekonominin içerisindeki iklimlendirme sektörünün payı 11 milyar dolar gibi bir mertebeye ulaştı. Bunun 2023 senesinde 55 milyar dolara çıkacağına inanıyoruz. Bu hacmin 25 milyar dolarının ihracat, 30 milyar dolarının da iç pazara ait olması bekleniyor. Bu da Türkiye iklimlendirme sektörünün 5-6 kat büyüyeceğini gösteriyor. Zaten her sene iklimlendirme sektörü Türkiye bütçesinin büyüme rakamının 2 katı kadar büyüyor. Türkiye 3 büyüyorsa, sektör firmalarımız 6-10 arası büyüyor. Halihazırda açığımızı kapatabilir durumdayız.

Türkiye iklimlendirme sektörünün geleceğini çok parlak görüyorum, dünyada müthiş bir atağa geçeceğiz. Onun için gelecekten de çok umutluyum. 2023 için çizdiğimiz hedefleri büyük bir heyecanla takip ederken, tüm atılımımıza rağmen hedefin biraz altında kalacağımızı düşünüyorum. Bugün firmalarımız Endonezya’ya, Meksika’ya, Şili’ye, Avustralya’ya, Afrika’ya ihracat yapıyor.Artık dünyada malzeme göndermediğimiz yer kalmadı. ISKAV da bu gelişimin yanında. Mesele 7-8 sene önce kümelenmeyle ilgili bir eğitim yaptık. Eğitimin yarattığı sinerji bize İSKİD’de UR-GE’yi yani “İklimlendirme Sektörü Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Projesi”ni kazandırdı ve bu proje müthiş meyveler veriyor. Bu sayede imkânı daha dar olan firmalarımızın bile uluslararası alanlarda ürünlerini sergileyebilmeleri ve kendilerine iş bağlantıları kurabilmeleri çok güzel bir şey.

Büyüme, sanayileşme tarafında olmalı

Ülkemiz iklimlendirme konusunda sanayileşiyor mu? Buna bir cevap ararsak; çok güzel belirtiler var şu anda. Bilhassa yabancıların ülkemize karşı teveccühü çok fazla. Türk insanının mühendislik DNA’larının çok güçlü olması, atılımcı olması, farkındalığının yüksek olması ve sektörün gittikçe büyümesi, sektörümüz içerisindeki üretim hareketlerini çok hızlandırdı. Bilindiği gibi Türkiye maalesef sermaye kısıtı olan bir ülke ve kârlılıklar da çok düşük olunca sermaye yetmezliği ve işletmelerin sıkıntıları ortaya çıkıyor. Yabancı firmaların da bu konudaki faaliyetleri ile bazı evlilik örnekleri görüyoruz. Türkiye’de ya firma satın alıyor, ya firmaya ortak oluyor ya da doğrudan yatırım yaparak Türkiye pazarını geliştiriyorlar. Şuna inanıyorum; bu topraklarda menşei ne olursa olsun yapılan her türlü fabrika, üretim faaliyeti bu topraklardaki insanlarla yapılıyor ve bunun artan çarpan etkisi, ülke içindeki hareketlerden kaynaklanıyor. Yani sizin işçinizle çalışan bir fabrika, sizin nakliyecinizle yürüyen bir fabrika, gıdası bile içerideki imkânlarla sağlanıyor. Üretilen ürün, ülke topraklarından dışarı çıktığı zaman bu ülkeden çıkan bir ihracat potansiyeli yaratıyor, bir döviz girdisi sağlıyor. Güçlü marka yaratmak konusunda yetersiz kalıyorsak ve bu işte çok hızlı ilerlemek istiyorsak elbette bir endikatör kullanmak gerekecek. Ülkemize alanında çok büyük firmalar geldi. İklimlendirme ekonomimizin büyümesine de çok büyük fayda sağladıklarına inanıyorum. Ben yabancı ya da yerli yatırım arasında bir fark görmüyorum. Yatırım yatırımdır. Bunun içi dışı olmaz. Çünkü ülkeye aynı katma değeri, aynı istihdamı sağlıyor.

Ancak bizim dikkat edeceğimiz konu, kalkınma modelimizin ne olacağı. ISKAV olarak sanayimizin ekonomi içindeki payının % 25’ten % 13’e gerilediğini görüyoruz. Buna tehlikeli bir unsur olarak bakıyoruz. İnşaatta kalkınma modeli bizim çok benimsediğimiz bir olay değil. Zaten şu andaki rekabetin bozulmasının nedeni de, inşaattaki iklimlendirmenin büyümesinden kaynaklanıyor. Bu önemli bir tespittir. Tekfen, Gama, Enka gibi geleneksel, köklü inşaat firmalarımızın yerine şu anda pazara fırsat arayan inşaat firmalarının geldiğini görüyoruz. Bu süreçte inşaat geleneklerimiz değişime uğradı. Bu değişime aslında ayak uydurmaya çalışıyoruz. Aslında ihtiyacımız olan şey, buna ayak uydurmak değil. Bir an evvel büyüme modelimizin sanayiye doğru kaymasına ihtiyacımız var. Ama Türkiye’de öyle bir inşaat yaklaşımı var ki, bir ya da iki jenerasyondan sonra binalar yıkılıp yeniden yapılıyor. Sürdürülebilir bir bina metodolojisi olmadığı için bu hep böyle devam ediyor. Artık teknoloji üreten yapılar kurmak zorundayız. Fabrikalar ve yabancı yatırımlar arttıkça teknoloji Türkiye’ye gelecek ve teknolojiyi artık satın alan değil, kullanan değil, üreten ülke haline geldiğimiz zaman çok şey değişecek. Her ne kadar şu anda bulunduğumuz coğrafya sıkıntılı günler geçiriyor olsa da, Türkiye’nin enerjisini kimsenin tutamayacağına inanıyorum. Optimist bir insanım. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren baktığımızda ülkemizin her sene ileri doğru gittiğini görüyoruz. Türkiye klima sektörü inanıyorum ki Y kuşağının katılımıyla çok daha ileri gidecek.

---------

Vural Eroğlu ile “Çok Özel”

İTÜ Makine Fakültesi 1974 mezunuyum, 1981’de bir KOBİ kurdum. 1993’te sektör örgütleri ile karşılaştım. Öğrenmekten en çok mutlu olduğum konu, şirket yönetimi oldu. Sorunların çözülmesindeki isabet ve başarı katsayısının çok yüksek olduğu bir alan. Bir kurumun veya bir örgütün prosedürlerinin ve süreç planlarının çok doğru yazılması ve buna uygun girişimlerin yapılmasıyla örgütün çok büyük bir ihtimalle başarılı olacağına inanıyorum. Örgütlerde prensibim, kurulları çalıştırmadan karar almamak. Örgütlerde açıklık politikasıyla örgütün yetkili kurullarının, aşağıdan yukarı doğru kendi hiyerarşisi içerisinde bütün süreçleri tamamlayarak karar vermesinin doğru olduğuna inanıyorum. Bindiğim geminin komutasında bulunmak hoşuma gidiyor ama sorunları çoğulcu ve katılımcı metotlarla çözmeyi doğru buluyorum. T2 modeli ile çalışmayı seviyorum. Yani yapılması gereken işler hem acil hem de önemli olmamalı. Çünkü bu sizin düzenli çalışmadığınızı gösterir. Ama hep acil ve önemli modelle çalışıyorsanız ki buna tedbir modeli diyoruz, tedbir modeli bir örgütün iyi çalışmadığını gösterir. İşler önemli olabilir, ama eğer sistematik çalışma modeliniz oturmuşsa ‘acil’ olamaz. Bir de dediğim gibi çoğulcu bakış açısı çok önemli. Değerli fikirlerin karışımından o kadar güzel sonuçlar ortaya çıkıyor ki… Demokrasinin erdemi buradan geliyor.

Asla evet demeyeceğiniz şey: Çocuk ölümleri

Asla hayır diyemeyeceğiniz şey: Kazan-kazan metodu ile iş yapılması

Asla hoş görmeyeceğiniz şey: Yalan söylemek

Asla affetmeyeceğiniz şey: Aldatmak

En sevdiğiniz seyahat destinasyonu: Seyahate çıktığım an, seyahatin kendisi

Boş zamanlarda en çok yapmak istediğiniz şey: Kendine kalmak, yürüyüş yaparken kendimle konuşmak ve hesaplaşmak.

Fırsat bulsanız en çok yapmaktan hoşlandığınız şey: Torun sevmek

En çok tercih ettiğiniz film: İçinde iş modelleri olan filmler

En sevdiğiniz kitap türü: Biyografi

En sevdiğiniz sosyal-kültürel etkinlik: Tiyatro oyunu müzikalleri çok seviyorum, içinde dans, dekor, kostüm olan şeyleri seviyorum

En sevdiğiniz müzik türü: Detaylı bilgim olmamakla birlikte klasik senfonileri çok seviyorum

Yeni bir hayat söz konusu olsa en çok yapmak isteyeceği meslek: Gazetecilik, araştırmacı gazetecilik yapmak, dosya hazırlamak, onun dinamiklerini araştırmak, analiz etmek

Yeniden seçebilseniz yaşamak isteyeceğiniz yer: Ailemin olduğu her yer

2016 için sadece tek dilek hakkı olsa en çok neyin olmasını istersiniz: “Demokrasi baharı!” yaşamayalım.