Clicky

Header Reklam
Header Reklam

İnsanlık İdealine Sahip Aydın Bir Sima: Ali İlerigelen

05 Nisan 1996 Dergi: Nisan-1996
İnsanlık İdealine Sahip Aydın Bir Sima: Ali İlerigelen

Şiirler ve anılarla bezenmiş güzel sohbetimizden 67 yaşında, evrensel düşünen aydın işadamı Ali Bey'i tanımanın sevinci ile ayrıldık. Ülkemize ve insanlığa aşık, mesleki ahlak duyguları ile dopdolu Ali Bey'in güzel sohbeti ve 50 yıllık tecrübelerini zevkle okuyacağınıza inanıyoruz.

Bugünkü mesleğim ile ilgili çalışma yaşamım, sevgili hümanist patronum Todori Karakaş'ın Sirkeci'deki bir iş hanında çoğunluğu Rum asıllı dostlarım ve ustalarım arasında başlar. Onlarla geçen güzel yıllarımı hâlâ dün gibi hatırlarım. İlişkilerimiz o kadar dostça ve arkadaşça idi ki, yıllar önce Yunanistan'a göç eden Koço Vasos geçen yıl Atina'dan telefon açarak benim Berat Kandilimi kutladı.

O yıllar ağırlık, tekstil klimasında. Belki Türkiye'de ilk vantilatör onun atölyesinde yapılmıştır. Bugün TOKAR olarak devam eden firması, konusunda ülkemizin ekolüdür. Bilahare, kendi firmamı 1952 yılında 1250 TL.sermaye ile Taşkasap'ta açtım. Tabii 1250 TL ile yalnız kepenk açmıyoruz; gerekli el aletleri, oksijen takımı, fabrikamda halen kullandığım Dixion marka sütunlu matkap tezgahı.

Zamanında liramız öyle kıymetliydi ki, Alman işgali ve iç savaştan çıkmış Yunan Drahmisi ve savaş yorgunu İtalyan Lireti 5 kuruş. Alman Markı serbest piyasada 2 Amerikan Doları ise 8 TL.

Demokrat Parti İktidarının ilk yılları; Marshall yardımı ve dolayısıyla Amerika'ya bağımlılık günlerinin başlangıcı. Devletçi ağırlıklı ekonomiden liberal ekonomiye geçiş zorlanması ve sermaye birikimi için tüm devlet imkanlarının kullanılışı ve yağmalanması. Bunların doğal sonucu olarak belli oda ve dernek mensuplarına ölçüsüz devlet teşvikleri Mark 90, Dolar 280 kuruştan, piyasada 3 TL olan Karabük Demir-Çelik mamulleri 90 kuruştan, bun gibi birçok tahsis ucuz krem ve teşvikler de sağlanmıştı. Bir kısım dürüst işadamları bu imkanları değerlendirerek atölyeler, fabrikalar kuruyor, vatandaşa iş olanakları açıyordu. Diğer bir kısmı ise bu yağmadan daha fazla faydalanmak için çeşitli oyunlarla temin ettikleri döviz ve hammadde tahsislerini karaborsada değerlendirerek köşe dönüyor. Kolay köşe dönmenin temelleri de ilk bu yıllarda atılıyor. Ekonomik dar boğaz ve iflasın sonucu 27 Mayıs devrimi. Ekonomiye daha sağlıklı bir yön vermek amacıyla kurulan Devlet Planlama Teşkilatı, kısa süre devam eden bu anlayış yerini "Bize plan değil pil lazım" anlayış ve temsilcilerinin elinde oyuncak haline geliyor. O yıllarda beslenme uzmanı bir ilim adamının şu sözlerini hep tamlarım: "Nüfus artışı bu hızla devam ederse, 2000'li yıllarda insanımızı besleyemez hale geliriz." Bugün kendi olanakları ile beslenebilen dünyanın yedi ülkesinden biri olan ülkemiz, ne yazık ki buğday ve et ithal etmek zorunda kalıyor.

1950'li yıllarda Drahmisi 5 kuruş olan Yunanistan'ın bugün 280 TL, fert başına düşen milli geliri 12.500 Dolar, İtalya'nın ise 17.000 Dolar iken ne yazık ki ülkemizde 2.500 Dolar. Tüm bunların yanı sıra ülke nüfusu ve soygunlar katlanmış gelirler arasında ki uçurumlar gittikçe büyümüştür.

Bana tüm bunların üzerine niçin bu kadar olumsuz düşündüğümü sorabilirsiniz. O zaman biraz daha eskiye dönelim. 1930'lu yıllardan başlayalım. İlkokul öğrencisiyim. Okulumuzda fakir öğrencilere 5 yıl boyunca öğlen yemeği veriliyor. Tertemiz masa örtüleri, öğretmenlerimiz etrafımızda bizlere yemek adabını öğretme çabası içindeler. Bir saat tenefüsü yemek yer yemez sınıflara dönüyoruz. Herkes bizlere daha fazla bir şeyler öğretme gayretinde ve yarış içerisinde. Çünkü ATAMIZ YENİ NESLİ ONLARA EMANET ETMİŞ. Burada bir anımı anlatmadan geçemeyeceğim. Sevgili öğretmenim Hadiye Onar. Tramvay parası tamamlamak bahanesi ile bizlerden onar yirmişer para topluyor. Tramvay Topkapı-Sirkeci arası üç kuruş on para, aktarmalı Bebek'e kadar 5 kuruş. Babanı tütün amelesi o yıllarda. Çapa'dan Ortaköy'e yayan gidiyor. Bu mesafe gidiş-geliş yaklaşık 20 km ve her sabah namazını Eminönü'ndeki Yeni Camii'de kılıyor. Öğretmenimize dönelim: 5 yıl sonunda diploma günü, sınıfının en çalışkan 6 öğrencisinin velileri de çağırılmış; onlara keseler içinde bir şeyler veriyor ve bizlere dönerek "helal edin çocuklar, bunlar sizlerden 5 yıl boyunca topladığım tramvay paralarıydı. Arkadaşlarımızın ortaokul masraflarına katkımız ve teşvikimiz, olsun." diyor.

Devam edelim: Zaman zaman annem bizleri Fatih'ten Odabaşı Camii'ne gelen Sürmeli Hoca'nın vaızlarına götürüyor. Hoca gerçekten heybetli, yakışıklı, gözleri de sürmeli, peşinde de on onbeş çarşaflı bayan. Hoca şöyle diyor; Ey cemaat sakın harama el uzatmayın ve zinhar borçlanmayın, kazandığınızla yetinin, daha   fazla kazanmak için daha fazla çalışın, bir gün alacaklıya borcunuzu ödeyemezseniz boynunuz eğri kalır ve haysiyetinizi kaybedersiniz. Devletler de öyledir, onlar daha kötüsü istiklallerini kaybederler. "Bilmem size bir şey çağrıştırıyor mu?"

1944-47 yılları arasında Sirkeci'de Dr. Halil Sezer karyola fabrikasında işçiyim. Ustabaşımız Borinan isimli, Alman işgalinden ülkemize sığınmış bir Macar mühendis. Öğlen paydoslarında politika yapıyoruz. Ermeni. Kürt. Arnavut ve göçmen ustalarımız var. Ermeni katliamı. Kürt isyanları, faşizm, demokrasi hatta sosyalizm tartışıyoruz. Boman ustabaşımız bizlere yaşamda paradan da çok değerli şeyler olduğunu (insan sevgisi, vatan sevgisi. Hak ve adalet duygusu gibi) sürekli okumamızı öğütlüyor. Tüm bunlar beni son derece etkiliyor. Okuma tutkusu sevdaya dönüşüyor. Ülkenin belli başlı yazar ve şairlerin yanı sıra Dünya Edebiyatında okumadığım pek az eser kalmıştır. Bu tutkum o gün olduğu gibi şimdi de devam ediyor. Hâlâ okumak benim en büyük tutkum. 50 yıldan beri üç dört gazete satın alarak okuyorum. Dilerseniz söyleşimizi noktalayalım. (Her ne kadar söylesem tesiri yok, sussam gönül razı olmasa da) şimdi siz bana diyebilirsiniz ki 60'lı yıllarda trenlerde çiklet satarak, Mahmut Paşa'da tezgahtarlık yaparak veya manavlıktan ve oto komisyonculuğundan büyük şirketlere, medyalara, bankalara sahip bunca insan varken, sizin bir arpa boyu kadar bile sayılmayacak bugünkü gelişmenizi nasıl izah edersiniz? Cevabım özgeçmişimi bir kez daha okumanızdır. Ben temiz ve adil toplum olgusunun gerekliliğine inandığım gibi içinde bulunduğumuz, yaşamak zorunda olduğumuz bu sistemin faziletine inanmamaya yönelmiş bir insanım.

Tüm bunlara rağmen 44 yıldır emekçilerimle ürettiklerim ülkemin binlerce tesis ve işletmesinde en iyi şekilde değerlendirildiği ve tanındığı gibi 20 yabancı ülkede beğeni kazanmış ve pazar bulmuştur. Ayrıca bana bu imkanları sağlayan devletime karşı görevlerimi elimden geldiği kadar yapmaya çalışıyorum. Uzun yıllardan beri yüksek düzeyde vergi ödeyen mükellefler arasındayım. Ticaret ve Sanayi Odalarının gümüş, bronz ve altın madalyalarıyla yıllarca taltif edildim. Son vergilendirme döneminde ise İstanbul'da ki 450.000 küsur gelir vergisi mükellefi içinde 62. sıradayım.

Derd-i firakımla düşmüşüm  sevda-ı mey'e

Müptelayım, deliyim sinmişim esrar-ı ney'e

Feleğin kahpe başında paralansın parası,

Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeğe.

Neyzen TEVFİK