“ Aklın ve bilimin egemen olduğu bilim insanları ve aydın kuşaklar yetiştirmek, varlığımızın ve geleceğimizin taviz verilemez yatırımıdır”
Hem bilim dünyası ile, hem endüstri ile işbirlikleri, birlikleri kurmak
Üniversiteler, ülkenin toplumsal, yerküremizin yaşamsal sorunlarına bilimin ışığını yansıtarak çözümler sunmaya çalışan öncü misyon yapılarıdır. Üniversite yönetimleri attığı tüm adımlarda bu ana fikir doğrultusunda toplumsal gelişmeyi ivmelendirecek, kültürel ve ekonomik yapıya katma değer üretecek araştırmaları ortaya koymaya ve araştırmacıları yetiştirmeye çalışır. Bu amaca en iyi biçimde hizmet edebilmek için üniversite içi ve üniversite dışı paydaşlarla işbirlikleri kurar. Biz de YTÜ olarak, yüz yıla yaklaşan geçmişimizle bu misyonu en iyi biçimde yerine getirme sorumluluğunu taşıyoruz.
Bu sorumluluğun yansımaları olarak küresel bilim çevreleri ve dinamikleri güçlü üniversitelerle daha yakın ilişkiler ve işbirlikleri tesis etmek, endüstrimizin gelişmesi, güçlenmesi için endüstri ile somut işbirlikleri, müşterek çalışmalar ortaya koyabilmek; önem verdiğimiz önceliklerimiz arasındadır.
Yurtdışı üniversiteler ve enstitüler ile işbirlikleri yeni dönem çalışmalarının ilk durağı Almanya idi
Elektrik-Elektronik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Galip Cansever, Mekatronik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ahmet Koyun, Öğretim Görevlisi Hakan Karataş ve Makine Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Doğan Özgür’le birlikte Mart ayında Almanya’nın Berlin Teknik Üniversitesi, Magdeburg Üniversitesi, Braunschweig Teknik Üniversitesi ve Dresden Teknik Üniversitesi’ni ziyaret ettik. Öğrenci ve akademisyen değişimi, ortak proje ve program konularında görüşmeler yaparak protokoller imzaladık. Berlin Teknik Üniversitesi ile imzalanan protokol kapsamında, öğrenci-öğretim üyesi değişimi, ortak proje çalışmaları, ortak sempozyum, konferans ve seminerler yer alıyor. Magdeburg Üniversitesi akademisyenleri önümüzdeki dönemde seminer ve ders vermek için ve YTÜ’deki akademisyenler ile işbirliğinde bulunmak amacıyla Yıldız Teknik Üniversitesi’ne gelecek. Öğrenci-öğretim üyesi değişimi, ortak proje çalışmaları, konferans ve seminerler vermek üzere Braunschweig Üniversitesi akademisyenleri Mayıs ayı içerisinde YTÜ akademisyenleri ile müzakerelerde bulunmak üzere YTÜ’ye ziyarette bulunacaklar. Dresden Teknik Üniversitesi ile ‹şbirliği Protokolü kapsamında da; öğrenci-öğretim üyesi değişimi, ortak araştırma projeleri, konferanslar, seminerler, eğitim projeleri ve kültür programlarının düzenlenmesi yer alıyor. Önemli olan temaslara başlamak değil temasları sürdürmektir. Bu bağlamda, ziyaret ettiğimiz üniversitelerin akademisyenlerini üniversitemize davet ederek Türk-Alman Bilim Haftası başlığı altında ortak araştırma konularını tartışabilmek için meslektaşlarımızı öğretim elemanlarımızla aynı masa etrafında toplamaya çalışacağız. Ayrıca, 16 Haziran 2009 tarihinde Berlin Teknik Üniversitesi Rektörünü Üniversitemizde ağırlayacağız.
Üniversite ziyaretlerimiz, Hollanda, ‹ngiltere, Belçika, Avusturya ve ABD ile devam edecek. Ağustos sonunda Connecticut Üniversitesi başta olmak üzere ABD’de üniversite ziyaretlerinde bulunacağız ve Eylül ayında ise Japonya’ya gitmeyi planlıyoruz.
Üniversitelerin sanayiye, sanayinin üniversitelere bakışı gözden geçirilmeli
Almanya’da araştırma projelerinin yoğun olduğu enstitüler var. Enstitüler sanayi ile işbirliği yapıyorlar, sanayi ile irtibat kurup projeleri üniversitelere getiriyorlar, üniversite hocaları ile beraber bir profesörün başkanlığında projeleri yürütüyorlar. Bütçelerin % 80’ini devletten almıyor, kendileri oluşturuyor. Bu aldığı projeleri sanayi ile yürüterek sanayiye de üniversiteye de, ülkeye de fayda sağlıyorlar. Bizde bu yaklaşım; üniversitenin sanayiye bakışı, sanayinin üniversiteye bakışı çok geri kaldığı için, birbirlerine güven ortamı kurulamadığı için sıkıntılı. Bizim öncelikli olarak sanayi ile üniversiteleri bağdaştırıp, enstitüler aracılığı ile projeler üretmek öncelikli hedeflerimiz arasında. Sanayi olmadan ülkede üretim olmaz, üretim olmadan vergi ödenmez, çark dönmez. Sanayinin gelişmesi, çağa ayak uydurması lazım, bunun için de üniversitenin desteği gerekiyor.
Üniversitemizi dünyaya ve sanayiye açacağız
Üniversitemizi yurtdışına açmanın bir diğer önemli kanalı; yurtdışı projeler. Biliyorsunuz AB Çerçeve Programlarına ülkemiz milyonlarca dolar ödüyor. Karşılığında ülkemize getirebildiğimiz proje fonları, ödenen meblağın yaklaşık onda biri. Bu oranı yükseltmek için en önemli görev üniversitelere, Ar-Ge kuruluşlarına ve birimlerine düşüyor. Bu tür çalışmalarda AB ülkeleri, ortaya farklılıklar koyamazsanız kolay kolay size proje vermiyor. Bu nedenle dikkat çekici farklar ortaya koyabilmek ve onlarla ortak projeler yapmak, ortak programlar açmak, öğrenci değişimleri yapmak büyük önem taşıyor.
104.000 m2 alana sahip YTÜ Teknopark’ta geri sayım başladı
Üniversite-Sanayi işbirliğinin en başarılı modeli olarak kabul edilen Teknoparklar, ileri teknoloji ve inovasyonu bilim ve endüstri dünyası birlikteliğinde geliştiren, dolayısıyla eşzamanlı olarak pazara sunulmasına olanak veren oluşumlardır. Almanya’da ziyaret ettiğimiz dört üniversitenin sınırlarında da teknopark vardı.
Yıldız Teknik Üniversitesi de 21. yüzyılın girişimci üniversite modeli doğrultusunda 1 milyon m2’lik Davutpaşa Yerleşkesinin 104.000 m2’sini Türkiye’nin en gözde teknoloji geliştirme merkezi olmasını hedeflediği Teknopark’ına ayırdı.
Teknoparkımızda öngörülen temel Ar-Ge birimleri; Bilgisayar Yazılımları Geliştirme (Yazılımpark), Endüstriyel Robot-Otomasyon Geliştirme (Robopark), Bio Teknoloji Geliştirme (Biopark) olup, çağımızın ve geleceğin öncelikli ihtiyaçları doğrultusunda; temiz enerjiler, yeşil tasarım (yeşil binalar ve uygulama parametreleri), nano teknolojiler ve Türkiye’nin stratejik madenleri (bor, toryum, krom gibi) konuları da hedeflenenler arasındadır.
Teknoparkımızda yer alacak kuruluşlar, bilfiil üniversitenin olanakları ve öğretim üyelerinin uzmanlığından yararlanabilecekler. Tabii ki üniversitemize kira gelirleri, sosyal hizmet gelirleri gibi kazanımları olacak ama tüm bunlardan çok daha önemlisi; öğretim üyelerimizin teknoparktaki firmalarla geliştireceği ortak projelerdir.
Üniversite-sanayi işbirliği açısından üniversitelerin yasal prosedürleri zaman zaman engel gibi görülebiliyor. Hocalarımızın sanayiye destek olabilmesi, bazı izinlere tabi. Üniversitenin bir günlük izni için, sanayi kuruluşunun öğretim üyesinin neredeyse bir maaşına karşılık gelen bir ücreti ödemesi gerekiyor. Sanayi yapımızın önemli bir kısmının KOB‹ ölçeğinde olduğunu düşünecek olursak bu ücret bazen sıkıntı yaratabiliyor. Üstelik hocalarımızın eline ödenen bedelin sadece üçte birine yakını geçiyor. Yani iki taraf için de tatminkar olmayabiliyor. Hocalarımızın sanayiye yaptığı katkı, kendisine verimli biçimde dönmediği için üniversite-sanayi işbirliği hedeflerinde hızlı yol alınamıyor. Teknoparkla bunun önünü açabileceğiz. Teknoparkta öğretim üyesi firma açabilecek, yaptığı faaliyetin karşılığını teknoparkta alabilecek, böylelikle bu hizmet süreklilik gösterecek. Yönetime geldikten sonra sekiz yıldır tıkalı olan bu teknopark projemizin önündeki engelleri aşma noktasındayız. fiu anda iki büyük firmayla anlaşmamızı imzaladık, yer talebinde bulunan 50 firmanın da sözleşme taslakları üzerinde çalışıyoruz. Bu yılın Ağustos veya Eylül ayında hazırlıkların tamamlanmasını öngörüyoruz.
Bu süreçte birçok kuruluştan da, devletten de destek aldık
Teknopark, öğrencilerimiz için de kariyer açılımları getirecek. Burada proje geliştiren, yürüten hocaların ekiplerinde görev alacak öğrenciler, sanayiyi, firmaları yakından tanıma fırsatı elde etmiş olacak. Teknopark’a talebin çok fazla olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle bir sanayi kuruluşunun ve kooperatifin desteği ile birlikte Tuzla’da da bir teknopark projesi üzerinde çalışıyoruz. Burada 10.000 m2’lik bir laboratuar kompleksi planlıyoruz. O laboratuarlarda hem öğrencilerimizi eğiteceğiz, hem sanayiye hizmet vereceğiz.
Merkezi Laboratuvar Projesi
Bu laboratuvar kompleksinin, Türkiye’de pek çok kurum ve organizasyonun ihtiyaç duyduğu ama yeterli altyapının bulunmadığı laboratuvar donanımlarını ve ortamlarını tesis etmek istiyoruz. Her bir kurum aynı yatırımı yaparak gereksiz kaynak israfına yol açmasın, tam teşekküllü yetkin bir merkez yaratalım, testlerinizi burada yapın diyoruz. TSE’nin kendi laboratuvarları bazı noktalarda yetersiz. Sanayici TSE yerine üniversiteye gelsin, hem öğrenci eğitilsin, hem de sanayiye hizmet versin. Bu, hem sanayiciyi, hem TSE’yi rahatlatacak, hem de üniversite için geliştirici olacak.
Bu proje için altı üniversite ile görüşüyoruz. Herkes kendi projesi için donanım satın alıyor, o cihazlar bir kere kullanıldıktan sonra çoğu kez atıl duruyor. Bütün üniversitelerde dolaplarda duran atıl durumda yüzlerce cihaz var. Merkezi laboratuvar projesi, kaynak israfının önüne geçecek.
İhtisaslaşma konusunda enstitüler önemli rol oynuyor
Devlet, belirli üniversitelerin belirli konularda uzman olmasını tercih ediyor. Herkes her konuda çalışma yapmasın diyor, ihtisas noktaları oluşturulmasını istiyor. Bunun için de enstitü kurulmasını tercih etmek gerekiyor. Yurtdışında da belli uzmanlık alanlarında, enstitüler bünyesinde çalışmalar, projeler yürütülüyor.
Merkezi Kütüphane
Almanya’da çok büyük merkezi/bölgesel bir kütüphane gezdik. Kütüphanenin yüzün üzerinde çalışanı vardı. Biz de bir büyük kütüphane yapılandırmanın önemini savunuyoruz. Geçen yıl sadece bilimsel periyodik yayınlar için bütçemizden önemli bir kaynak ayırdık. 140 üniversite var, neden hepsi aynı yayınları satın alsın? Müşterek bir bütçe ile temin edilebilecek o kadar çok yayın, öylesine değerli kaynaklar var ki.. Bu fikirden hareketle Davutpaşa’da merkezi bir kütüphane tesis etmeyi düşünüyoruz.
Öğrencileri heveslendirmek gerekiyor
Bizim zamanımızda gençler çok hevesli, çok istekliydi. Yeni projelerin, araştırmaların içinde yer almak, yurtdışı eğitim ve deneyim olanakları yakalamak gibi pek çok konuda ilgi seviyeleri çok yüksekti. Bugün ise bu yönde olanaklar sağlıyorsunuz, duyuruyorsunuz ama ilgili, istekli öğrenci bulmakta güçlük çekiyorsunuz. Tabii o günlerden bugüne çok şey değişti. Türkiye’deki standartlar yükseldi, Avrupa’daki olanakların cazibesi azaldı. Ama halâ en az bir kere o ortamlarda bulunmaları, yurtdışı deneyimi kazanmaları çok önemli. Çocukları heveslendirmek lazım. Bizim yapmamız gereken şey, ilgili anlaşmaları sağlamak, bütçeleri oluşturmak ki bütçe ile ilgili artık devlet desteği de var. Yurtdışı deneyimler ile sadece mühendislik bilgisi değil, vatandaşlık bilinci, mesleğine bakış açısı da etkilenecek..
Diğer projeler...
Üzerinde çalıştığımız bir diğer proje de; öğretim üyesi yetiştirme programı. Anadolu’da bir çok üniversite açıldı. Dolayısıyla öğretim üyesi alanında da sıkıntılar yaşanıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi, kurulan pek çok üniversite ve yüksek okula öğretim üyesi desteği verdi. fiimdi bunu “sürdürülebilir” kılmak ve ülkemizin yetkin üniversite öğretim üyesi ihtiyacına destek olmak için bu programı başlattık.
Üniversitemizin Yıldız’daki bu tarihi ve etkileyici mekânı bize emanettir. Düşünün şu an içinde bulunduğumuz bu yapı, Osmanlı padişahı Abdülhamit’in çalışma ofisi. Yurtdışından gelen konuklarımızda da hayranlık uyandırıyor. Burada uluslararası bir kongre merkezi planlıyoruz. Bu önemli tarihin, bilimle mükemmel birlikteliğini yansıtacak muazzam bir kongre merkezi için proje yarışması açtık, üç proje finale kaldı. Aşama aşama üniversitenin diğer bölümleri de Davutpaşa’ya taşınacak. Burada doktora ve yüksek lisans eğitimi, uluslararası toplantılar yapılacak.
Mezunlarla ilgili bir projemiz, Yerli Erasmus projemiz, diğer üniversitelerle işbirlikleri temelli projelerimiz bulunuyor
“Aklın ve bilimin egemen olduğu bilim insanları ve aydın kuşaklar yetiştirme”ye inancı doğrultusunda yapılacak çalışmaların ne sınırlara ne de kesintilere tahammülü olmayacaktır.
Kondüktör Mekteb-i Âlisi’nden Yıldız Teknik Üniversitesi’ne uzanan 98 yıllık süreçte 50 bini aşkın mezun verilmiş
1911’de Kondüktör Mekteb-i Âlisi adıyla, Nafıa’ya yani dönemin Bayındırlık Bakanlığı’na bağlı olarak, eski adıyla kondüktör, yeni adıyla tekniker yetiştirmek üzere kurulmuş. Paris’teki Ecol de Conducteur’un müfredat programı esas alınarak başlayan egitim, 1922’den itibaren Nafıa Fen Mektebi adı altında devam etmiş. Öğretim süresi önce 2.5, ardından 3 yıla çıkarılmış. 1937’de bugünkü Yıldız Sarayı arazisinin ve müştemilatının bir kısmı tahsis edilerek İstanbul Teknik Okulu adını almış. 1941’de Nafıa’dan alınarak Maarif’e bağlanmış. Önceleri sadece inşaat ve makine bölümleri var iken 1943’te elektrik ve mimarlık eklenmiş. Türkiye’nin Harita ve Kadastro Mühendisliği dalındaki ilk eğitimi, 1949’da burada başlamış. 1969’a gelindiğinde okul; özerkliği olan, yüksek dereceli öğretim ve araştırma kurumu olarak İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi adını almış. 1982’de Yıldız Üniversitesi adı altında İDMM ve bağlı yüksekokulları, Kocaeli Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi, Kocaeli Meslek Yüksek Okulu, ilgili fakülte ve birimleri bir araya getirildi. Bugünkü adını 1992’de alan Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesinde 10 fakülte, 2 enstitü, Meslek Yüksek Okulu, Milli Saraylar ve Tarihi Yapılar Yüksek Okulu, Yabancı Diller Yüksek Okulu bulunuyor. 1430 akademik personeli, 658 idari hizmet personeli ve 23.500 öğrencisi ile YTÜ, Türkiye’nin üniversiteleri içinde parlaklığını giderek artıran bir “yıldız” olduğunu gösteriyor.