Sarven Çilingiroğlu: “Bir Adım Önde Başlamak Güzel Ama Aşmanız Gereken Çıta da Çok Yüksek”
Türkiye mekanik tesisat proje disiplininin 70 yıla yaklaşan bir geçmişe sahip kuruluşu Çilingiroğlu Mühendislik’in ikinci kuşağını temsil eden Sarven Çilingiroğlu, babası Kevork Çilingiroğlu gibi İstanbul doğumlu. Yıllardır Çilingiroğlu Mühendislik kuruluşunun adresi olan Şişli Sağdıç Sokak 11 numaradaki bina, 1963 yılında Çilingiroğlu ailesinin evi ve Sarven Çilingiroğlu o yıl bu evde doğuyor. İlkokulu Feriköy İlkokulu’nda okuyan ve Orta eğitimini Karaköy’de Getronagan Lisesi’nde tamamlayan Sarven Çilingiroğlu, idolü olarak gördüğü babasının yolunu seçiyor ve İTÜ Makina Fakültesi’nden mezun oluyor. Meslek yaşamında neredeyse 40 yıla yakın bir deneyime sahip Sarven Çilingiroğlu, proje süreçlerinde yıllar içindeki değişimi, bilgiye erişim kadar tecrübe paylaşımının önemini ve STK’ların sektörel gelişimdeki yerini anlattı…
Klasik gitar ve satranç…
Lise yıllarımda klasik gitar çalmaya başlamıştım. 4-5 sene boyunca elimden düşmedi. Ama üniversiteye başladığımda, yaz aylarında babamın ofisinde işin ucundan tutmaya çalıştığımda klasik gitarıma veda ettim. Lisede satranca da merak salmıştım. Cumhuriyet Gazetesi’nin Liselerarası Satranç Turnuvaları olurdu, Pera Palas’ta düzenlenirdi. Bu turnuvalar çok zevkli geçerdi. Satrancın iş hayatıma kattığı değerler olduğunu gördüm. Sabrı öğrendim, duygularımla hareket etmemeyi öğrendim, strateji kurmayı öğrendim.
1980’de İTÜ Makine Fakültesi’ne girdim. Kendimi bildim bileli bu benim hedefimdi. Babamdan dolayı bu meslekle çocukluk çağımdan beri tanışıyordum, babam rol modelimdi ve başka bir şeye heves etmedim. Lisede okurken de yazları babamın yanına gelirdim. O zamanlar bilgisayarlar yoktu. Elle çizim yapılırdı, yazılar şablonlar kullanılarak yazılırdı. Hesaplar, elle yapılırdı.
Bilgisayarlar hayatımıza giriyor ve yazılım sürecine ilk adım atılıyor
1983 yılında ilk kişisel bilgisayarlar –o zamanki adı kompüter-, tüm zamanların en çok satan kişisel bilgisayar modeli Commodore 64’ler, hatta cep bilgisayarları hayatımıza girmeye başladı. Babam bana Radioshack programlanabilir bilgisayarını aldı. Basic dilinde yazılım yapmayı öğrendim. O zaman bilgisayarın belleği olmadığı için, kasetlere kaydederdik yazdıklarımızı. Büroda ısı kayıp kazanç hesaplarını bu bilgisayarlarda programlamaya başladık. Üniversite eğitimimi tamamladığım 1984 yılında yine İTÜ’de Fen Bilimleri Enstitüsü Enerji Bölümünde Yüksek Lisans eğitimime başladım.
Gelecek Bina Otomasyonunda…
Bu dönemde de bina otomasyonu öğrenmek için Ünver Eğrikavuk’un (Ontrol) Galatasaray’daki ofisine giderdim. Babam “Binaları projelendiriyorsun ama bundan sonra iş, bunların kontrolü olacak” demiş ve beni bunun için teşvik etmişti. 1986-87 yıllarında Türkiye’de bina otomasyonu karşınıza sıkça çıkabilen bir şey değildi. Öğlene kadar okul oluyordu, öğleden sonra Ontrol’e giderdim. Şimdi EMS Mühendislik kurucularından Emin Zülfikar ile orada aynı dönemde çalıştık. Aynı ofiste Remzi Çelik ile tanıştım. Bunlar da bina otomasyonu öğrenmemin yanındaki kazanımlarım oldu. İlk bina otomasyon uygulamamız, Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminali oldu ki bu terminal daha sonra İç Hatlar oldu. Tabi daha sonra bina otomasyonu uygulanan birçok projemiz oldu. Artık hangi cihaz hangi durumda devreye girecek, ne şekilde çalışacak beliryerek, bunları kendi projelerimizin içine aldık. Otomasyonu da projelerimize dahil ettik.
AutoCAD ile Çizim Dönemi Başlıyor
1987-88 yıllarında AutoCAD ile tanıştım. Önce kitaplardan AutoCAD öğrenmeye çalıştım, sonrasında MMO’nun açtığı AutoCAD Kursuna katıldım. Ardından ofis çalışanlarımızı, teknik ressamlarımızı da bu kurslara gönderdik. 1989, ofisimizin AutoCAD ile çalışmaya geçiş yılıydı. İlk olarak AutoCAD 2.6 versiyonunu kurarak başladık. Elle çizimden AutoCAD ile çizime geçiyorduk.
Sabancı Center’ın İkiz Kuleleri projesini yapıyorduk. Mimar, AutoCAD ile çalışıyordu. Bize çizimleri AutoCAD olarak veriyordu. Biz o dönem AutoCAD yanına da bir de plotter almıştık. Bu, rapidolu bir plotter idi. Kalem kalınlıklarını dizerdik, bir paftayı 10-15 dakikada dökerdi. Rapidolarda mürekkep kururdu, temizlemesi eziyetli oluyordu ama elle çizimden çok daha büyük kolaylık ve zaman kazanımı sağlıyordu. Elle bir haftada bir kolon şeması çıkarırken, bu sistemle iki günde çıkarmaya başladık. Sabancı Center’da AutoCAD ile çalıştık ama mekaniği yine el ile işliyorduk. Revizyonlarda jiletle kazırdık, paftanın üzerinde mürekkep dağılırdı. Eziyetli bir dönem geçirmiştik. 90’lı yıllarda şöyle bir zorluk yaşıyorduk; mimarların hepsi AutoCAD’e geçmemişti. Elle çizenler vardı. Bunun için de el ile üzerine yapılan çizimi sayısallaştırarak dijital ortama taşıyan teknolojik alet olan bir digitizer aldık.
AutoCAD öncesi bütün kolon şemalarındaki yazıları şablonla elle yazıyorduk ve bu çok uzun zaman alıyordu. AutoCAD çıkmadan Rotring’in bir makinası çıkmıştı. Çok sevinmiştik; orada yükseklik tanımlıyorsunuz, rapidoyu bağlıyorsunuz, yazıyorsunuz, aydıngere aktarıyordunuz. Almanların hazırladığı sıhhi tesisat şablonları vardı, onları bağlıyordunuz, kolon şemalarını yaparken vitrifiye malzemelerini aydıngere aktarıyordu.
Carrier HAP Yazılımı ile Tanışma
O zamanlar Carrier, Arduman mümessilliğindeydi. Carrier HAP (Hourly Analysis Program) yazılımını da Arduman tanıttı. 3.000 Dolar’a satın aldık. Tabii şimdi Alarko Carrier bu yazılımı proje müelliflerine ücretsiz sunuyor.
Bu programla ısı kayıp kazanç hesapları hesaplıyorduk. Kanal çizimlerini AutoCAD üzerinden yapıyorduk. Basınç düşümlerini yazılımın ductlink kısmından hesaplattırıyorsunuz ama biz bunun adaptasyonunu çok iyi yapamadık. Carrier de bu hizmeti vermek üzere eleman göndermişti. O dönemde bu HAP programı DOS ortamında çalışıyordu, Windows henüz yoktu, aksaklıklar oluyordu, sonrasında Windows ortamına geçildi. Şimdi Revit ile üç boyutlu çizimlere geçtik. Bütün bu teknolojik geçişler aslında çok kısa sürede oldu diyebiliriz. Babamlar işe başladıktan 1989’a kadar hep elle çizdiler. Son 20 yılda oldukça hızlı bir ilerleme var. Elle yaptığımız hesaplar, artık hazır programlar halinde bize gelmeye başladı. Hayatın hızı logaritmik olarak yükseliyor. Ray Kurzweil’in İnsanlık 2.0 (The Singularity is Near) kitabı tam da insanlığın, teknolojinin nereden nereye, hangi hızla gittiğini anlatıyor. Pandemiyi düşünün, nasıl da büyük bir hızla alışkanlıklarımızı değiştirdik. Dijitalleşme iş ve gündelik yaşamımızın merkezine yerleşti.
Elle çizerken zaman kaybetmemek için revizyonlar çok daha azdı. Şimdi hızlı dönüş yapabiliyorsunuz diye sürekli revizyon talebi gelebiliyor. Teknoloji gelişimi hayatı bir yandan kolaylaştırıyor, bir yandan zorlaştırıyor. Cep telefonu ile her yerde, her zaman ulaşılabilir haldesiniz. Eskiden şirket telefonundan arandığınızda “toplantıda” denince beklemek zorundaydınız. Toplantıda bile erişebilir durumda oluş, aslında bir stres kaynağı ve stres sağlıklı düşünmeyi ortadan kaldırıyor.
York’taki Staj Dönemi Büyük Kazanımlar Sağladı
İngiltere’de York firmasına soğutma makinaları üzerine staj yapmak için gitmiştim. Şu an o fabrika kapandı. York’u da Johnson Controls firması satın aldı. Bu staj benim için önemli bir basamak oldu. Isı pompalarını da yakından tanıma fırsatı verdi. Üniversitede gördüğümüz termodinamik dersiyle saha uygulamalarını bütünleştirme vizyonu kazandırdı. Nitekim 2007 yılında Almanların bir yatırımı olan Meydan Alış Veriş Merkezi’nde toprak kaynaklı ısı pompası uygulaması yaptık. Bu, AVM açıldığı zaman dünyanın 6.büyük toprak kaynaklı ısı pompası uygulamasıydı. Fizibilite yapmıştık; yatırımın geri dönüş süresi 12 yıldı. Almanlar bununla pek ilgilenmediler. “Fosil yakıt yerine topraktan alınan enerjiyle bir sistem kuruyor, yeşil bir bina yapıyorsun, önemli olan bu” dediler. Orada bir Real Hipermarket yer alıyordu. Burada derin dondurucular vardı. Bu derin dondurucuların atık ısısını sıcak su eldesinde kullandık. Yani fosil yakıtlı kazanlar yerine atık ısı kullandık. 2005 yılının projesiydi, 2007’de hayata geçirildi. 2005 yılında Alman Hükümeti CO2 emisyonunu azalttığınız zaman, tasarruf ettiğiniz kilogram başına size bir teşvik veriyordu. O dönemde Avrupa ülkeleri için iklim çözümleri başlamıştı.
Bir Sektörü Geliştiren ve Geleceğini Güvence Altına Alan STK’lardır
Yine Carrier’dan bir örnek vermek istiyorum. Carrier, Arduman’dan önce Tokar’ın temsilciliğindeydi. Bir gün Amerika Carrier’dan saha araştırması için geldiler. O dönemde Tokar’ın bundan haberi olmadı. Belli başlı proje bürolarını gezdiler. Türkiye pazarında neden yeteri kadar Carrier cihazı satılmıyor, bunu araştırıyorlardı. Pazar verilerine göre potansiyel daha büyüktü, satışlar ise buna oranla düşük… “Tokar bir uygulama firması. Biz projelerimize koysak bile uygulama firmaları sonuçta rakip bir firmadan cihaz almayı tercih etmiyor. Bu da satışınızı Tokar ile sınırlandırmış oluyor, Tokar sadece kendi uygulamacısı olduğu projelerde kullanıyor” dedik. Yani doğrusu; satışın uygulamanın, projenin ayrı, bağımsız çatılar altında olması gerekiyordu. Dernekler bunu sağlamak üzere çok çalıştı. Derneklere üye firmalar bunu yapamıyor. Mesela MTMD üyelik koşullarına göre proje yapanları kabul etmiyor. Yani STK’lar sektörün sağlıklı gelişimi için meslek etiğine hassasiyet gösteriyor.
Mesleğinizi icra ederken bazı zorluklarla karşılaşabiliyorsunuz. Bir araya gelip organize olmadığınız sürece bireysel olarak çözebilmeniz mümkün değil. Bunun için meslektaşları bir araya getirecek organizasyonlara ihtiyaç var. Babamın kuşağı bu zorlukları daha fazla yaşadıkları için 1992’de TTMD’yi kurdular. Bu sayede bazı çözemediğimiz problemlerle karşılaşıp çözebilmiş olan meslektaşlarımızla bir araya gelebiliyor, bilgi alış verişi yapabilme imkanımız doğuyor. Yine TTMD vasıtasıyla yurtdışı ile daha yakından tanışma fırsatı doğdu. ASHRAE, REHVA ile temaslar, işbirlikleri başladı.
Alt katta babama ait bir kütüphane bulunuyor. 1955-56’larda yurtdışından, Ashrae’den satın alınmış önemli sayıda kitap bulunuyor. Tabi o yıllarda bu kitapların satın alınması, size ulaşması ciddi emek gerektiriyordu. Babamın ABD’ye yerleşen üniversite arkadaşları yardımcı oluyordu. Ama TTMD’nin kurduğu bu ilişkilerle Ashrae’yi daha çok ve daha kolay takip etmeye başladık. REHVA ile Avrupa’yı daha iyi tanımaya başladık. Bu globale entegrasyon, vizyonumuzu genişletti. İnternet, yurtdışını takip etmemizde hız kazandırdı. Bir kitabı dakikalar içinde dijital olarak satın alıp bilgisayarınıza indiriyorsunuz.
Dernekler Arkanızda Bir Güç Olarak Duruyor
“Sektör bana çok şey verdi, benim sektöre borcum var. Bu borcu da STK’larda çalışarak, görev alarak ödemek istiyorum” düşüncesiyle yola çıktım. 1995’te TTMD’ye üye oldum. Zira TTMD üyelerinde sektörde 10 yıllık tecrübe istiyordu. Ben 1984 mezunuydum. 1994 yılı bittiğinde 10 yılı tamamlamış oldum.
TTMD’de bilgi paylaşımı sistematiği Rükneddin Küçükçalı ile başladı. Ondan sonra da TTMD uzun bir süre İTÜ Gümüşsuyu Kampüsünde bu eğitim seminerlerini kesintisiz sürdürdü. 1995'te kombi ve merkezi sistem karşılaştırmaları gündemdeydi. Bu konuda bir sunum hazırlamıştım. Örnek bina olarak Yapı Kredi-Koray İnşaat’ın bir kompleksini almıştım. Kombi ve merkezi sistem kullanımını, pek çok parametreyi dikkate alarak karşılaştırmıştım. Hem ilk yatırım hem de işletme maliyetlerinde merkezi sistemin avantajlı olduğu görülüyordu. Merkezi sistemde diversite de daha fazla çıkıyordu. Daha sonra bu sunumu TESKON'da yapmam istendi. Bundan sonra pek çok konuda sunum yaptım, seminerler verdim. TTMD’nin Enerji Komisyonu, Tasarımcılar Komisyonu gibi bazı komisyonlarında çalıştım. Yönetim Kurullarında da görev aldım. Erdinç Boz’un başkanlığı döneminde ilk kez Yönetim Kurulunda görev aldım. Gürkan Arı başkanlığı döneminde de Yönetim Kurulunda görev aldım. 12.dönemde de TTMD Yönetim Kurulu Başkanı oldum. Başkanlık dönemimdeki en önemli çıkış noktası: sektörün hafızası olabilecek bir dijital platform oluşturmaktı. Yapılan işler, üretilen bilgiler gelişigüzel bir yerlerde tutuluyor, kolaylıkla bulunamıyordu. 12.Dönem Yönetim Kurulu Üyemiz Kani Korkmaz Abimiz de “Sektörümüzde hafıza sorunu var” demişti. Buradan yola çıkarak hem üye takibini yapabileceğimiz, hem de üretilen kitapları, kaynakları yükleyebileceğimiz bir portal oluşturmak üzere yola çıktık. Hep TTMD üyeliğinin faydaları sorulurdu, verebileceğimiz en iyi yanıtı bu portalla ortaya koymuş olduk. Aslında bu, kurumsallaşmanın da ilk adımıdır. Tabi bu süreçte Yönetim Kurulu Üyemiz Gökhan Ünlü’nün büyük emeği var. 3-4 yıllık bir uğraş sonucunda portalımız hizmete girdi.
Menti&Mentör Programı Aslında Geleceğin Eğitim Modeli
TTMD 25.yılında dışarıdan destek alarak Strateji Raporu’muzu hazırladık. Bu rapor sadece TTMD’nin değil tüm derneklerin ihtiyacı olan bir strateji raporudur. Ben onu şu anda ISKAV’da da kullanıyorum. Bu raporda üç temel strateji hedefi vardı: İlki kurumsallaşma ve kurumsal sürdürülebilirliği sağlama, ikincisi mevcut faaliyetleri çoğaltma ve kalitesini artırma, üçüncüsü de kurum içi iletişim, kurumsal iletişim, yapılan faaliyetlerin sektöre tanıtımı...
Ben Kevork Çilingiroğlu’nun oğlu olarak başladım, büyük avantaja sahip oldum. Herkes böyle bir avantaja sahip değil. Fırsat eşitliği sunabilmek adına bilgi aktarımı kadar tecrübe aktarımını da sağlamalıydık. Artık bilgiye ulaşmak çok kolay ama tecrübe aktarımı çok daha farklı ve emsalsiz kıymete sahip. 12. Dönem Yönetim Kurulu Üyesi Göksel Duyum “Deneyimler Klubü açalım” fikrini öne sürmüştü. Sonra Strateji Raporu hazırlığı sürecinde bunu daha bilimsel bir temele oturttuk. Menti&Mentör Programı böyle başladı.
Menti&Mentör programı aslında geleceğin eğitim şekli. Artık okullarda da öğretmenler bilgi nakleden değil yol gösteren kişiler oluyor. Birçok üniversite bilgi aktarımını yapay zekalara bıraktı. Menti&Mentör programını daha da ülke sathına yaymak istiyoruz. Temsilciliklerdeki genç meslektaşlarımızı da programa dahil etmek istiyoruz. Mentiler de mentörler de çok heyecanlı. Bu kuşaklar arası farkları da yumuşatıyor. Aslında Mentör de Mentiden öğreniyor. Gençler çalıştığı firmanın tecrübe aktarımını alıyor, onun için menti ile mentörü aynı firmadan eşleştirmiyoruz. Eşleştirme yaparken mentilerin beklentilerini internet üzerinden yaptığımız toplantılarla öğrendik ona göre eşleme yapıyoruz.
Emeğe Gereken Kıymetin Verilmemesi, Hizmet Sektörünü Çökertecek Bir Tehdit
Yatırımcı eskiden daha bilinçliydi. Talepler ve ücretlendirme denkliği zamanla kötüye gitti. Türkiye’de emek kıymeti bilinen bir şey değil ne yazık ki. Konularımız genişledi; sismik güvenlik, yangın güvenliği, IoT ile genişleyen otomasyon sistemleri gibi pek çok yeni disiplin, proje tarafında talepleri artırırken, işveren tarafında “daha fazlasını daha az fiyata alma” çabası bu mesleğin sürdürülebilirliği açısından bir tehdit oluşturuyor. Sektörün lokomotifi tasarımcıdır. Tasarım hizmet sektörü yok edilirse, bu hizmet yurtdışından almak zorunda kalınır ki yurtdışındaki tasarım kuruluşları bu ücretlerle çalışmaz. Yani sonuçta kimse kazanamaz.
ISKAV, TAD Eğitim Programı ve Sertifika Sistemini Yurtdışına Açmaya Hazırlanıyor
ISKAV Başkanı olarak varmamız gereken noktayı şöyle görüyorum: Yurtdışında STK’lar, kanun koyucu, geliştirici gibi konumlandırılıyor. Onların görüşleri, değerlendirmeleri, yasal düzenlemeleri belirliyor. Uzmanlıkları; yapılarda enerji verimliliği, yapıların karbon ayak izlerinin azaltılması gibi çok önemli konularda yapılması gereken “geçiş”e rehberlik etmeli. Bizim STK’larımız güçlendikçe firmaların da bireylerin de arkasında daha büyük bir güçle duracak.
Dijital E-Modül eğitim setleri oluşturmak, günümüzde ve gelecekte sürdürülebilirliğe önemli katkılar sunacak. Mesela 2010 yılında ISKAV’da TAD (Test, Ayar, Dengeleme) adına büyük bir adım atılmış. İklim değişikliği ile TAD’ın önemi de büyük ölçüde arttı. Binalarda enerjinin doğru kullanımı gerek. ISKAV TAD eğitimini de sertifika sistemini de hazırlamış. Ama bunu yasaya işletmemiz gerekiyor. Örneğin, belli metrekarelerin üzerinde TAD süreci zorunlu olmalı. ABD’de NEBB ile ASHRAE ile TAD süreci var ama Avrupa’da yok. ISKAV TAD Programını Avrupa’ya, Balkanlara, Kuzey Afrika’ya İngilizce dijital E-Modüllerle sunabiliriz. Avrupa’da bu eğitimi, sertifikasyonu ile vermek üzere Kemal Gani Bayraktar, REHVA ile görüşüyor.
Son Söz…
Babam benim hem rol modelimdi hem de idolümdü. Babam bir sorunumda problemi doğrudan çözmek yerine nasıl çözebileceğime dair kaynakları gösterirdi. Yani balık tutup elime vermek yerine balık tutmayı öğretti.
Mesleğe girdiğimde ben sıfırdan başlamadım. En büyük mirasa sahip oldum. Birinci elden tecrübeye sahip oldum. Tabi bunun getirdiği avantajlar kadar dezavantajları da var. Aşmanız gereken çıta çok yüksek. O ismin ağırlığı altında kalmamak için çok çalışmak, layık olmak... Nazım Hikmet’in dediği gibi “Ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim”. İşte bunu sağlamak için hayatta kaldığınız sürece mücadeleyi bırakamıyorsunuz…