Header Reklam
Header Reklam

Doğuştan Sanayici Bir İstanbul Efendisi: Orhan CANSEVER

05 Haziran 1995 Dergi: Haziran-1995
Doğuştan Sanayici Bir İstanbul Efendisi: Orhan CANSEVER

1929 yılının Mart ayında İstanbul Fatih'de doğdum. İlk tahsilimi Fatih'te bitirdikten sonra, Ortaokula devam ederken mahalle arasındaki oyunlarda dahi, Ticaret ve Sanayiye ilgim vardı. İlk gözüme çarpan kendime bir tahta tekerlekli araba yapmaktı (o zaman Tahtakale'de dört tekerlek iki dingil alarak çocuk arabaları yapılırdı). Fatih kaymakamlığının önü rampadır. Orada yukarıdan     aşağıya    kayardık, itfaiyenin yanında. Fakat bu arabaları mahalle arkadaşlarım yapamazdı. Benim çekicim vardı, kerpetenim vardı. 2.5 kuruştu, dingilin tanesi, 20 kuruşa araba imal ederdim. Arkadaşların babaları bana araba siparişi verirdi. 3-4 araba sattım. Ama sattığım arabayı 25-30 kuruş verip alamayan arkadaşlarım vardı. Bu sefer ufak araba filosu kurdum. Üç tane arabam vardı. Bunları 1 kuruşa yukarıdan aşağıya kaydırarak para kazanmaya başladım. Demek ki 13-14 yaşında bir çocuk hiçbir eğitim almadan, hiç destek görmeden bunları yapıyorsa, doğallığında ticarete, sanayiye yatkınlığı var demektir.

Ortaokul ve Liseyi Sultanahmet Ticaret Lisesi'nde bitirdim. O zamanlar aslında mimarlığa çok hevesim vardı. Ama Ticaret Lisesi'nden mezun olanlar Yüksek Ticarete ancak gidebildikleri için Yüksek Ticaret okuluna geçtim. Yüksek Ticareti 1951 yılının Haziran ayında, 2.5 senede bitirdim (o sene üç kişi.mezun olduk). Askerlikten sonra Necip Akar'ın Puro sabun fabrikasında çalıştım. Orada dikkatimi çeken, iki tane musevi ortağı vardı. Az hisse sahibi fakat yetkili ortaklar. 53-54 senelerinde daha Türkiye yeni demokrasi hayatına girmişken, gördük ki bu kişiler çok ileri düşüncelere sahip. Gerek sanayideki görüşleri, gerek ticari görüşleri. Hemen hemen ticaretle ilgili farklı bilgilerin çözümünü o fabrikada aldım.

Orada İşletme Müdürlüğüne kadar yükseldim. 2-3 sene sonra serbest çalışmak için fabrikadan ayrıldım. Fakat esas sanatım serbest   hesap uzmanlığı olduğu için bir müddet onu devam ettirmek sermaye toplamak ihtiyacındaydım. 19601ı yıllara kadar birkaç fabrikanın mali müşavirliğini yaptım. Bu da bende sanayiciliğe yakın bir ilgi uyandırdı. 62'li yıllarda asfaltlı, petrollü malzemeler ilgimi çekti. O zamanlar Türkiye'de asfalt ihtiyacı dediğimiz zaman, Mobil, Shell gibi şirketler gözönüne gelirdi ve çok yüksek fiyatlarla satarlardı. Batmana gittim, kaynağını öğrendim, nasıl alındığını gördüm. Gördüm ki İstanbul'da bizden başkası satamaz dedikleri, Mobil, Shell'in dışında alma hakkımız olduğunu öğrendim. Batmanda ufak bir tesis kur Türkiye'nin muhtelif yerleri: e asfalt standardı içinde sevk etmeye başladım. 3-4 sene sonra Sağmacılar tarafında asfaltlı ürünlerden su geçirimsiz malzemeler yapmaya başladık. Bu 1974 yıllarına kadar devam etti. 1970'li yıllarda depolama ve az bir üretimle devam ettiğimiz Topkapı'da bir yerda 1979 yılında A.Ş. haline geldik. Bir aile Anonim Şirketi idi. O tarihten sonra Türkiye yalıtım konularında bilinçlenmeye başladığı için EPS malzemeleri (ki halk lisanında Styropor) dediğimiz malzeme, yapılarda ısı geçirimsiz malzeme ve su geçirimsiz malzemeleri üretim aşamasına getirdik. 80 yılına gelirken Türkiye'de '77'den '80 yılına kadar bir daha tekrarını görmek istemediğim çok kötü lar yaşadık.

Ben buradaki siyasal olayların kötülüğünden çok siyasal olayların sanayi ve ticarete verdiği kötülüklere değinmek istiyorum. Çok yanlış bir ekonomik politikaydı. O zaman CHP iktidara geldiğinde, hemen hemen her mala narh bir fiyat verdi. Her malın dağıtımını Ankara'dan yapmak istedi. Solcu bir bakışla o günkü hükümet bütün sanayici ve tüccarları hırsız, vatandaşın işçinin memurun kanını emen, kapitalist gördüğü için, elinden geldiğince sıktı.

Fakat bu sıkma sanayi ve ticareti o kadar düşürdü ki o günleri yaşayanlar hatırlarlar. Ülkemizde tüpgazdan petrole, şekerden, sana yağına kadar her şeyde kuyruklar başladı. Bu tamamen birçok firmanın yatırımlardan vazgeçmesi, hatta bazılarının yapabildiğince, maddi varlıklarını ülke dışına götürmesi (çünkü ülke geleceğini   çok      karanlık görüyordu)'nin sonucunu getirdi. Ben küçükken domates sattım, üzüm sattım. Hatta Ecevit'in bir sözünü, -Eceviti şu an aslında çok beğenirim. Kişi olarak çok önemli bir şahıstır. Çuvallarca altınım olsa şu an ona emanet ederim. Ama bir fabrikam olsun işletmesini ona veremem- gayet iyi hatırlıyorum TV'de "Adanadaydım" derdi. "Sordum müstahsilde domates 5 kuruş, İstanbu'la geldim domates 35 kuruş. Bu aracıları kaldırırsak istanbul'a mates -3 kuruş da nakliyesi var-ş- 10 kuruşa gelir." gibi bir ifadesi vardı.

Fakat o vakit hissettim ki Ecevit hiçbir şey satmamış. Hiçbir iş yapmamış. Yalnız şair olup masada çalışmış. Ben sebze haline giderdim. 20 kiloluk sandıklarla domates alırdım. Bunu tezgaha koyup mahalle arasında dolaştığım zaman akşam üstü 16-17 kg'lık satış yaptığımı görürdüm. Çünkü sıcakta bu suyunu kaybeder. Terazide tarttığımız zaman daima esnaf ağzıyla dirhem yer, terazi yer ve 16 kg'lık malın %25'ini firenin maliyetini koymazsan, ertesi günü zaten iflas edersiniz. Buna yakın satmadığımız mal çürür, atarsınız. Bu misali niçin verdim? '80'li yıllardan sonra ülkemizde artık bilinçli sanayileşme, ticaret başladığı -y.n bu hataların artık yapılmadığını görüyoruz. Yapılmadığı da iyi oldu. 'Yapılan hatalar Türkiye'ye büyük yaralar açtı. Hala tartışılıyor, '80 ihtilali olmasa ne iyi olurdu. Eğer '80 ihtilaline gelinceye kadar bu dediğim, demin anlattığım hatalar yapılmasaydı, zaten '80 ihtilali de gelmezdi. Çünkü bunun siyasi boyutu da hergün onlarca gencin öldürülmesi, polislerin kamplara ayrılmasıydı.

 

Bunlar benim hayatımda çok ders aldığım, çok dikkat ettiğim olaylardır. Onun için iş hayatımda, yanımda çalışanları seçerken onların bilinçli, eğitimli, artı dürüst insan olmalarının üzerinde çok dururum. Bugün Allaha şükür şirketimizde 3 fabrika  var.  Bir fabrikanın  da

yapımına bugün yine devam ediyoruz. Geçmiş senelerde Türkiye'de edindiğim acı tecrübelere dayanarak, yürütme esnasında birçok ekonomik sıkıntılara, zorluklara rağmen, fazla sıkılmadan, fazla üzülmeden işlerimi yürütmek rahatlığını buldum. Geçmiş senelerde Türkiye'de gördüğüm acı tecrübelerden ders alarak uygulamalarda dikkat ettik. 1983'den sonra bizim işimizde de büyük gelişmeler oldu. Türkiye'de biz ORCAN olarak Topkapı düzeyinde, bugün Tuzla'da, Aydınlı'da Tepeören'de yeni fabrikalar kurduk. Batmandaki tesisimizi genişlettik. Bu Türkiye'nin dinamizmini gösteren bir olay. Çevreme baktığım zaman sanayici arkadaşlarımızda bu gelişmeyi gösteriyorlar. Tabi havadan gelip, yahutta baba parası ile oturanların bu gelişmeyi gösteremedikleri, yürütemedikleri oluyor. Onun için ben slogan olarak, "Ekonomik şartlar bozuldu, Fabrika, işyerini bozuldu" gerekçesine pek inanmıyorum. Basiretli bir iş adamı her türlü tehlikeyi görerek kendi fabrikasını, işyerini sağlıklı götürmek şansına sahiptir. Yeter ki bu bilgiye sahip olsun. Özel hayatıma gelince, Hayatta bir kızım vardı. Maalesef onu erken yaşlarda kaybettik.

Fakat o kayıptan sonra bende kişilik olarak şöyle bir değişiklik oldu. Şimdi bütün çocuklar benim çocuğummuş gibi geliyor.

 

Belki buna benzer bir acı olay da Sabancı'nın da çocuğunun spastik olması. Bu yüzden o spastik çocuklara karşı büyük bir ilgi göstermiştir. Bu yüzden önemli olan hayatta ders almadan, acıyı tatmadan, doğruyu bulup, güzeli yapabilmektir. Ben şu an kendimi çocuksuz hissetmiyorum. Hangi çocuğu görsem benimmiş gibi içim ısınıyor, seviyorum. Bu da bana bir sosyal düzende kazandırdı. İş hayatımda işçilerimle ters bir diyaloga girmeyiz. Çünkü iş dışındaki sevgim onlarla iyi bir diyalog kurmamızı sağlamıştır. Türkiye'de çok güzel bir nesil geliyor. Biz görevimizi ne kadar yaptık bilemiyorum.

Elimizden geldiği kadar yapmaya çalıştık. Ancak birikmiş tecrübemle görebildiğim, gerek basın hayatımda, gerekse TV'deki karamsar düşüncelere iştirak etmiyorum. Evet bu gün zor günler geçiriyoruz. Ülkemizde terör var, ekonomik sıkıntılar var. Fakat o kadar bilgili o kadar eğitimli ve aktif bir gençlik geldi ki. Ben Türkiye'nin geleceğinin çok parlak olduğunu görüyorum ve inanıyorum. Termodinamik dergisine çok teşekkür ederim. Umarım beni tanıyanlar, tanımayanlar bu söyleşiyi okuduğu zaman, tecrübelerimden istifade edebilsinler. Dileğim gelecekte hepimize tüm ülkemize, sanayide, ticarette ilerleme olsun ve ülkemiz terörden, bölünmeden korunsun.   


Etiketler