Header Reklam
Header Reklam

Bilgi Akkaya: “Biriktirdiğim dostluklar, en büyük servetim…”

15 Kasım 2022 Dergi: Kasım-2022
Bilgi Akkaya: “Biriktirdiğim dostluklar, en büyük servetim…”

İstiklal Savaşından sonra Lozan’da 1923 yılında, Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan bir sözleşme ve protokol ile Türk topraklarında yerleşmiş Rum-Ortodokslar ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman Türklerin zorunlu göçe tabi tutulacağı süreç başlamıştı. Venizelos tarafından getirilen 1924 mübadelesi ile Türkiye’ye Yunanistan’dan beş yüz bin kadar insan geldi. Aralarında Bilgi Akkaya’nın babaannesi ve büyükbabası da vardı. Selanik’ten yola çıkmışlar, İzmir’e gelmişlerdi. Ancak yabancı oldukları topraklarda, aynı yabancılaştırmaya maruz bırakılan kader yoldaşları ve akrabalarla bir arada olmak, çekilecek zorlukları hafifletecekti. Bir grup akraba ve yaren Isparta’ya yerleşmişti. Akkaya’nın babaannesi eşini ikna etti, Isparta adresleri oldu. Ispartalılar her ne kadar dost canlısı olsalar da gelenekleri, hatta dilleri kendilerinden farklı bu göçmen nüfusla kolay kolay kaynaşamadı, aralarında evlilik bağları kurmaları için uzun zaman gerekti. Burada dünyaya gelen Bilgi Akkaya’nın babası, meslek olarak askerliği seçmişti. Görevi gereği bulunduğu Gelibolu’da dünyaya gözünü açtı biricik kızı Bilgi… Bir süre sonra babasının tayini Ankara’ya çıkınca Bilgi’nin ilköğretim yılları Ankara’da geçti. Orta öğretim döneminde ise yine bir tayin ve yine Isparta yolu göründü Akkaya ailesine… “Ben ortaokuldaydım Isparta’ya gittiğimizde; Ispartalılar ile muhacirler arasında evlilikler yeni yeni başlamıştı. Selanik’ten gelenler hep kendi aralarında evlilikleri tercih ettiklerinden bazen ‘benim Isparta’da bir mahalle akrabam var’ diye espri yaparım, gülümserim ama aslında mübadele demek, hüzünlü hikayeler demek... Selanik ile ilgili yazılıp çizilmiş tüm hikayeleri, anıları biriktiriyorum. Ailemin de bir soyağacı çalışmasını yapmak istiyorum” diyor Akkaya… İşte sevgi ve saygıyla ilmek ilmek işleyerek biriktirdiği dostlukların zengini, makine mühendisi Bilgi Akkaya’nın hikayesi…

Mübadelenin tebessüm ettiren hikayeleri de var

Selanik’ten Türkiye’ye gelenlerin birçoğu Türkçe bilmiyormuş. Müslümanlar ama Türkçe bilmiyorlar; Rumca konuşuyorlarmış. Yerli halk ile anlaşmaları bu yüzden de zor olmuş. Çok güzel, gülümseten hikayeler doğmuş bu iletişim çabalarından. Mesela göçmen kadının biri bakkala şeker almaya gitmiş. Ama “şekerin adını unuturum” kaygısı ile bir avuç şekeri elinde tutarak gitmiş bakkala. Bakmış bakkal kapalı. Bakkalın evi dükkanın üzerinde. Basmış zile, bakkal çıkmış cama sormuş: “Ne istedin hanım?” Kadın cevap vermiş: “İn aşağı sana göstereceğim!” Bakkal şaşkın tabii… “Deli misin hanım? Ne yaptım ben sana?” Halbuki bizimki şekeri gösterecek, dökülmesin diye avucunu sıkıca kapalı tutarak bakkala doğru elini sallıyor, tehdit gibi… Daha böyle bir sürü hikayeyi yazmak istiyorum…

Hem öğrenme hem eğlence ile geçen okul yılları

Ortaokulu ve liseyi Isparta’da okudum. Merkez Ortaokulu’nun ardından Şehit Ali İhsan Korkmaz Lisesi Fen Bölümü’nden mezun oldum. Her zaman sayısal derslere daha yatkındım. Sınıfın iyi talebeleri arasındaydım. Ama çok iddialı ya da çok hırslı olmadım hiç. “İnek öğrenci” profilinde değildim, okuldan kaçıp sinemaya yahut pastaneye -bizim için kafe, o zaman öyleydi- gitmişliğim de vardı. Yine de üniversite imtihanında çok iyi bir puan aldım ve bugünkü adıyla Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’ne 2. sırada girdim. Bizim en büyük şansımız şuydu ki; yeni açılan üniversitelerde akademisyen kadrosu henüz oturmamış olduğundan büyük üniversitelerden hocalar gelirdi. Ben üniversiteye başladığımda da bize hep Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Doğan Özgür, Eser Kılıç gibi çok değerli hocaları geldi… Biz onlardan eğitim aldık. Isı ve Enerji opsiyonunu da bu hocalar sayesinde sevdim ve seçtim, sonrasında da eğitimimin devamı ve meslek hayatımın tamamında bu alanda kaldım. Sonrasında Isparta yaşamım bitti ve aldığımız bu eğitim sayesinde de, Eskişehir’de Anadolu Üniversitesi’nde yüksek lisansımı ve İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’nde doktora derslerimi hiç sorun yaşamadan tamamladım.

Alfenaş ile iş yaşamına atılan ilk adım

Doktoradan arkadaşlarımla çok keyifli zamanlar geçirdim. Bu süreçte akademisyen olmak istemediğimi fark ettim ve akademisyen olmaktan vazgeçip 1990 senesinde İzmir’de, o zamanlar Alarko kuruluşlarından Alfenaş’ta teknik büroda satış mühendisi olarak bu sektöre adımımı attım. Bu süreçte otomasyonda Almüd ile üretim tarafında Alsac ile çalışma fırsatı buldum. İstanbul’daki ve Ankara’daki Alfenaş’ta çok değerli birçok insan tanımıştım. O zaman İzmir Dokuz Eylül Hastaneleri yeni yapılıyordu, bu projeden sorumluydum. Projeyi Celal Okutan üstlenmişti. O zamanlar şimdiki gibi cihaz seçim programları yoktu. Sadece bir departmanda bir adet bilgisayarımız vardı ve onu kullanan kişiye elle hazırladığımız tekliflerimizi verirdik, o girerdi bilgisayara. Hepimiz teklifleri sıralardık masasına, sıramızın gelmesini beklerdik. O zamanlar projeler pafta olarak gelir, santraller, chillerler, kazanlar, pompalar, fan coiller gibi tüm cihazlar çıkarılır, elle hesaplanarak seçim yapılır ve bilgisayara girilirdi. Biz müşterilerimize gideceğimiz zaman da dünya kadar katalogla gezerdik. Bir de şimdilerde şirketlerin verdiği arabayı beğenmiyorlar ya; o zaman -1994 yılında- çok ciddi ekonomik bir kriz oldu ve tasarruf tedbiri olarak bizlerin taksiye binmesi bile yasaklanmıştı. Elimizde kataloglarımızla dolmuş beklerdik.

Tatiş Holding’le Sanyo dönemi

Böyle böyle Alarko’da 3.5 yılım geçti. Ardından Tatiş Holding’e geçtim. O dönem Tatiş Holding Sanyo split klimaları getirmişti Türkiye’ye, daha sonra Sanyo’nun VRF’leri de geldi. Beş yıl kadar Tatiş Holding’de çok büyük keyif alarak çalıştım. İlk iki yıl yine satış mühendisi, sonrasında departman yöneticisi olarak çalıştım. Ne yazık ki ekonomik kriz zengini bir ülke olduğumuz için, yine bir kriz dayandı kapıya ve pek çok yerde olduğu gibi Tatiş Holding’de sıkıntılar baş gösterdi. Bu süreçte cazip iş teklifleri aldım, ama sonuna kadar ayrılmadım. Tatiş Holding kapandı ama çok ahlaklı bir kapanış yaptı. Kimseyi mağdur etmediler. Tatiş holding o zaman Samsung’un, Sanyo’nun, Yamaha’nın distribütörü idi. Benim sorumlu olduğum proje için gümrükten klimalarım çekilecekti, ama bir türlü çekilmiyordu. Tuncay Özkul Bey ile konu hakkında görüşmek üzere fabrikaya gittim. Tuncay Bey toplantıdaydı, bekledim. Toplantıdan çıkınca dedim ki “benim klimalarım neden gümrükten çekilmiyor?” Tuncay Bey durumu izah etmeye çalışıyor; diğer markaların da ürünleri var şirket sıkıntıda, gümrükten her şeyi aynı anda çekemiyorlar. Ben sinirden ağlamaya başladım. Bir yandan da “Kadın olduğum için değil sinirli olduğum için ağlıyorum!” diyorum, o sinirli hal içinde zayıf görülmek de istemiyorum…

Sonunda klimaları gümrükten çektirdim, hepsini yerine teslim ettim ve böylece Tatiş Holding’ten gönül rahatlığı ile ayrılıp Temsa’ya geçtim.

Temsa’dan İmbat’a uzanan 25 yıl

O zaman Temsa, Mitsubishi Heavy ürünleri satıyordu. 6 yıl Temsa’da bölge şefi olarak çalıştım. Mitsiubishi Heavy sonrasında Teknosa’ya devredildi ve ben oraya geçmeyi tercih etmedim. Sonrasında hayatımda ilk kez, dört ay boyunca işsiz kaldım. O dönem Ufuk Uğural, Ar-Ge tarafını iyi bilen Yıldırım Kocabalkanlı ve üretim tarafında bilgi sahibi Atilla Altınok ile birlikte Eneko’yu kurmak istiyorlardı. Satış tarafında da güçlü bir yapı oluşturmak üzere bana teklif getirdiler. İlk başta çok sıcak bakmadım. Bu arada İstanbul’da Çalık Holding satın alma departmanının başına birini arıyordu. Kariyer.net üzerinden o pozisyon için başvuruda bulundum. Görüşmeye çağırdılar. Farklı departmanlarla üst üste yapılan bu görüşmeler 3-4 gün sürdü. En son bana dediler ki; “Ahmet Çalık sizinle görüşecek, çünkü bu pozisyona alınacak kişi ile muhakkak kendisi görüşür”. Ben o noktada panikledim, İzmir’e döndüm ve Yıldırım ile Ufuk’a “Haydi bakalım ne yapıyoruz?” dedim. 2004 Mart’ta Eneko’yu kurduk. Üç yıl sonra ben İstanbul’a taşındım. Eneko’da Viessmann’ın, AFS’nin cihazlarının ısı geri kazanımı işlerini yapıyorduk. Banka şubeleriyle de ısı geri kazanım konusunda yoğun olarak çalışıyorduk. Bir toplantıda bana dediler ki; “Sen artık İstanbul’a mı taşınsan?” İlk önce bu fikre direndim, ama ömrüm otellerde geçiyordu… Çok yorulmuştum. Daha fazla direnemedim, 2007 yılında İstanbul’a taşındım ve 15 yıldır ailemle birlikte yaşamımı İstanbul’da sürdürüyorum.

   

2011 yılında Eneko’dan ayrılma kararı aldım. Doğu İklimlendirme, İstanbul’da varolmak istediklerini söyleyip birlikte çalışmayı teklif etti. Ben de kabul ettim ve Doğu İklimlendirme ile çalışmaya başladım. Doğu İklimlendirme’nin sahibi Vehbi Akyar, alaylı olmasına rağmen fevkalade vizyon sahibi bir kişiydi. Genel Müdürlük görevini üstlenen Seçkin Tuncer Erdoğmuş’la da çok iyi bir diyalog kurduk ve keyifli bir şekilde 5 yıllık çalışma dönemi geçirdik. Firmanın İstanbul için hedeflerinin büyük çoğunluğunu gerçekleştirdikten sonra, Eneko’dan tanıdığım cihan Çangarlı’nın ortaklığı ve Genel Müdürlüğünde 2016 yılında kurulan Aera İklimlendirme’de görev aldım. Bugün, uzun yıllar dostluk ilişkisi içinde olduğum Nuriye Gümrükçüler’in teklifi üzerine başladığım İmbat İklimlendirme Pazarlama Direktörü görevimi büyük bir zevkle sürdürüyorum.

İmbat’ta güçlü kadın dayanışması

2,5 yıldır, 2020 yılı Mayıs ayından bu yana İmbat’ta çalışıyorum. Çalıştığım diğer işlerden farklı olarak İmbat’ta yönetimsel pozisyonlarda, Nuriye Gümrükçüler, Mehtap Sayhan gibi genelde kadın olan yöneticilerle mükemmel bir uyum içinde çalışıyoruz. Kerim ve Nuriye Gümrükçüler benim 30 yıllık arkadaşlarım. Daha önce de birlikte çalışmayı teklif etmişlerdi ama kısmet bu zamanaymış. Şirkete geçtiğimde şunu gördüm; insanlar İmbat’ı marka olarak, yani isim olarak biliyorlardı ama İmbat kalitesini, değerlerini yeterince iyi bilmiyorlardı. Tüm motivasyonum, bu bilinirliğin doğru ve güçlü bir şekilde artmasına yöneldi. Arkasında inanarak durabileceğiniz bir iş yapılıyorsa, bunun bir parçası olmak gerçekten keyif verici.


Zaman akıp giderken beraberinde çok şeyi de değiştiriyor

Özellikle son 7-8 senede satın alma yapan müşteri profili çok değişti. Eskiden cihazlar, mekanik taahhütçüye satılırdı. Onlarla aynı dili konuştuğumuz ve meslektaş olduğumuz için derdimizi çok rahat anlatır, kolay anlaşırdık. İyi bir optimizasyon yapar, doğru cihazları verirdik. Ama son yıllarda cihazları daha çok yatırımcı ya da inşaat taahhütçüsü alıyor. Bazı şirketlerin çok güçlü ekipleri var, onları tenzih ederek söylüyorum elbette ama bizler kendimizi anlatmakta güçlük çekiyoruz. Yatırımcı profili de değişti, sermayenin el değiştirmesi ile birlikte beklentiler, talepler de değişti. Son beş yılda da bu değişimi iliklerimize kadar hissediyoruz diyebiliriz.

Çalışan profili de bu değişimden nasibini aldı. Entelektüel seviyeleri yüksek, bilgiye çok daha hızlı ve kolay ulaşabiliyorlar. Ama en önemli ayırt edici özellikleri, işsiz kalmayı kolaylıkla göze alarak hiçbir ölçüde sıkıntıya girmek istemiyorlar, kolaylıkla iş değiştirebiliyorlar, beklentileri çok yüksek. Bunu eleştiri amaçlı söylemiyorum, belki de doğru olanı onlar yapıyorlar, zaman gösterecek. Bir de şunu söyleyebilirim ki -kendimi de dahil ederek- Anadolu’dan, taşradan yetişen insanların iş hayatında kendine iyi bir yer edinmesi için biraz daha çok uğraşması gerekiyor.

Son Söz…

Yeniden meslek seçimi yapsaydım da yine aynı mesleği seçerdim diyebilirim. Bu mesleğin benim doğama uygun olduğunu düşünüyorum. Mesleğimi sevmemde; eğitimimde de büyük katkısı olan Prof. Dr. Doğan Özgür ve ekibinin etkisi de inkâr edilemez.

Tüm yaşamımda da, iş yaşamımda da diyalog kurduğum insanlarla aramızda bir dostluk bağı olmasına çok değer veriyorum. Hiçbir zaman sadece cihaz satmak, daha çok satmak amacında olmadım. Kurduğum iyi ilişkiler, keyifli sohbetlerimiz, yıllara meydan okuyan dostluklarımız her şeyden önce geldi. Biriktirdiğim dostlar, en büyük servetim…