Clicky

Header Reklam
Header Reklam

Yerli yersiz kullanılan Yerli Üretim ile anlamdaş sayılan Milli Üretim Karmakarışıklığı

10 Aralık 2019 Dergi: Aralık-2019
Yerli yersiz kullanılan Yerli Üretim ile anlamdaş sayılan Milli Üretim Karmakarışıklığı

Yazan: Yasemin Akgül/AIRONN

“Yerli Malı” çok daha tanıdık bildik bir kavram gibi görünüyor. Zira çok uzun yıllardan beri var ve hatta Yerli Malları Haftası adını taşıyan ve 12-18 Aralık aralığında kutlanan bir hafta hala var(mış), sessiz sedasız kutlanan. 1929 yılında Atatürk’ün isteği ile kurulan Türkiye Ekonomi Kurumu’nun stratejileri doğrultusunda başlayan, çeşitli zamanlarda isim değiştirerek devam eden ve nihayetinde Yerli Malı Haftası adında karar kılınan haftada, okullarda yapılan etkinliklerde okunan şiirler var; elma, armut, üzüm ve nardan bahseden. Yerli üretimden anlaşılan şey; işte bununla sınırlı kaldı uzun yıllar. Sonrası küresel köyleşme dönemi. “Pazar”ın ülke sınırları ile değil, tüm dünya olarak tanımlandığı, “nerede ucuzsa orada üret, nerede talep yoğunsa orada sat” felsefesinin hüküm sürdüğü zamanlar geldiğinde “yerli malı”, anlamını; “yerli’den kast edilen yerde” üretilen, menşei ne olursa olsun her şey olarak değiştirdi. Yani ülkemiz sınırları içinde üretiliyorsa, “made in Turkey” oluyor, yani “Türkiye’de üretilmiştir”, o halde “yerli-yerinde” üretimdir. Bu olumsuz bir şey mi? Tabii ki hayır. Ürün fikri, yapım bilgisi (know-how), patenti hangi dünya vatandaşı ve kuruluşuna ait olursa olsun, ülkemiz sınırları içinde gerçekleşen üretim, Türkiye’nin istihdamına, gelirine olumlu yansımalara sahip. Her ne kadar katma değerin aslan payı, menşei ülkeye aktarılıyorsa da…

Eski anlamıyla yerli üretim mallarının üzerinde “Türk Malı” logosu bulunuyordu. Bu anlam kaymasıyla birlikte, tokalaşır gibi bir grafiği olan, 1 Mayıs İşçi Bayramı pankartına benzetilen Yerli Malı logosu yapıldı ve Ticaret Bakanlığı tarafından, "Sermayesi yabancı olmakla birlikte Türkiye'de yatırım yapan ve katma değer üreten firmalar tarafından Türkiye'de üretilen ve satışa sunulan her tür mal için fiyat etiketlerinde 'Yerli Üretim' logosu kullanılması zorunluluğu bulunmaktadır" açıklaması yapıldı, yönetmelik çıkarıldı. Etiketinde “ithal muz” yazan “çikita muz” ambalajında da “Yerli Malı” logosu yer aldı. (Adamlar da haklı bir yerde; ithal olarak yeşil renkte gelen muzlar, Türkiye’de muz sarartma tesislerinde başından bir işlem geçtikten sonra pazara sunuluyor. Yani tanıma aykırı sayılmaz.)

Hal böyle olunca “milli üretim” kavramına ihtiyaç doğdu. Milli üretim kavramı; “fikri ve sınai” hakları Türkiye vatandaşına, kuruluşuna ait, bu ülkenin “know-how”ı demek. Hatta bu fikrin, patentli, faydalı model patentli ürünün üretimi, dünyanın herhangi bir yerinde olabilir, ama o “milli”dir. Türkler tarafından geliştirilen yazılımlar, hatta moda tasarımları bile “milli” kavramı ile niteleniyor, Türkiye’yi temsil ediyor. Bir milli tasarım ürünü, ülke dışında üretiliyor olsa bile, know-how bedeli Türkiye’ye geliyor. Ülkemizde üretilen milli tasarıma sahip ürünler de istihdam yaratıyor, ülkemize gelir sağlıyor. Ama şimdiki zamanın “Yerli Üretimi” ile aynı kefeye konabilir mi? Deniyor ki “yerli üretim özgürleştirir”… Eski anlamı olsa belki ama şimdiki zamanda yerli üretim kaşesi taşıyan, aslında fevkalade yabancı bir ürün, ülkenize –üretimin ülkenizde yapıldığı sürece- bazı faydalar sağlayacak olmakla beraber, o ürün ile ilgili her türlü stratejik karar, yabancı ülkelerce ve kendi çıkarları doğrultusunda verileceği için (kapatıp gitmek dahil) ülkeyi ne derece “özgürleştirir? Ama ülke genelindeki tüm teşvik ve desteklerde “yerli üretim” ve “milli üretim” arasında fark gözetilmiyor. Aslında birinde ev sahibisin, birinde kiracı… Bir de “yerli ve milli üretim” diye birleşik kavram kullanılıyor ki, yanlış anlamalara fevkalade açık bir “yanlış anlatım”a neden oluyor. Bu iki kavram birleşik halde iken hem fikri ve sınai hakları bize ait, %100 ulusal bir know-how sahibi ürün, hem de ülkemizde üretiliyor anlamına geliyor. İşte o iki kavram arasına “ve” yerine “veya” koymalısınız ve birini diğerine eşit görmemelisiniz ki taşlar yerine otursun. Sıkça deniyor ki; “Yerli ve Milli Üretimin yolu Ar-Ge’den geçiyor”. Ama burada, biri “milli Ar-Ge”den, yani Türk mühendisin özgün tasarımından, diğeri ise sahipliği bir yabancı ülkeye ait, muhtemelen o ülkede yapılan bir Ar-Ge’den bahsediliyor. Yani, bir kez daha düşünmek gerekiyor…

Bir de işin başka bir tartışma boyutu var ki; bünyesinde birçok komponenti barındıran ürün tasarımları konusunda, demogojiye fevkalade çanak tutan “ne kadar milli” tartışması… Bu tür bileşenlerden oluşan bir ürünün “milli” sayılması için, tüm komponentlerin “milli tasarım” olması gerektiğini savunanlar ile kaç komponentten oluşursa oluşsun, tasarım fikrinin özgünlüğünün, her bir komponentin fikir babası olmayı gerektirmediğini savunanlar “ne kadar milli” tartışmasının tarafları.

Sanayi sicil belgesi düzenlenirken; ürünün yerli katkı oranının en az %51 olması gerekiyor. Şöyle ki; Yerli katkı oranı formülü diyor ki ürünün nihai fiyatından ithal girdi payını çıkar, ürünün nihai fiyatına böl, 100 ile çarptığında %50’nin üzerinde olsun. Yani 100 TL satış fiyatına sahip bir ürünün ithal girdi maliyeti 51 TL.’yi geçemez. Böyle olursa “yerli ürün” oluyor. “Milli” sayılması için henüz bir formül yok, sonuçsuz tartışmalara açık bir konu olarak varlığını sürdürüyor. Kimse durup, yerli veya ithal komponent maliyetinden çok daha önemlisi sağlam bir bilgi ve vizyon ile yoğrulan inovatif fikrin, ürün maliyeti içindeki, katma değer içindeki payı konusunu görmek istemiyor. Her hangi bir komponentin maliyeti ne olursa olsun, inovasyon değeri taşıyan bir fikre dönüştüren “Türk Mühendisliği”nin gücü, tam da bunun desteklenmesi, teşvik edilmesinin gereği, ülkemizi ileri götürecek itici gücün aslen bu olduğu gerçeğini bir an önce görmemiz gerek.

Aksi takdirde, zaman zaman şahlanan “yerli ürünleri” destekleme, alım önceliği verme, hatta teşvikler gibi söylemler, bu konuya gerçekten ne kadar önem verdiğimizi yansıtmaktan çok uzak kalıyor. Her şeyden önce bu politika, söylemlerde kalmayıp gerçeğe dönüşmeli, kamu alımlarında bile göz ardı edilmemeli. Sonrasında da neyin yerli, neyin milli olduğu, en çok hangisinin desteklenmesi gereği konusunda farkındalığımız artırılmalı. Bu ülkeyi uluslararası arenada güçlü bir oyuncu yapacak yolun kapısı budur, açmak gerekir.