Vural Eroğlu’na Veda…
Türkiye iklimlendirme sektörünün köklü çınarlarından, duayen isim Vural Eroğlu’nu 28 Aralık 2017 tarihinde kaybettik. Bu kayıp, tüm iklimlendirme sektörü için yeri doldurulamaz bir boşluk yarattı. Gençlerin daha iyi tanıması, mesleklerine ve hayata bakış açılarında görüşlerinden yararlanabilmesi için dergi sayfalarını geçmişe doğru çevirdik…
Sektörün atağa kalktığı dönem olarak bahsedilen 90’lı yılların başları… ISKİD (o zamanki adı Isıtma Soğutma Klima İmalatçıları Derneği) kurulmuş, ISKİD Genel Sekreterlik görevini yürütmekte olan Eroğlu, sektörün birlikteliği ile sağlanacak güce dikkat çekiyor ve “Yapmamız gereken; kaliteli ürünlerle sektöre inancı artırmaktır” diyor.
ISKAV’ın kuruluş çalışmaları devam ederken, 1996 yılında, ISKİD Genel Sekreteri Vural Eroğlu, o zamanlar sektörün yaygın katılım gösterilen fuarı ISOHA’nın ardından, sektörün bu günkü fuar yapısının çekirdeği sayılabilecek şu sözleri söylüyor: “Az sayıda ve büyük etki gücüne sahip bir fuarcılık yapımız olmalı. Çok sık denebilecek bir periyotta olmamalı. Bu konuda ISKİD'in önerisi iki yılda bir yapılmasıdır. Isıtma, Soğutma, Tesisat Ekipmanları kapsamı bölünmüş değil, birleşik tek bir fuar çatısında yapılmalı. Tek çatı altında toplanacak bu fuar, dış ülkelerle güçlü kontak sağlayan bir fuar firması tarafından gerçekleştirilmeli”. Aynı konuşmasında; her kademede eğitimli, iyi donanımlı eleman yetiştirmek ve istihdam olanaklarını genişletmenin ve klima yan sanayisinin gelişmesini sağlamanın önemini vurguluyor.
Vural Eroğlu, 1997 yılı başında ISKİD Yönetim Kurulu Başkanı oluyor. Yaptığı konuşmalarda; kojenerasyon sistemi, atık enerjinin absorbsiyonlu chiller’lerle soğutmada kullanımı, enerjinin depolanması (Dünya için de çok yeni sayılacak thermal ice storage-buz depolama sistemleri) konularının sektörün sağlıklı gelişimi, enerjinin etkin kullanımı açısından önemine dikkat çekiyor; “Enerji tasarrufu teknolojilerini mutlaka uygulamalıyız, enerji yatırımını artırmadan mevcut enerjiyi verimli kullanmak da bir anlamda enerji yatırımıdır ve en ekonomik olanıdır” diyor.
1998 yılında TTMD İstanbul toplantılarından birinde; imalatçılar grubu adına konuşan Vural Eroğlu, şunları söylüyor: “Dogmatik olarak yerleşmiş olan ‘ithal mal yerliden iyidir’ anlayışın yıkılması gerekmektedir. Yerli üreticilerimiz ne yapmalıdır? Belirlenmiş kaliteye uygun cihazlar üretmelidir. Test ve laboratuvar eksikliklerinin telafisine çalışmalıdır. Özgün dizayn ve Ar-Ge yatırımı yapmalıdır. Dünyadaki gelişmelere ayak uydurmalı ve bilimsel çalışmalara katılmalıdır. Teknoloji alışverişi içeren dış ortaklıklar yapmalıdır ve Türkiye'de cihaz üretimi yaparak ihracata yönelmelidir.”
2000’li yıllara gelindiğinde Vural Eroğlu küresel pazarlardaki hızlı değişimi izliyor, iklimlendirme sektörü için yorumluyor: “Gelişme, değiştirebilme yeteneğine paralel bir süreçtir… Sadece üreten ülkeler ayakta kalacak… Artık bilgi yoğun ekonomilere geçiş sürecinde, ekonominin çarklarının artık bilgi ile döndüğü yeniçağda var olabilmenin, var kalabilmenin yolu, bilginin tüketicisi değil, üreticisi de olmaktan geçiyor”.
2014’te, meslekte 40. yılını dolduran Vural Eroğlu, bölünerek çoğalmak ama zayıflamak yerine güçlenmeye götüren birleşmelerin yeğlenmesi gerektiğini söylüyor. İşte bu röportajda öne çıkan konular:
“…Türkiye artık 80’lerin 90’ların Türkiye’si değil. Bu kadar çok sayıdaki küçük işletmenin mücadele edebilmesi için teknoloji olarak finansal olarak, yönetim, işletme olarak kendilerini çok iyi noktalara çekebilmeleri gerekir. Kırılganlığı yüksek işletmelerin insan kaynaklarına, Ar-Ge’ye, bilgiye yatırım yapabilme kabiliyetleri düşüktür. Çalışan yetenekli personellerini bünyelerinde koruyabilmeleri güç olabilmektedir. Y kuşağının tatminini, şirket bağlılığını sağlamak zaten çok güç. Bu durum, firmaların firmalara bölünmesi sonucunu doğuruyor. Bölünerek zayıflıyoruz. Oysa firmaların bölünerek çoğalmaları değil, firmaların bütünleşerek daha güçlü hale gelmeleri lazım….”
“…Üretim dediğiniz zaman, artık sadece makine mühendisliğinden ibaret bir alan değil, bilgisayar mühendisliği, elektronik mühendisliği, endüstri mühendisliği, önemli rol oynuyor. Bunlar, bütünleşik, multi-disipliner bir yapıda örgütlenmiş olmalı…”
“…Fiyat baskısı, bugün için de, ama özellikle sektörümüzün geleceği için en büyük tehlike. Sadece fiyata odaklı pazarda, bırakın gelişmeyi, varlığınızı koruyabilmeniz güçtür. Eğer iyi bir Ar-Ge yapılmış, işletim ve süreç planları yapılmış, ölçek ekonomisi sağlanmış, segmenti belirlenmiş, segmentin taleplerine göre optimizasyon sağlanmış ve böylelikle fiyat aşağı çekilebilmişse, işte bu saygı duyulacak bir şeydir. Ama müşteriye “ne isterseniz yaparız, fiyatı nereye isterseniz oraya çekeriz” dediğinizde bu işin kazananı olmaz, uzun vadede herkes kaybeder…”
“…Bence meslek örgütlerimiz, “iklimlendirme alanındaki teknolojik malzemelerin satın alma metodolojisi” konulu bir eğitim açmalı. Müşterimizin satın alma personelini eğitebileceğimiz, risklerle, ömür boyu maliyet kavramıyla ilgili farkındalığı artırabileceğimiz bir kurs programı organize edebiliriz…”
“…Doğrular değişiyor, her gün bazı doğrular yanlışa çıkıyor, yeni doğrularla yer değiştiriyor. Varlığımızı sürdürebilmek, yenilenebilme yeteneğimize bağlı. Bu ise öğrenmeye açık oluşumuza…”
2006 yılından itibaren ISKAV’da Yönetim Kurulu Üyesi, İSKİD Onursal Üyesi, İSİB Kurucu Üyesi ve 2012 yılından itibaren TOBB İklimlendirme Meclisi Üyesi olan Vural Eroğlu, 2015 yılı sonunda ISKAV Yönetim Kurulu Başkanı olarak yine hummalı çalışmalarına devam ediyor. 2016 yılı başlarında Vural Eroğlu: “Her ne kadar şu anda bulunduğumuz coğrafya sıkıntılı günler geçiriyor olsa da, Türkiye’nin enerjisini kimsenin tutamayacağına inanıyorum. Optimist bir insanım. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren baktığımızda ülkemizin her sene ileri doğru gittiğini görüyoruz. Türkiye klima sektörü inanıyorum ki Y kuşağının katılımıyla çok daha ileri gidecek” sözleri ile gelecekte de güçlü bir iklimlendirme sektörünün varlığına ve bu süreçte gençliğin ivmelendirici misyonuna inancını dile getiriyor. Onu daha iyi tanıyabilmek için röportajın “Çok Özel” bölümünü yeniden yayınlıyoruz…
Vural Eroğlu ile “Çok Özel”
“İTÜ Makine Fakültesi 1974 mezunuyum, 1981’de bir KOBİ kurdum. 1993’te sektör örgütleri ile karşılaştım. Öğrenmekten en çok mutlu olduğum konu, şirket yönetimi oldu. Sorunların çözülmesindeki isabet ve başarı katsayısının çok yüksek olduğu bir alan. Bir kurumun veya bir örgütün prosedürlerinin ve süreç planlarının çok doğru yazılması ve buna uygun girişimlerin yapılmasıyla örgütün çok büyük bir ihtimalle başarılı olacağına inanıyorum. Örgütlerde prensibim, kurulları çalıştırmadan karar almamak. Örgütlerde açıklık politikasıyla örgütün yetkili kurullarının, aşağıdan yukarı doğru kendi hiyerarşisi içerisinde bütün süreçleri tamamlayarak karar vermesinin doğru olduğuna inanıyorum. Bindiğim geminin komutasında bulunmak hoşuma gidiyor ama sorunları çoğulcu ve katılımcı metotlarla çözmeyi doğru buluyorum. T2 modeli ile çalışmayı seviyorum. Yani yapılması gereken işler hem acil hem de önemli olmamalı. Çünkü bu sizin düzenli çalışmadığınızı gösterir. Ama hep acil ve önemli modelle çalışıyorsanız ki buna tedbir modeli diyoruz, tedbir modeli bir örgütün iyi çalışmadığını gösterir. İşler önemli olabilir, ama eğer sistematik çalışma modeliniz oturmuşsa ‘acil’ olamaz. Bir de dediğim gibi çoğulcu bakış açısı çok önemli. Değerli fikirlerin karışımından o kadar güzel sonuçlar ortaya çıkıyor ki… Demokrasinin erdemi buradan geliyor.”
Asla evet demeyeceğiniz şey: “Çocuk ölümleri”
Asla hayır diyemeyeceğiniz şey: “Kazan-kazan metodu ile iş yapılması”
Asla hoş görmeyeceğiniz şey: “Yalan söylemek”
Asla affetmeyeceğiniz şey: “Aldatmak”
En sevdiğiniz seyahat destinasyonu: “Seyahate çıktığım an, seyahatin kendisi”
Boş zamanlarda en çok yapmak istediğiniz şey: “Kendine kalmak, yürüyüş yaparken kendimle konuşmak ve hesaplaşmak”.
Fırsat bulsanız en çok yapmaktan hoşlandığınız şey: “Torun sevmek”
En çok tercih ettiğiniz film: “İçinde iş modelleri olan filmler”
En sevdiğiniz kitap türü: “Biyografi”
En sevdiğiniz sosyal-kültürel etkinlik: “Tiyatro oyunu müzikalleri çok seviyorum, içinde dans, dekor, kostüm olan şeyleri seviyorum”
En sevdiğiniz müzik türü: “Detaylı bilgim olmamakla birlikte klasik senfonileri çok seviyorum”
Yeni bir hayat söz konusu olsa en çok yapmak isteyeceği meslek: “Gazetecilik, araştırmacı gazetecilik yapmak, dosya hazırlamak, onun dinamiklerini araştırmak, analiz etmek”
Yeniden seçebilseniz yaşamak isteyeceğiniz yer: “Ailemin olduğu her yer”
2016 için sadece tek dilek hakkı olsa en çok neyin olmasını istersiniz: “Demokrasi baharı!” yaşamayalım.
Son söz…
Mücadeleci, atak, gözü pek kişiliği bilinir de ya bir o kadar naif, çocuksu ve kırılgan duygusallığı… Kızdıklarından çok gücendikleri vardır… Gücenir, çünkü insanlara güvenir, güvenmek ister… Güveni örselendiğinde ise kırılır, kırgınlığını kolay kolay paylaşamaz… Biz böyle tanıdık bu değerli büyüğümüzü. Bu yönü ile hep bir şiiri çağrıştırdı bize Murathan Mungan’ın yazdığı…
KIRILGAN
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözü kara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
Türkiye iklimlendirme sektörü seni unutmayacak…