Türkiye 6 Şubat’a büyük bir yıkımla uyandı. Art arda yaşanan depremler, tam anlamıyla bir felaket ile sonuçlandı. Depremin vurduğu 11 ilde on binlerce can kaybı, yıkılan yüzlerce bina, Türkiye’yi “bir şeyleri yanlış yapıyoruz” gerçeği ile yüzleştirdi. Deprem sonrasında tüm Türkiye el birliği ile bölgeye destek olmaya çalıştı. Devletin tüm kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri ellerinden geleni yaptı, sağlık, lojistik, iletişim, gıda, tekstil gibi tüm sektörler her türlü desteği sağlamaya çalıştı. Ama elbette İnşaat sektörü ve yerel yönetimler bu depremde en çok mercek altına alınan sektörler oldu. Bu sayımızda, içeriden bir bakış ile inşaat sektöründe depremin yansımalarını aktarmak istedik. STK’lardan, firmalardan, inşaat şirketlerinden gelen açıklamaları derledik…
Dr. Bahadır Şadan: “Kağıt üzerinde çok iyi projeler çıkarılıyor ama yerinde uygulamada sıkıntılar var”
Deprem Güçlendirme Derneği, Deprem İzolasyon Derneği ve Türkiye Deprem Vakfı Deprem Mühendisliği Komitesi Yönetim Kurulu Üyesi ve MEF Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Bahadır Şadan, Simge Fıstıkoğlu ile yaptığı söyleşide şu bilgileri aktardı:
“Kolon, binayı ayakta tutan elemandır; kesilmesini aklım almıyor…”
“Binamızdaki çatlaklar bize, binamızın durumu hakkında ipuçları verir. Ama binamızda çatlak olması, binamızın zayıf olduğu anlamına gelmiyor. Hiç çatlak olmaması da binamızın sağlam olduğu anlamına gelmiyor. Bizi arayan insanlara şöyle şeyler öneriyorum: Bir kere binanızın statik projelerini ve zemin etüt raporlarını belediyelerden edinin. Bunlar profesyonel bir kurum tarafından değerlendirilsin. Herhangi bir kat maliki belediyeye tapuyla gidip “Ben binamın projelerini istiyorum” dediğinde belediyeler bunları vermek zorundadır. Binaların bodrum katlarına genellikle kimse inmez. Ben herkese şunu öneriyorum; bodrum katlarınıza binin. Etrafı bir dolaşın, havayı koklayın. Bir rutubet kokusu varsa zaten bir şeylerin sinyali var demektir. Yani suyla ilgili bir sıkıntımız var demektir. Bu, özellikle betonun içindeki kolonlarımızın perde duvarlarımızın içindeki donatıların, demir çubukların paslanmasına neden olabilir. Onun dışında kolonlarınızda düşeyde çatlaklar varsa, özellikle uç bölgelerinde veya kenar bölgelerde aşağıdan başlayıp yukarı doğru giden çatlaklar varsa bunlar da betonun kabuğunun arkasındaki demirin paslandığının işaretidir. Paslandığı zaman demir genleşmeye çalışıyor. Şişmeye çalıştığı zaman da beton kabuğunu kırıyor. Elinize tornavidayı alıp bu çatlaklara sokun. Arkaya baktığınızda zaten demirin pul pul dağıldığını göreceksiniz. Bu, binanızın hasta olduğunu, acilen müdahale edilmezse kötü sonuçlar doğuracağını gösterir.
Binamızda bazı yapısal kusurlar da sorun çıkarabilir. Mesela binamızın alt katında giriş katında dükkanlar varsa, kat yükseklikleri farklıysa ya da hatalı asma katlar varsa depremde gördüğümüz yumuşak kat dediğimiz oluşumlar meydana gelir. Mesela kolon kesenler oluyor. Yani ben bunun hakkında yorum yapmak bile istemiyorum. Çünkü bir binanın kolonunun kesilmesini aklım almıyor… Bu nasıl yapılabilir? Durup dururken bacağım bana engel oluyor deyip bacağınızı kesiyor musunuz? . Kolon, binayı ayakta tutan elemandır. O elemanı kestiğiniz zaman anlık olarak belki bina ayakta duruyor. Çünkü oradaki yük, betonarme binalarda diğer kolonlara doğru dağılabiliyor. Ama herhangi bir depremde, hatta deprem olmaksızın düşey yükten bile bina yıkılabiliyor. Bunun örneklerini çok gördük…”
“2000’lerden önce yapılan binalar biraz daha sıkıntılı”
“2000’lerden önce inşa edilmiş binalara sahip insanların biraz daha tedirgin olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü 1990’lı yıllardan itibaren hayatımıza hazır beton girdi. Güzel bir teknoloji. Reçetesi var. Ona göre üretiliyor. Yerinde de uygulama doğru yapılıyorsa betonunuz kalitelidir. Ama eski binalarda hazır beton yoktu. Ben çocukluğumdan da biliyorum. Sokakta dolaşırken yerde kumlar vardı. Çakıllar vardı, bir elek vardı. İşte orada kum elenirdi. Bir tane beton küçük bir beton mikseri vardı. Onun içine atardınız, karıştırırdınız. Kalfa işte su konulacaksa hortumu getir, suyu koyar oraya ama ne kadar su koyduğuna hâkim değildir. Beton, bir kolonda iyi diğerinde çok kötü çıkabilir. Kum doğru elenmemiş olabilir. Deniz kumu kullanılmış olabilir. Deniz kumunda sorun, içerdiği tuzdur. Deniz kumunun içindeki tuz arındırılmazsa, demir için bir zehirdir. Zamanla demiri çürütür. Zaten öyle binalarda karot aldığımızda sıklıkla deniz kabukları görüyoruz.”
“Eğer binanız karot alındı diye zarar görebiliyorsa o binayı yıkın”
“Karot alımı ile ilgili de çok fazla konuşuluyor son günlerde. Eğer ehil olmayan kişilere karot aldırmaya çalışırsanız binalarınızda hasar oluşabilir. Bu konuda en güvenilir adres İnşaat Mühendisleri Odası’dır. İnşaat mühendisleri binalardan sorumludur. Yapı mühendisleri veya deprem mühendisleri binalar hakkında yorum yapabilirler. Karot almadan önce demir tespit cihazlarıyla kolonların üzerinde gereken kontrollerin yapılması lazım. Bu cihazlar demire gelindiğinde sinyal verir. Bu bölgeler işaretlenir. Yatay ve dikey taramalarla demirlerin yeri tespit edilip demir olmayan yerden karot alınır. Bunun binaya zararı yoktur. Karot alındıktan sonra eğer örnek alınan bölge yüksek dayanımlı bir harçla doldurulursa binaya zarar vermez. Zaten insanlara hep şunu söylüyorum; “binanızdan on santim çaplı on santim de yüksekliğine bir karot alındığında bina zarar görüyorsa o binayı yıkın”.
Günümüzde her apartmanın bir WhatsApp grubu var. Depremden sonra o gruplarda hep “binamıza baktıralım” mesajları söz konusu. Ama bu konunun depremden sonra gündeme gelmemesi gerekiyordu. Kaldı ki her talebe hemen yetişebilecek kadar uzmanımız yok. Geniş biz sürece yayılabilir bu kontroller. Bu durumu da fırsata çevirmek isteyen merdiven altı sözde uzmanlara da itibar edilmemesi gerek. Bir konuya daha değineyim yeri gelmişken: Ev sahibi ve kiracı arasında problemler oluyor. Kiracı binanın kontrol edilmesini istiyor ama ev sahibi yanaşmayabiliyor. Çoğu zaman bir sorun olursa evi boş kalacak yada bina sağlam değilse yıkımı söz konusu olacak diye. Ama unutulmamalı ki orada oturan kiracıya bir şey olursa bunun vebali büyüktür.”
Binalar karot alma dışında nasıl tetkik ediliyor?
“Öncelikle, varsa statik statik proje ve zemin etüt raporu bulunmalıdır. Bunlar yoksa, uzman ekipler sahaya gelir ve binanın kolon-kiriş boylarını ölçer, aks açıklıklarını, kat yüksekliklerini ölçer ve binanın bir nevi yeniden statik projesini ortaya çıkarırlar. Böylece binanın dayanıklı olup olmadığı da anlaşılır. Binaların yıkılma sebebi aslında gelen deprem kuvveti değil, o deprem kuvveti altında binaların yaptığı yanal deplasmandır. Deprem etkiyor. Alttan zemin sallanıyor. Binanızda da bir sağa sola sallanma hareketi söz konusu oluyor. Kolonlarınızda eğer yeterli süneklik detayları yoksa basınç dayanımı yetersizse o bina fazla dayanamıyor ve göçüyor. Doğru uygulanan doğru detaylarla yapılan binalarda bu sorunlar olmuyor.
Binanın o yanal deplasman yapmasını sınırlamamız için binada betonarme perdeler olması lazım. Betonarme perdeler gelen deprem kuvvetlerini üzerine alırlar ve binayı ayakta tutan elemanlardır. Biz mesela deprem bölgesinde betonarme perdesi doğru kullanılmış binaların hiçbirinde bir hasar görmedik. ‘Deprem yönetmeliğine uygun depreme dayanıklı bina’ diyoruz. Ama depreme dayanıklılığını açmak lazım biraz. Depreme dayanıklı dediğimiz şey; binanın büyük bir depremde, tasarım depreminde ve daha büyük bir depremde hasar görmesi, kolonlarının kirişlerini hasar görmesi fakat o binanın o hasarlarda enerji sönümleyerek ayakta kalması ve yıkılmaması anlamına gelir. Dolayısıyla hasar normaldir. İstemediğimiz şey total göçmedir. Asıl hedefimiz ise can güvenliğidir yani binanın yıkılmamasıdır.”
“Doğru malzeme kadar doğru uygulama da önemli”
“Artık hazır beton kullanılıyor. Hazır beton yerine geliyor. Sonra dökülmeye başlanıyor. Bazen mikserler bekliyor ve beton yoğunlaşmaya başlıyor. Bu durumda betona su eklemek ya da akışkanlaştırıcı eklemek gibi durumlar söz konusu oluyor. Bu uygulamalar kontrolsüz şekilde yapıldığı zaman beton dayanımını düşürüyor. Hava koşulları da beton dayanımını etkiler. Aşırı soğuklar ya da aşırı sıcaklar beton dayanımını düşürür. Her mevsim, inşaat için uygun olmayabilir. Bugün Türkiye’deki yönetmelik, dünyanın en iyi yönetmeliklerinden. Özellikle 2018 yönetmeliği çok iyi bir yönetmelik. Kağıt üzerinde çok iyi projeler çıkarıyoruz ama yerinde uygulamada sıkıntılarımız var.”
ÇATIDER: “Binalar tüm unsurlarıyla depreme hazır olmalı”
Çatı Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÇATIDER) Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Şenal, 1-7 Mart Deprem Haftası nedeniyle açıklamada, Türkiye’yi sarsan son depremlerin unutulması imkansız büyük acılar yaşattığını söyledi. Benzer acıların bir kez daha yaşanmaması için ivedilikle önlemler alınması gerektiğini hatırlatan Şenal; “Topraklarının yüzde 92’si fay hatları üzerinde bulunan Türkiye’de, her yıl irili ufaklı binlerce sarsıntı yaşanıyor. Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkımların temel nedeni; yer seçiminden yapı tasarımına, yapı üretimi ve denetimine kadar sağlıklı bir sistemin kurulmamış olmasıdır. Yer seçimi, yapı tasarımı, üretimi ve denetimi aşamalarında mimarlık ve mühendislik biliminin, bilgisinin gerekleri tam olarak yerine getirilmediği sürece, meydana gelecek depremlerde ciddi mal ve can kayıplarının yaşanacağı unutulmamalıdır” dedi. Hasarlı binalarda genelde niteliksiz malzeme ve uygulama ile taşıyıcı eleman donatılarının korozyona uğrayarak etkili kesitlerin küçülmesi sonucu betonda çatlama-dökülmeler oluştuğunu söyleyen Yaşar Şenal, kurallara uygun projelendirilip inşa edilmiş bir binanın ömrünün çok daha uzun olacağını belirtti. Su yalıtımının da binanın korunmasında hayati öneme sahip olduğunu hatırlatan Şenal, inşaat işlerinin bir nevi suyla savaş olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Suyun her formuyla mücadele halindeyiz. Yalnızca sıvı halini düşünmeyelim. Suyun buhar halindeki nemin suya dönüşme hali bile çeşitli noktalarda tehlike yaratır. Bunun yanı sıra buz kar gibi suyun çeşitli formları olarak binaya zarar verir. Gelişen inşaat teknolojileriyle bunlar artık biraz daha geride kaldı. Su yalıtımının doğru şekilde uygulanmasıyla bu sorunların tamamen ortadan kaldırılması mümkün.”
Didonyan: “Ülkemizdeki üniversiteler, bilim adamları ve STK’lar gereken bilgi birikimine sahip, yetkin ve yeterlidir”
İSKİD 15. Dönem Yönetim ve Denetleme Kurulu Faaliyetlerinin görüşüldüğü Mali Genel Kurulda konuşan İSKİD Yönetim Kurulu Başkanı Ayk Serdar Didonyan “Ülke olarak deprem konusunda birçok adım atmamıza rağmen, ciddi bir yol kat edemedik. Acil yardım, kurtarma, iletişim, güvenlik gibi yaşamsal konularda da ciddi bir organizasyon sorunumuzun olduğunu yaşadığımız bu son deprem felaketleri ile maalesef çok kötü bir şekilde deneyimledik. Bir deprem ülkesi olduğumuz gerçeği ile bu konuda acil olarak sorumluların tespit edilerek gerekli cezaları almaları sağlanmalı, bundan sonraki süreçte başta ilgili tüm devlet kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, deprem konusunda uzman yerli ve yabancı kurum ve kuruluşlar, medya vb. tüm yapıların dahil olduğu geniş katılımlı, açık, şeffaf, bilim ve tekniği temel alan bir yol haritası belirlenmelidir. Bundan sonra umuyoruz ki ülke olarak deprem, sel, yangın gibi tüm felaketlerde gelişmiş, medeni bir ülkeye yaraşır şekilde, bilimi de kullanarak mücadele edebilir, hatta önleyebiliriz. Ülkemizdeki üniversiteler, bilim adamları ve STK’lar bu bilgi birikimine sahip, yetkin ve yeterlidir. Bu felakette hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza baş sağlığı dilerken yaralı olarak kurtulan insanlarımıza da acil şifalar dileriz.” dedi.
Türkiye İMSAD: “Depremler içinde bulunduğumuz coğrafyanın bir gerçeği”
Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 10 ilimizde büyük kayıplara neden olan depremlerle ilgili bir açıklama yaptı. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet, yaralılara ise acil şifalar dileyen Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu, “Bu deprem 17 Ağustos 1999 depreminden sonra ülkemizde meydana gelen en büyük deprem. Maalesef o büyüklükteki bir felaketi yeniden yaşıyoruz. Ülkemizin bir deprem bölgesi olduğu bilinciyle bu depremlere karşı hazırlıklarımızın tam olması gerekiyor. Depremler içinde bulunduğumuz coğrafyanın bir gerçeği, dolayısıyla depremin yıkıcı etkisini azaltmamız gerekiyor. Önemli olan deprem gerçeğine uyum sağlayabilmek, deprem riskiyle yaşamanın gereklerini yerine getirmektir.”
Türkiye Hazır Beton Birliği: “Depreme karşı en etkili çözüm riskli yapıların dönüştürülmesidir”
Türkiye Hazır Beton Birliği Başkanı Yavuz Işık, Şubat ayında meydana gelen depremlerle ilgili yaptığı açıklamada şunları dile getirdi: “Ülkemizde deprem, can ve mal kaybı bakımından ilk sırada yer alan bir afet türüdür. Afetler nedeniyle yaşanan can kayıplarının yaklaşık yüzde 60’ı depremler nedeniyle meydana gelmektedir. Depremlerin yerini, zamanını ve şiddetini kesin olarak bilemediğimiz için riskli yapıları acilen yenileyerek yeni acıların yaşanmasını önleyebiliriz.” Kaliteli beton kullanımı ve denetim ile depremi az hasarla atlatmanın mümkün olduğunu vurgulayan Yavuz Işık: “Hazır beton alanında kaliteyi garanti altına almayı hedefleyen Birliğimiz, Kalite Güvence Sistemi (KGS) ile hazır beton tesislerinin üretim şartlarını, teknik ve laboratuvar altyapısını, personel yeterliliğini denetleyerek kaliteli ve yüksek dayanım sınıflarında beton üretimi gerçekleşmesini sağlamaktadır. Yeni yapıların inşasında ve kentsel dönüşüm çalışmalarında kullanılacak KGS kalite belgeli hazır beton, olası bir depremde birçok hayat kurtaracaktır.” dedi. Türkiye’de üretilen betonların yüzde 65’inin Türkiye Hazır Beton Birliği üyeleri tarafından KGS belgeli olarak üretildiğinin altını çizen Yavuz Işık: “Depreme karşı dayanıklı yapılaşma için bu oranın çok daha yüksek olması gerekmektedir. KGS Sistemi’ne katılan beton tesisleri, yoğun kontroller sonucunda daha stabil ve sürdürülebilir bir üretim yapmaktadır. Böylece, hem kaliteli hem de ekonomik bir üretim elde edilmektedir. Betonarme yapıların uzun yıllar boyunca depreme karşı dayanıklı olabilmesi için dış çevre etkilerine de dayanıklı olacak şekilde boşluksuz ve geçirimsiz olması gerekmektedir. Bu dayanıklılığın yani dürabilitenin sağlanması için, beton dayanım sınıflarının daha da yükseltilmesi çok önemlidir. Dayanım sınıfı kadar önemli olan bir konu da betonun servis ömrü boyunca performansını belirleyecek olan ‘Çevresel Etki Sınıfı’dır. Doğru çevresel etki sınıfı seçilip buna göre beton kullanılmazsa, yapıda uzun vadede bozulmalar meydana gelecek, öngörülen servis ömrü ve depreme dayanıklılık azalacaktır. Projeye uygun çevresel etki sınıfının doğru bir şekilde belirlenmesi noktasında projeyi yapan mühendise ve denetlenmesi konusunda özellikle Yapı Denetim Sistemi'ne büyük rol düşmektedir. Doğru belirlenmiş çevresel etki sınıfında, yüksek dayanımlı ve kalite belgeli betonlarla inşa edilen standartlara uygun olarak tasarlanmış ve denetlenmiş binaların depremde alacağı hasarın daha az olacağını öngörebiliyoruz” dedi.
Şehir Plancısı ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe: “Kapsamlı bir kentleşme reformuna ihtiyacımız”
Şehir Plancısı ve İBB Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe, Radyo Trafik canlı yayınına katılarak İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) deprem bölgesindeki çalışmalarını, İBB’nin yapılardaki hızlı tarama yöntemini ve riskli yapıların dönüştürülmesinde yaşananlara yönelik açıklamalarda bulundu. Gökçe, beklenen İstanbul depremine dikkatli çekerek bu depreme yoğun bir hazırlanma zorunluluğu olduğunu vurguladı ve hızlı tarama yöntemine ilişkin şu bilgileri paylaştı: “Hızlı tarama yöntemi 2019 seçimlerinden sonra Sayın Ekrem İmamoğlu göreve geldiğinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin İstanbul Teknik Üniversitesi'yle birlikte ve binaların depreme karşı mukavemetini ölçüp önlem geliştirebilmek anlamında uyguladığı yenilikçi bir yöntem” dedi. İBB Genel Sekreter Yardımcısı Gökçe, İBB’nin hızlı taramasının vatandaşların çekindiği 6306 sayılı kanunun riskli yapıları 30+60 gün içerisinde yıkma zorunluluğu gibi olmadığını, riskli yapı başvurusundan bir önceki adım olduğunu belirtti. İBB’nin bu hizmeti 3,5 yıldır ücretsiz verdiğini de belirten Gökçe, yaptıklarının bir sonraki aşama için vatandaşa referans veren, kamuya da olası müdahale biçimlerini gösteren bir altlık olduğunu aktardı. Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası İBB’nin bina inceleme sayfasının kitlendiğini aktaran Gökçe; “Bina incelemesine ilişkin sayfamız 2-3 gün kitlendi. Dakikada on bin tık aldığı dönemler oldu. Ve bir günde 17 bin küsur başvuru aldık ‘Evimi inceleyin.’ diye. Toplam 3,5 yılda 27- 29 bin başvuruya yanıt verebilirken evimi incele başvurusunu 17 bin küsur olarak bir günde alabildik. Ve şu anda vatandaşlarımız İstanbul Büyükşehir Belediyesinin evinin depreme mukavemetini bu anlamda incelemesi yönünde çok yoğun bir başvuruda bulunuyor” bilgilerini paylaştı. Buğra Gökçe, sözlerini şöyle sürdürdü: “Teknik olarak 10 katın üstündeki yapılarda yapılamıyor hızlı tarama. 10 katın üstündeki yapılarda Çevre Şehircilik Bakanlığına akredite, bunu inceleyen kuruluşlar var. Onlar tarafından profesyonel daha donatımlı malzemelerle yapılması gerekli.”
Buğra Gökçe sözlerini şöyle sürdürdü: “Deprem bize şunu gösterdi. Bizim planlama süreçlerinden, yer seçimlerinden, ruhsat verme süreçlerinde, ruhsattan oturma izniyle iskana geçebileceğimiz sürece ve bu aşamada yaptığımız yapı denetim işlerine ve iskandan sonra da binalardaki deformasyonların denetimine kadarki süreçlerin tümünde bir şeyleri gözden geçirmemiz gerekiyor. Çünkü bir şeyleri hatalı yapıyoruz. Yani işte Kahramanmaraş'ta, Elbistan'da, Pazarcık'ta 10-12 katlı binaların, yeni binaların, birkaç yıllık binaların çöktüğü basına yansıdı. Birkaç yıllık binaların, yeni yönetmeliğe göre yapılmış olması ve dolayısıyla da bu yönetmeliğin şartlarına göre böylesi bir depremde hamburger biçiminde yıkılmaması gerekir. Zarar da görebilir ama bu şekilde bir yıkılma bir statik yetersizliği ya da deformasyonu işaret ediyor. Dolayısıyla belli ki bu binalar yapılırken de ihmal ettiğimiz yani yapı ruhsatı verirken, denetlerken, yapı denetim süreçlerinde daha sonra oturmaya başladıktan sonra bazı kusurlar yaşıyoruz. Bir şeyleri tekrar değerlendirmeye ve kapsamlı bir kentleşme reformuna ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.”
En riskli binaların D ve H grubunda olanlar olduğunu aktaran İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökçe, İstanbul’da E sınıfında bile 318 bina olduğunu belirterek, “Bu, binanın durduğu yerde çökebileceği anlamına geliyor. D ve E gruplarını sayarsanız bin 525 tane bina var” ifadelerini kullandı.
Euronews: “Depremin ekonomi, tarım ve ihracata etkisi de büyük olacak”
Kahramanmaraş ve 10 ilde etkili olan depremlerin ardından imar çalışmaları başladı. Bölgede yapılması beklenen yaklaşık 450 bin konutun euronews Türkçe’nin haberine göre sadece inşaat maliyeti en az 322 milyar (17 milyar dolar) olacak. Buna altyapı ve diğer masraflar dahil değil. Bölgedeki ekonomik faaliyetlerin durması veya yavaşlaması da ekonomiye olumsuz etkisi söz konusu. Depremin vurduğu 10 ilin gayrisafi yurt içi milli hasılası (GSYH) içindeki payı yüzde 9,3. Bu şehirler Türkiye’de ihracatın yüzde 8,5’ini gerçekleştiriyor. Deprem bölgesindeki 10 ilin tarım alanları içindeki payı ise yüzde 16.
TÜİK’in verilerine göre Türkiye’nin 2021 yılında üretim yöntemine göre cari fiyatlarla GSYH’si 7 trilyon 249 milyar lira oldu. 10 ilin GSYH toplamı ise 675 milyar lira. Bu şehirlerin GSYH içindeki payı ise yüzde 9,3 oluyor. Depremin vurduğu iller içinde GSYH payının en yüksek olduğu şehir yüzde 2,05 ile Gaziantep. Adana’nın payı ise yüzde 1,95. Sadece bu iki ilin toplamı yüzde 4. Depremin en çok etkilediği illerden birisi olan Hatay’ın Türk ekonomisi içindeki payı ise yüzde 1,4. Kahramanmaraş, Diyarbakır ve Şanlıurfa’nın payları sırasıyla yüzde 1’e yakın. 10 ilin GSYH payı yüzde 9,3 olmasına rağmen sektörlere göre bakıldığında “tarım, ormancılık ve balıkçılık”ın payı yüzde 14,3’e kadar çıkıyor. 2021 yılında bu sektör Türkiye’de 401,8 milyar lira GYSH üretirken bunun 57,3 milyar lirası deprem bölgesindeki 10 ilde gerçekleşti. TÜİK 2022 yılı verilerine göre Türkiye’deki 238 milyon dekar tarım alanının 37,7 milyon dekarı deprem bölgesindeki 10 ilde bulunuyor. Bu illerin toplam alan içindeki payı ise yüzde 16. Şanlıurfa 10,8 milyon dekar tarım alanı ile ilk sırada yer alıyor. Depremin en çok etkilediği illerden Kahramanmaraş’taki tarım alanı ise 3,6 milyon dekar. Alanın büyüklüğü kadar bölgedeki şehirler Türkiye’nin en verimli topraklarının başında geliyor. Depremin vurduğu şehirlerden Gaziantep tek başına Türkiye’deki ihracatın yüzde 4,4’ü gerçekleştiriyor. Hatay’ın payı yüzde 1,6; Adana’nın ise yüzde 1,23. Bölgedeki 10 ilin toplamı ise yüzde 8,5. 2022 yılında Türkiye’nin ihracatı 254,2 milyar dolar olurken bunun 21,6 milyar doları bu illerden gerçekleşti.
TMB: “Afet odaklı kentsel dönüşüm acil ihtiyaç”
Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) 1-7 Mart Deprem Haftası dolayısıyla bir açıklama yayınladı. TMB Başkanı M. Erdal Eren, Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen depremlerde 45 binden fazla vatandaşımızın hayatını kaybettiğine ve devam eden depremler nedeniyle endişelerin sürdüğüne dikkat çekerek, “Depremler ülkemizde yıkımı ve acıyı da beraberinde getiriyor. Görüyoruz ki öncelikle kentsel dönüşüm süreci her fırsatta dile getirdiğimiz üzere, afet odaklı ele alınarak, acilen tamamlanmalıdır” dedi.
TMB Başkanı M. Erdal Eren, açıklamada şunları ifade etti: "İnsanları depremlerin değil, ihmal ve kusurlu yapıların öldürdüğü gerçeğiyle artık yüzleşmeliyiz. 2014 yılında sektörümüzün anayasası olarak 10 madde altında açıkladığımız ‘İnşaat Sektörü Bildirgesi’nde yapı güvenliğine ilişkin sorunlara ve çözüm önerilerine işaret etmiştik. O zamandan bu yana da ülkemizin yapılaşmasında ‘doğru planlama, doğru proje, ehil müteahhitlik ve sıkı denetim’in önemini doğa bize hatırlatıyor. İnşaat sektörünün genelinde eğitim, denetim ve sorumluluk gibi alanlarda zaaflarımız büyük. Ülkemizde 400 binden fazla müteahhit bulunuyor ve bunların bir kısmı da bırakın teknik eğitimi, hiç eğitim almamış kişilerden oluşuyor. Öncelikle, 2019 yılında yapı müteahhitlerinin ekonomik, mali, mesleki ve teknik yeterliklerine göre sınıflandırılması için çıkarılan ‘Yapı Müteahhitlerinin Sınıflandırılması ve Kayıtlarının Tutulması Hakkında Yönetmelik’, yurt çapında etkin ve taviz verilmeden uygulanmalıdır. Sektörde denetim sistemi mekanizmaları da mutlaka güçlendirilmelidir. Süreçte sorumluluğun çok taraflı olduğu gerçeğini kabul ederek, gündemimizden imar affı benzeri uygulamaları tümden çıkartmalı, aksine müeyyidelerin caydırıcı olmasını sağlamalıyız. Ülkemizde maalesef 1999 Marmara Depremi öncesi şartnamelerle yapılmış çok büyük yapı stoku bulunuyor. ‘Afet odaklı’ yaklaşımla kentsel dönüşüm adımlarının hızlandırılması büyük önem taşıyor. Vatandaşın inisiyatifine bırakılmadan güvensiz yapıların hızla tahliye edilerek dönüşümün devletin desteğiyle gerçekleştirilmesine ihtiyaç var. Marmara depremi olasılığının her geçen gün arttığı ve başka bölgelerimizde risklerin sürdüğü bir ortamda, depreme hazırlanmak için kaybedecek zamanımız yok. TMB olarak inşaat sektörünün diğer çatı kuruluşları ile birlikte 2020 yılı depremi sonrasında çözüm için gerekli gördüğümüz; ‘Ehil Yapı Müteahhidi, Güçlü Yapı Denetimi, Yetkin Mühendislik Sistemi, Mesleki Yeterlilik Belgeli İşgücü, Kaliteli Malzeme, Çok Yönlü İmar Mevzuatı ve Bilinçli Kamuoyu’ başlıklarını, Deprem Haftası vesileyle kamuoyu ve ilgililere bir kez daha hatırlatmak istiyorum.”
İzocam Genel Direktörü Murat Savcı: “Sağlıklı bir bina için su yalıtımı şart”
İzocam, ülkemizde her yıl 1–7 Mart tarihleri arasında düzenlenen Deprem Haftası’nda binalarımızın depremlere karşı mukavemetinin güçlü olması için gerekli olan ısı ve su yalıtımı uygulamalarının önemine dikkat çekerek, tüm Türkiye’ye “Şimdi sıra depreme dayanıklı bina seferberliğinde!” çağrısında bulundu.
Enerji tasarrufu için vazgeçilmez olan yalıtım uygulamalarının, aynı zamanda binaların depreme dayanıklılıklarını korumak gibi önemli bir görevi daha üstlendiğini vurgulayan İzocam Genel Direktörü Murat Savcı, “Binalarda uygulanan radye temel, tünel kalıp taşıyıcı sistem, yüksek beton dayanımı gibi teknik çözümler kadar, kritik noktalarda kullanılan yalıtım ürünleri de binaların depremlerde ayakta durması için gereken öncelikli unsurlar arasında yer alıyor. Binaların dayanımının uzun yıllar ilk günkü gibi korunması için binaları dış etkenlere karşı korumamız gerekiyor. Dolayısıyla binalarımızın depreme dayanıklı olması amacıyla almamız gereken önlemlerden biri, doğru şekilde hesaplanan ve nitelikli malzeme ve işçilikle uygulanan ısı ve su yalıtımı... Doğru ve nitelikli yapılan ısı yalıtımı uygulamaları, ısıl farklar karşısında duvarlarda yoğuşma olmasını, dolayısıyla duvarlar içinde rutubet oluşmasını engelliyor. Rutubet gözle görülmeyen, bununla birlikte hem hane halkının sağlığına hem de binanın taşıyıcı sistemine zarar veren bir oluşum. Binanın taşıyıcı sisteminde oluşan ve gözle görülmeyen hasarlar, yer sarsıntılarında binanın mukavemetini sağlayamamasına sebep olabiliyor. Ayrıca, özellikle toprak altında suyun bulunduğu bölgelerdeki su yalıtımı doğru yapılmayan binalarda temellerden tüm taşıyıcı sisteme kılcal yollarla ilerleyen su, kolon ve kirişlerin içindeki donatı yani demir iskeleti korozyona uğratıyor. Bu olumsuz durum binanın depreme karşı mukavemetinin büyük oranda düşmesi ile sonuçlanıyor. Bu kaygı verici tablo, meydana gelecek depremlerde binanın güvenliğinin yok olması anlamına geliyor. Bu nedenle ısı yalıtımı gibi su yalıtımı yaptırmak da tüm binalar için hayati önem taşıyor. Dolayısıyla hem ülkemizin ekonomik anlamda kalkınması hem de binalarımızda enerji tasarrufu sağlayabilmemiz için elzem olan yalıtım uygulamalarının, binalarımızın depreme dayanıklılığında da kritik bir role sahip olduğunu unutmamamız gerekiyor” diye konuştu.
BM: “Depremlerin Türkiye'ye maliyeti 100 milyar doları geçecek”
Birleşmiş Milletler'in hesaplamalarına göre Türkiye'deki depremde yaşanan maddi hasarın en az 100 milyar doları bulacağı bildirildi. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye sorumlusu Louisa Vinton, Gaziantep’de video konferans aracılığıyla yaptığı açıklamada, “Tek başına maddi zararın 100 milyar doları aşacağı şimdiden belli oldu.” dedi. Vinton, yeniden inşa etme maliyetleri ve daha iyi, daha çevreci bir anlayışla inşa etme hedefiyle bu miktarın çok daha fazla olabileceğini bildirdi. Bu öngörülen miktarın geçici olduğunu vurgulayan Vinton, ortaya çıkan zararla ilgili verileri Brüksel’de 16 Mart’ta depremin yaralarını sarmak için düzenlenecek uluslararası konferansa sunacaklarını bildirdi. Depremde en fazla hasarın Hatay’da yaşandığını kaydeden Vinton, bu kentte adeta “kıyamet” görüntülerinin ortaya çıktığını kaydederek, "yüzbinlerce evin yıkıldığı bu kentte ihtiyaçlar çok büyük ama kaynaklar kıt." ifadesini kullandı.
İzmir’de de Binaların Büyük Çoğunluğu Yenilenmeli
Türkiye'de asrın felaketi olarak nitelendirilen ve on binlerce can kaybına neden olan deprem sonrasında dayanıklı konutlar ve kentsel dönüşüm yaşamsal önem kazandı. Ülke olarak el birliğiyle yaraların sarılmaya çalışıldığı şu günlerde yeni depremlere karşı yapı stoğunun güçlendirilmesi gerekliliği de bir kez daha gün yüzüne çıktı. Birinci derece deprem kuşağı üzerinde yer alan İzmir'de geçtiğimiz yıllarda yaşanan deprem afetinde önemli can ve mal kayıpları yaşayan vatandaşlar, oturdukları binaların güvenliğini sorguluyor. İzmir'deki binaların yüzde 60 -70 gibi bir oranda yenilenmesi gerektiğine dikkat çeken inşaat ve gayrimenkul sektörü temsilcileri, kentin sağlıklı yapı stoğuna bir an önce kavuşturulmasının önemini vurguladı. Sektör temsilcileri, depreme karşı yerel yönetimler ve hükümetin bir yol planı oluşturması gerektiğini kaydederken, bina dönüşümü yerine ada bazlı dönüşüm yapılmasının da zorunlu olduğunun altını çizdi.
Müteahhitler Federasyonu Başkanı ve İZTO Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Kahraman: “Dönüşümde hız kazanmamız gerekir”
“Yapı denetim ve tüm mühendislik hizmetlerini alan binalar neden yıkıldı? Araştırmalar ve hasar tespitleri yapılıyor. İhmali olanlar var mı araştırılıyor. Burada bir ihmal silsilesi olabilir. Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın yaptığı hasar tespit ve çalışmaların sonucunu görmek gerekiyor. Bu aynı zamanda İzmir ve İstanbul başta olmak üzere; ivedi tedbirler almamız gerektiğine de işaret ediyor. Dönüşümü hızlandırmak gerekiyor. Riskli yapı stoğumuz % 60'ın üzerinde. Kentsel dönüşüm yapamıyoruz, master planların yapılarak öncelik sırasına göre riskli yapı stoğunu eritmemiz gerekiyor. Arsa üretmemiz gerekiyor. Tarım ve orman vasfını yitirmiş alanların kentsel dönüşüm rezerv alanı olarak planlanması ve arsa üretilmesinin sürece önemli katkı sağlayacağını düşünüyoruz.”
Gözde Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Kenan Kalı: “Hep birlikte daha çok çalışmalıyız”
“Yeniden yapılacak konutların sağlam olması ve kent planlaması çok önemli. Yeni ve sağlam kentler ina ederek gelecek nesiller için daha yaşanılabilir eserler bırakmak mümkün. Bu konuda hükümetin hızlı adımlar attığını görüyoruz. Yaklaşık 2 yıl içinde bölgede önemli bir şehirleşme sağlanacaktır. O bölgede inşaat malzemeleri üretimi yapan firmalar da olumsuz etkilendi. Ülkede yapı malzemeleri konusunda belli oranda sıkıntılar yaşanacaktır. İzmir eski konut stoğu yoğun olan bir şehir. İzmir'de de kentsel yenileme konusunda hızlı adımlar atılması gerekiyor.”
Sirius Yapı A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Barış Öncü: “Mücadeleyi Sürdürmeliyiz”
“Deprem olduktan sonra insanlar bulundukları bölgedeki zeminin ve binanın sağlamlığını sorgulamaya başladı. Deprem yönetmeliğine uygun yapılan yeni binaların da yıkıldığını gördük. Burada ya depremin şiddetiyle ilgili bir durum var ya da yapılan başka bir hata var. Binalar öngörülenin üstünde bir deprem şiddetine üst üste maruz kaldı. Deprem ve yapı denetim konularındaki ezberler de bozuldu. Bu konuda hükümet yerel yönetimler ve vatandaşlar ortak paydada buluşarak hareket etmeli. Burada siyaset üstü bir yaklaşımla vatandaşların can güvenliği ön planda tutularak hareket edilmeli. İmar planları ve kentsel dönüşüm planları uygulamaya konmalı. Kentsel dönüşüm konusunda ise gerekli emsal artışları yapılmalı ve ada bazında dönüşüm gerçekleştirilerek mümkün olduğunca şehir geneline yayılmalı. Ülke olarak depreme karşı kenetlenerek mücadele ediyoruz. Bundan sonra da aynı mücadeleyi kentlerin yenilenmesi konusunda vermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Tanyer Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Münir Tanyer: “Yapı denetimi çok önemli”
İzmir'de de insanlar artık daha bilinçli. Bulundukları bölgede zemin nasıl? Fay hattı geçiyor mu? Bütün bunlara internetten bakabiliyorlar. Yapı denetim firmalarından önce binaları inşaat mühendisleri odaları kontrol ediyordu. Odaların dahil olduğu bir denetim mekanizmasının yeniden konumlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Böylece yapısal hataların önüne geçilmiş olur. Burada uygulayıcı yüklenici firmalar, denetim firmaları ve vatandaşlara önemli sorumluluklar düşüyor. Yerel yönetimlerin de kentlerdeki yapıların konumunu, jeolojik zemin etütlerine göre planlamaları önemli. İzmir'de arsa az ve bu nedenle her yer değerli. Fakat zeminin uygun olmadığı bölgelerde yeni konutların yapılması da sakıncalı. Aynı zamanda kaçak yapılara izin verilmemesi ve imar affından yararlanan binaların da geriye dönük olarak denetlenmesi can ve mal kayıplarının önüne geçecektir. Bundan sonraki süreçte sağlam zeminde sağlam binalar inşa edilmeli, bunların yapı denetimleri de uygun şekilde yapılmalıdır.
Gayrimenkul Hizmet Ortaklığı (GHO) Genel Müdürü Özkan Yalaza: “Kentsel dönüşüm teşvik edilmeli”
“İnsanlar, konut satın alırken artık sağlam ve depreme dayanıklı olanları tercih etmeli. Metrekare ve sosyal donatılardan çok bina yapılırken hangi beton kullanılmış zeminde kazık var mı gibi altyapıya yönelik konuların da sorulması gerekiyor. Önemli olan binanın nereye nasıl yapıldığıdır. Sağlam bir kazık temel üstünde artık çoğu arazide binaların yapılması mümkün. Fakat bu da maliyeti artırıyor. İzmir'de konut fiyatları yüksek seviyede. Bizler de hem zemini sağlam hem de ulaşımı ve fiyatları uygun olan İzmir'in kuzeyini tavsiye ediyoruz. Kentsel dönüşüm konusunda da hareket geçilerek kentte yeni alanlar açılması lazım. Şu anda bina yenileme yapılıyor. Nüfus artıyor; fakat yeni otopark alanları yollar yapılmıyor. Dönüşüm eğer ada bazlı olursa kente yeni alanlar kazandırmak mümkün olabilir. Bu konuda Bakanlıklar ve yerel yönetimlerin dönüşümü teşvik etmeleri gerekir.”
Erkaya İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Doğan Kaya: “Bilinçli olan insanlar yer konusunda ısrarcı olmuyor”
“Depremden sonra toplum çok bilinçlendi. Kent merkezinde oturmak eskisi kadar önemli değil artık. Bilinçli olan insanlar yer konusunda ısrarcı olmuyor. Zeminin daha sağlam olduğu noktalarda oturma kararı alıyor. İzmirliler de kaliteli konut için bütçesini zorluyor. Standardını yükseltmek için bütçesinin de üzerine çıkıyor. Artık insanlar bundan sonraki süreçte daha bilinçli hareket etmek zorunda. Yapı Denetim firmalarının da deprem gerçeğini göz önünde bulundurarak denetlemelerini sıklaştırması gerekiyor. “