Umutlarımız da yanmadan önce…

Hepimizce malum olduğu üzere ülkemiz Temmuz ayının sonlarında başlayan orman yangınları ile mücadele ediyor. Sebebi için çok şey söylendi, söylenecek: Piknikçiler, terör ihtimali, küresel ısınma v.s. Sebebi her ne olursa olsun asıl kaynağın “İNSAN” olduğu unutulmamalı. Ormanlara biraz nefes alacak alan olarak bakıp pikniğe giden de insan, çöpünü o nefes alabildiği yerde hiç vicdanı sızlamadan bırakıp giden de… Ateşi yakan da insan söndürmeye zahmet etmeyen de… Terör de insan işi küresel ısınma da…
Bu mesele her geçen gün daha da büyük bir felakete doğru gidiyor. Birleşmiş Milletler'in "insanlık için kırmızı kod" olarak adlandırdığı yeni raporuna göre, Dünya’nın iklimi o kadar ısınıyor ki, yaklaşık on yıl içinde sıcaklıklar muhtemelen dünya liderlerinin önlemeye çalıştığı maksimum ısınma seviyesini geçecek...
Bitiyor dünya; ölüyor. Eskisi gibi için için de değil, göstere göstere ölüyor. Selleriyle, yangınlarıyla, afetleriyle ölüyor. Temmuz’da dolu olup ölüyor, ormanda sincap olup, kaplumbağa olup ölüyor, havada karbon olup, derelerde kuraklık olup ölüyor.
Turizmin gözbebeği idi Ege ve Akdeniz bölgelerimiz; kör olduk. Ciğerleri gitti ülkemizin, nefessiz kaldık. Hayvanlarımız öldü, insanlarımız öldü, evlerimiz bahçelerimiz yandı. Tabiat ananın binlerce yıldır biz insanlara uzattığı barış sembolü zeytin ağaçlarını tutuşturduk. Doğa küstü. O cehennemden kaçıp kurtulamayan her hayvanın hakkı var üzerimizde. Yanan orman değildi; bizdik. Hepimiz. Geleceğimiz gözlerimizin önünde kül oldu.
Şimdi düşünecek tek şey kaldı: Gelecek ile ilgili “UMUT”larımız da yanmadan, ne yapabiliriz?
Öncelikle unutmamalıyız. Unuttukça hatırlatıyor bize hayat; hem de çok acı bir şekilde. Bu yüzden ne yaşadığımızı unutmamalıyız. Sebeplerini unutmamalıyız. Birbirimizi suçlamayı bırakmalıyız bir an evvel. Sıkı sıkı kenetlenmemiz gereken günlerde olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız. Bize uygun gelmeyen davranışı “kötü” diye damgalamanın kimseye bir faydası yok, sonuçta herkes süreç içinde doğruluğuna inandığı şeyi yapmaya çalıştı; çalışıyor.
Ardından önlem almalıyız. Yenilemeliyiz, yara sarmalıyız, iyileştirmeliyiz. Yanan alanların yeniden yeşillenebilmesi için elimizden ne geliyorsa onu yapmalıyız. TEMA Vakfı bu konuda çok ciddi çalışıyor. Yeni de değil; yıllardır. Sanırım insanların gerginliğinden olsa gerek bir yanlış anlaşılma ile epeyce yoruldu TEMA da bu süreçte. Unutulmamalı ki ormanlar, devlet malıdır (yani hepimizin, kamunun malıdır) ve Orman Genel Müdürlüğü kontrolündedir. Elbette fidan temini ve dikim alanı için TEMA Vakfı, Orman Genel Müdürlüğü ile koordinasyon içinde çalışmak zorundadır. Bunda enteresan bir durum yok. TEMA Vakfı’na fidan bağışlarınızı gönül rahatlığı ile yapın (Şahsen de elimden geleni yaptığımdan emin olabilirsiniz) , TEMA Vakfı daha önce de olduğu gibi yine her bir fidanın takipçisi olacak ve ülkemizin yeniden nefes alması için tüm imkanları ile mücadele edecektir. TEMA Vakfı da zaten kamuoyu açıklamasında bu durumu net bir şekilde ifade ediyor: “Ağaçlandırma bir devlet sorumluluğu olup, TEMA Vakfı ile benzer diğer kuruluşlar veya kişiler, bağış ve yardımlarıyla buna destek olmaktadır”.
Son söz: Afet bölgesinde alevlerle mücadele eden köylü, şehirli, ünlü, ünsüz, herhangi bir resmi kuruma bağlı ya da değil, Türk, yabancı herkese, bölgeye yardım gönderen, oradaki her bir can için gözyaşı döken, dua eden, fidan bağışlayan, su taşıyan herkese, zorlu koşullarda bölge ile ilgili bilgi aktaran kıymetli meslektaşlarımız basın mensuplarına, Azerbaycan’dan koşup gelen kardeşlerimize, bölgede gönüllü olarak yaralı hayvanların sağlığı ile ilgilenen veterinerlere, insanların imdadına koşan sağlık personellerine ve elbette itfaiye ekiplerine sonsuz teşekkürler.
İyi ki güzel insanlar var, çünkü dünyanın o güzel insanlardan başka bir umudu yok…
Gökçen Parlar Ünal
gokcenparlar@dogayayin.com