Neydik, ne olmuşuz böyle?…
Türkiye’nin nereden nereye geldiğini ve nereye gitmekte olduğunu görmek için vakit ayırın ve bir süpermarkete gidin, mercimek, bulgur, kuru fasulye, nohut gibi “milli” mutfağımızın demirbaşlarının olduğu reyonları gezin. İngilizce biliyorsanız paket üzerindeki yazılara göz atın ve aklınızın sınırlarını zorlayın.
“Türkiye; Rusya, Almanya, Fransa, Ukrayna’dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan’dan arpa, Gürcistan’dan saman, ABD, Yunanistan, Türkmenistan ve Hindistan’dan pamuk, Arjantin’den soya, ABD, Arjantin ve Brezilya’dan mısır, ABD, Vietnam, İtalya ve Tayland’dan çeltik ve pirinç, Etiyopya, Bangladeş, Mısır ve Çin’den kuru fasulye, Kanada’dan nohut ve yeşil mercimek, ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelye ithal eder hale geldi. Son 10 yıl ortalamasında, Türkiye’nin bitkisel yağ ihtiyacının yaklaşık yüzde 70’i ithal tohum ve ham yağdan karşılandı. Ayçiçeği, ülkemizin önemli ithal kalemlerinden biri olup, Türkiye, Avrupa Birliği’nden sonra en büyük ithalatçı ülke konumundadır.” Bu sözler Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör’e ait.
Birleşmiş Milletler, geçen yılı “Dünya Bakliyat Yılı” ilan etti. TÜİK verilerine göre Türkiye 2016 yılında en fazla nohut ithalatını Meksika’dan yaptı. Geçen yıl Meksika’dan 10 bin 882 ton nohut ithal edilirken, bu ülkeyi sırasıyla 7 bin 476 ton ile Hindistan, 4 bin 156 ton ile Kanada, 2 bin 48 ton ile Arjantin, 2 bin 46 ton ile Rusya, 2 bin 9 ton ile ABD izledi. Yine Bulgaristan’dan 467 ton, Yunanistan’dan 400 ton ve İtalya’dan 320 ton nohut ithal edildi.
Türkiye -çok değil- 2000’li yılların başında bile hâlâ kendine yeten birkaç ülkeden biri iken temel gıda maddelerini ithal eder hale gelmesi, bir ülkeyi ele geçirmek için topla tüfekle savaşmanın gerekmediğini gözler önüne seriyor.
Buğdayın anavatanı, gen merkezi olan Türkiye 18 bin buğday çeşidini son 60 yılda yitirdi. Türkiye’nin buğday çeşitleri hazine değerindeydi. Türkiye, artık her yıl 4 milyon ton düzeyinde buğday ithal eden bir ülke konumunda. Bugün Türkiye’de mevcut 86 adet tescilli patates tohumu çeşidinden sadece 5’i yerli.Sertifikalı yerli acur tohumunun kilosu 250 lirayı buldu.
“İpeğin kenti Bursa’dayım, Koza Han’da… Kendimden geçmiş, ‘İpeğin anayurdunda olmak muhteşem bir şey, yaşasın!’ diye yüksek sesle konuşuyorum, işinin uzmanı kadın satıcı kederle başını sallıyor; ‘Bu gördüklerinizin hepsi Hindistan ve Çin malı. Artık ipeğin anayurdunda kozacılık öldü.’ ‘Nasıl?’ ‘Şöyle, rezidans ve AVM yapılmak için bütün dut ağaçlarını kestiler, ipekböcekleri öldü. Ne zaman ki ipek bitti o zaman aklımız başımıza geldi ama dut ağacı kolay yetişmiyor.’ Bu arada Bursa’da daha da vahim bir şey öğreniyorum. Meğerse kestane de bitmiş ve kestane nereden geliyor, o da Çin’den. Yani kestane şekeri Çin’den gelen kestanelerle yapılıyor. Binlerce endemik bitki türüne sahip olan ülkemizden en çok çalınan nedir diye size soruyorum? Ben söyleyeyim; ‘Tohum’. Bizi tohumla vurdular!” Bu sözler, senarist, yönetmen, oyun ve köşe yazarı Işıl Özgentürk’e ait.
“Ucuzlasın” diye 2010 yılından itibaren önce canlı hayvan, ardından et, sonrasında saman ve kurbanlık hayvan ithalatına izin verildi. Mayıs 2016’ya kadar et ithalatına toplam 4 milyar dolar ödendi. Ancak bu dönemde et fiyatları artmaya devam etti. Türkiye ise, canlı hayvan ithalatında Amerika’dan sonra dünyanın en büyük ikinci, Avrupa’nın ise birinci ülkesi oldu.
“Yerli tohum üretimini adeta yerli tank, yerli uçak üretimi kadar önemli görüyoruz… Bu alanda kendi ihtiyaçlarımızın tamamını karşılamakla kalmamalı, dünyanın da en önemli üreticisi haline gelmeliyiz.” Bu sözler Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ait, 2015 yılında söylenmiş.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2016 yılı verilerine göre tarımda son 20 yılın en sert düşüşü yaşandı. Tarım sektörü, birinci ve ikinci çeyreklerde yüzde 5,6 küçülürken; yılın 3. çeyreğinde yüzde 7,7 küçülme ile rekor kırdı. Buğday rekoltesi önceki yıla göre 2 milyon tondan fazla gerileyerek 20 milyon 500 bin tona düştü. Özellikle tütün ve şeker yasaları ile üretim alanları daraltılan ve emek yoğun söz konusu ürünlerde 400 bin üretici aile 270 bin civarına indi.
2017 üretim desteklerini bekleyen çiftçiler, Bakanlar Kurulu’nun 27 Haziran 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan ithalat kararnamesi ile şoke oldu. Kararnameyle, canlı hayvan, karkas et, buğday, mısır, arpa gibi hububat ürünlerinin ithalat gümrük vergisi düşürüldü. “Çiftçisi hasat yaparken gümrük vergisi düşürülerek ürünü değersizleştirilen, kasaplık, besilik, damızlık canlı hayvan ve karkas et ithalat vergileri düşürülerek korumasız bırakılan ülkenin gıda güvenliği tehlikededir. Gümrük vergisi ile et, ekmek ve yumurta fiyatını kontrol altına alamazsınız. Üretimi bitirirsiniz. Üretim biterse fiyatlar bugünkünden daha yüksek olur. Bu kararname hemen iptal edilmeli ve üretime dönülmeli.” Bu sözler Dünya gazetesi yazarlarından Ali Ekber Yıldırım’a ait.
Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe kültür denir. Tohum, gelecek kuşaklara taşımamız gereken kültürümüzdür. Tohuma, üretime sahip çıkmak, geleceğimize sahip çıkmaktır.
Not: e-Belediye dergimizin Mayıs-Haziran 2017 sayısında; Dünya Cittaslow (Sakin Şehir) listesinde yer alan Seferihisar’ın Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yerli tohuma sahip çıkan tarım politikası ve 7 sene önce kurulan Can Yücel Tohum Merkezi hakkında değerli bilgiler aktardığı söyleşisini okumanızı öneririz. Çok güzel.
Oya Bakır
oyabakir@dogayayin.com