Kayıp kuşağın 'Y' Açmazı...
Kuşak (generation) farkı hep vardı. Ama sanki bu başka. Kuşaklar arası çatışma ile açıklanamayan, üstelik bir çatışma değil, bir uzlaşma çabası ile gündem oluşturan bu ciddi devinim, iş dünyasını bir başka etkiliyor. Evet, belki de ilk defa bir kuşak ile ilgili araştırmalar, seminerler, hatta eğitimler söz konusu. Y Kuşağı, yani tarihin sonu olarak ifade edilen Z kuşağının bir öncesinde tüm dünya, biraz telaşlı, bu kuşağı irdeliyor, şifrelerini çözmeye ve yaşamın (iş dünyasının) devamlılığı için yaklaşımlar üretmeye çalışıyor. Özellikle İnsan Kaynakları bölümleri, "Y Kuşağı için Mülakat Yöntemleri", "Y Kuşağı ile çalışabilmenin altın anahtarları" üzerine düzenlenen seminerlere, panellere katılıyor ve sürdürülebilirliğin yollarını arıyor.
Genişçe bir parantezde şu kuşak meselesini özetlemek istersek, gelecek bilimci Alvin Toffler'in üç dalga teorisinden başlayabiliriz. Toffler, birinci dalgayı on bin yıl önceki tarım toplumu, ikinci dalgayı üç yüz yıl öncesinde sanayinin nüvelenmeye başladığı toplumu, üçüncü dalgayı ise dijital çağla başlayan bilgi toplumu olarak ifade ediyor. Tarih aralıkları olarak; 1925-1945 arası doğanlara sessiz kuşak veya savaş kuşağı, 1945-1964 arası doğanlara "büyük bebek patlaması kuşağı", 1965-1976 arası doğanlara X Kuşağı, 1977-1994 arası doğanlara Y Kuşağı, 1994?ten 2003?e kadar zaman aralığında doğanlara Milenyum Kuşağı ve 2003 sonrasında doğanlara ise Z Kuşağı deniyor. Kuşakları makro-ekonomik koşullar, sosyo-politik dengeler, keşifler ve icatlar, küresel bazda kırılma noktaları belirliyor.
II.Dünya Savaşı?nın ardından azalan dünya nüfusunu artırmaya, iş gücü kayıplarını telafi etmeye yönelik olarak hızlı artış gösteren doğum oranını yansıtan ?bebek patlaması kuşağı? (baby boomers) ile teknolojinin özellikle internetin belirleyici olduğu Y Kuşağı arasındaki zavallı köprü X Kuşağı, önemli bir ara kuşak. Teknoloji ile ileri yaşlarda tanışmış olan X Kuşağına, ekonomik ve sosyal krizlerin, ?geçiş dönemi toplumlarının? içinde doğdukları, büyüdükleri için ?kayıp kuşak? da deniyor. Günümüzde yönetici pozisyonunda bulunan biçare X?lerin, küreselleşme, küreselleşen krizler, küreselleşen rekabet, tatmin olmamaya kendini adamış müşterilere ?koşulsuz! müşteri memnuniyeti? sunma zaruretine karşı, iyi donanımlı, genç, dinamik işgücü ile çalışması gerekiyor. İyi de nasıl? Y Kuşağı, iletişim teknolojileri devrimi ile biçimlenmiş, kolay kolay tatmin olmayan, uzun süreli sadakat göstermeyen, beklentileri yüksek, sabırsız, kendini/tercihlerini iyi ifade eden, rahatlarına ve iş dışı yaşamlarına oldukça düşkün, ast olmaktan hoşlanmayan, işe başladıktan eni konu altı ay sonra terfi bekleyen, otoriteye tahammülü çok zayıf, özgüvenleri yüksek, zor bir kuşak. ?Ayağını yorganına göre uzat? deyimi onlara göre değil, zira her seferinde yorgan kabahatli çıkıyor. X Kuşağına oranla on kat daha fazla iş değiştirebiliyorlar. Şirketler Y Kuşağında çalışan memnuniyeti/tatmini sağlamaya yönelik ?haydi hep beraber salsa yapalım, fotoğraf çekelim, paintball oynayalım, yemek yapalım? gibi türlü etkinlikler düzenliyor, eğitimler alıyor, aldırıyor. Sabit telefonları küflenmiş bir icat olarak görürken cep telefonlarına dilaltı pastili gibi bağımlı olan ?simularda? öne çıkan bir diğer belirgin özellik; konsantrasyon problemi. Bunun nedeni de ?multi-tasker? oluşları. Yani yolda yürürken sakız çiğneyebilen, bunu yaparken MP3 çalarından müzik dinleyen ve cep telefonundan tek elini kullanarak kısa mesaj atabilen bu kuşakta odaklanma eksikleri görülebiliyor.
Bu gün Türkiye nüfusunun %25?i Y Kuşağı. Bu kuşak yaklaşık on yıl sonra yönetime gelecek. Bu kuşağı anlamak ve anlaşmak için X?ler hatırı sayılır bir efor sarfediyor. Bazı şirketlerde ?hızlı terfi sistemi? üzerinde çalışılıyor, bazı şirketlerde iş tanımları revize ediliyor. Nur Çintay, geçen yıl Mayıs ayında Radikal Gazetesi?ndeki yazısında Y Kuşağı için şu renkli anekdotlara yer vermişti: ?Yaşam sayfalarına ve Radikal Cumartesi?ye birilerini aradığımızı duyurduğumuzda Bağcılar?daki gazeteye, iş görüşmesi için bile gelmeye üşenen, gerek duymayan kardeşlerimizden beni Nişantaşı, Tünel ya da Kanyon?da seçeceğim bir kafede ağırlamak isteyenler çıkmıştı! Ofis hayatına, trafiğe, Bağcılar gibi düşük profilli semtlere tahammülleri yoktu. Bir home office?tir gidiyordu, hemen herkes ?dışarıdan yardım etmek? istiyordu... 9-6 mesaisi tabii ki ilgilerini çekmediği gibi, iş uzarsa akşam kalma ihtimali de canlarını sıkıyordu. Hafta sonları çalışılabileceği düşüncesiyse o kadar tuhaflarına gidiyordu ki, gazetenin günlük bir yayın olduğunu, pazartesi gazetesini de leyleklerin getirmediğini ilk o an fark ediyor gibiydiler. ?Esnek çalışma saatleri?nin doğru tercümesi ?Kendi istediğim çalışma saatleri? idi yani.
Y kuşağının bir diğer özelliği de mütemadi bir erteleme eğilimi içinde olmasıydı. Hayatla, herhangi bir sorumlulukla karşı karşıya gelmemek için aslında ilgi duyulmasa da akademik kariyer yapılıyordu. Askerlik mümkün mertebe öteleniyor, girip çıkılan her işe CV?ye yazılacak bir şıklık, hayata atılacak bir çentik diye bakılıyordu.?
Y Kuşağı için bir not: Tahammül gücünüzün gelişmesinde fayda var, malum Z Kuşağı yolda..
?Doğum tarihime rağmen ben Y Kuşağının özelliklerini bire bir taşımıyorum? diyen bazı çalışma arkadaşlarım için bir not: Hakan Senbir diyor ki: ?Bu kuşak içinden 'bobos' adı verilen bir segmentin de çıktığını görüyoruz. Boboslar radikal değerlerin savunucusu X kuşağı ile 80'lerin girişimci burjuvaları karışımı bir segment.?
Oya Bakır