KALİTE..
Türk Dil Kurumu, "kalite" sözcüğünü; "bir şeyin iyi veya kötü olma özelliği, nitelik" olarak tanımlamakla beraber, bizdeki kullanılışında pozitif bir anlam yüklendiğine işaret eden ikinci açıklamasında; "üstün nitelikli" ifadesini kullanmış. Tanımlarda altı çizili sözcüklerin sübjektif içeriklerini göz önünde bulundurmakla beraber, bir ürünün oluşumunda kullanılan hammadde, üretim teknolojisi, alet vb. faktörleri "objektif" kriter kabul edebiliriz. Ancak, gündelik hayatımızda, ticaret dünyasında kalitenin sübjektif yönü, insanların algıları üzerinde daha baskın rol oynuyor, insanları satın alma hareketine yönelten en önemli psikolojik etken "algı" olduğuna göre, kalitenin sübjektif yönü, en çok üzerinde durulması gereken yönüdür. Sübjektif, soyut, çok değişken algısal ve izafi yönüyle kalite; sürekli iyileştirme süreci içerisinde, ürün veya hizmete ait özelliklerin, türdeş ürün ve hizmet karşısındaki algısının daha güçlü olması durumudur. Bir ürün veya hizmetin, alıcısı zihninde tercih edilebilirliğini sağlayacak en karmaşık, en soyut faktördür. Bu nedenle; kaliteyi ifade edebilmek için, "daha iyi", "en iyi", "mükemmel" benzeri sıfatlar gereksinilir. Kalitenin en gerçekçi, yarı-objektif tanımı neredeyse unutulmaktadır: Kalite, beklentilere uygunluk, beklentileri karşılayabilme seviyesidir. Zaman içerisinde kalitenin yükseldiğinden bahsetmek, beklentilerin yükseldiğinden bahsetmekle eş anlamlıdır. Beklentileri yükselten şey nedir. Gerçekte fiziki ya da psikolojik "reel" ihtiyaçlardır. Problem de bu noktada başlıyor. Beklenti seviyemizi, her zaman "reel" ihtiyaçlarımız mı belirliyor? Tüketimin felsefesi, salt fiziki ihtiyaçların çeşitlenmesini, çoğalmasını değil, mevcut, önceki ihtiyaçlar karşısındaki beklenti düzeyini de yükseltmeye yöneliktir. Sürekli yükselen bir beklenti düzeyi, tüketime dayalı bir ekonomiyi ayakta tutar. Tüketim Ekonomisini benimsemiş ülkelerde insanlar, ihtiyaçlarını bire bir karşılayacak ürün ve hizmeti değil, daha yukarısını "kaliteli" olarak tanımlar, ihtiyacı bire bir karşılayan ürün veya hizmete en fazla "eh" veya "idare eder" demektir. Böyle olunca, ürün ve hizmetler giderek-hangi seviyedeki bir ihtiyaç için olursa olsun-daha komplike bir hale gelir. Rekabet, "daha" sloganı ile ivme kazanır. Her bir "daha" sıfatı (kazandıran faktörün, ürün ve hizmetin maliyetini artırıcı bir karşılığı) bulunmaktadır. Bu ise, "iyi ürün= pahalı ürün" eşitliğini kanıksatmaktadır. Evet, yaygın kullanım anlamıyla ve algısıyla kalite, yüksek maliyettir. Rekabetin kalitede odaklandığı bir global markette, kalitenin fiyatlarla doğru orantılı yükselmesi gerekmektedir. Bu noktada üreticiler, daha çok kaliteyi, daha düşük üretim maliyeti ile elde etmenin teknolojik, metodolojik, stratejik yollarını ararken, tüketici de şunu sormalıdır; "gerçekte ihtiyacım olan, ne kadardır?" Olası özelliklerden sadece gerçek ihtiyacımız olanları seçmemiz halinde, ihtiyaçlarımızı giderme maliyetlerimiz de rantabl olabilecektir. Tüketici, bütçesi ve ihtiyaçları ne olursa olsun "mutlak en iyi" beklentisinde ise "gereksizliğin" maliyetini mikro düzeyde kendisi ödeyecek, makro düzeyde ise üreticiye, dahası ülke sanayisine ödetecektir. Bu, tüketim felsefesinin zaafı değil, tüketim ekonomisi ile gelişme için, uygun altyapı çalışmalarını tamamlayamamış toplumların zaafıdır. Yani seçilen ekonomik yaklaşım modeli ile, bir ülkenin sanayi, ticaret, ulusal zenginlik, teknolojik sermaye, eğitim gibi birçok ana bileşeninin uyumlu olması halinde; kalkınma gerçekleşebilir. Bu nedenle, fizyolojik gereksinimlerin yanına, birçok psikolojik gereksinimi de ekleyerek kitlesel olarak beklenti düzeylerini yukarı çekmek tercihinde olacaksak, sanayimize, teknolojik düzeyimize, insan kaynakları kalitemizi ilgilendiren eğitim olanaklarımıza da yatırım yapmamız gerekir. Aksi taktirde, ekonomisi, teknolojisi bizden daha güçlü uluslu yapılara, beklenti düzeylerini mesnetsiz yükselttiğimiz toplulukların oluşturduğu pazarı, gümüş tepside sunarız. Global ekonominin emrettiği gibi, küçük ve orta ölçekli ağırlığa sahip işletmelerin eksilmelerini izleriz. Tabii ki bizim de çok uluslu-ortaklıklı kuruluşlarımız var. Ama kaç tane? Bizim de know-how kullanan üreticilerimiz var. Ama genel üretim yapımızın belirleyici bir parçası mıdır? Demek istediğimiz, gönlümüz planlı kalkınma modellerinden, biri ile uyumlu, aynı bütünün parçası olabilecek uygulamalar ve hamlelerden yana. Sayıları giderek artan tekil başarılarımızın, çoğula, tüm yapıya sağlıklı yansımasından yana.
Yalnız bırakılmış bir başarı, geleceğe yönelik kendini de geliştirmez, geleceği de. Tüm sevdiklerinizle içtenlikle paylaşabileceğiniz bayram sevinci diliyoruz.
Saygılarımızla,
Dr. Oya BAKIR
Yazı işleri Müdürü