'İzin ver! İzin ver diyorum! Tamam, izin ver lahmacunu kap!'
5 Kasım 2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un, 1 Mayıs 2015 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmesi nedeniyle cümleten “izin ver” mesajları tacizine uğradık. İzin karşılığında akıllı telefon, tatil gibi hediye çekilişlerine katılma hakkı mı istersin, tatlı, lahmacun ikram edelim diyenler mi istersin… Yine yeni bir yasa, yine yeni bir kaos… Yasanın daha yönetmelikleri çıkmadan o kadar fazla sayıda farklı yorumları yapıldı ki, kafalar iyiden iyiye karıştı. Genellikle de “artık kimse kimseye ‘izin veriyor musun-evet, veriyorum’ süreci yaşanmadan elektronik ileti gönderemeyecek” şeklinde algılandı. Konuyla ilgili uzman görüşlerinden biri, yasanın online satış yapan yani e-ticaretle para kazananlarla ilgili olduğu yönünde. Yasada; elektronik ortamda gerçekleştirilen çevrim içi iktisadi ve ticari her türlü faaliyet “e-ticaret”; mesleki veya ticari faaliyet kapsamında kazanç sağlamaya yönelik elektronik ticarete ilişkin her türlü iletişim, “ticari iletişim” olarak tanımlanıyor. Bu açıdan bakıldığında bir şey satmak amaçlı e-iletişimi ilgilendiriyor gibi görülse de, yönetmelik taslağında; “gerçek ya da tüzel kişilerin doğrudan veya dolaylı olarak mal ve hizmetini tanıtmak veya imajını artırmak amacıyla elektronik iletişim araçlarıyla gönderdikleri her türlü ticari iletişimi kapsar” deniyor. Burada “imajını artırmak” ifadesi sıkıntılı görünüyor (Gerçi imajı artırmak şöyle dursun, yerlerde sürükleyen gönderiler yok değil ama hangi bilirkişi bunu nasıl ölçecek değil mi?). Bir de yönetmelik taslağında şu madde var: “Kutlama ve temenni gibi hizmet sağlayıcının imajını artırabilecek iletiler ile onay alma amaçlı gönderilecek iletiler, ticari elektronik ileti kapsamındadır”. Tamam, iyi de Yasa’nın 7/1’inde “Ticari elektronik iletinin içeriği, alıcıdan alınan onaya uygun olmalıdır” diyor. Yani ne için izin almışsan onu göndereceksin. Şunu mu yapacağız: “Sana bayram tebriği göndereyim mi”, gönder derlerse göndereceğiz. Sonra aynı kişiye “peki e-bültenimi göndereyim mi?” diyeceğiz, sonra “kampanya bilgilerimi de göndermemi ister misin?” şeklinde eylemlerimizi sürdürecek ve adamı bus bus bunaltacağız.
Bir an için yasa ve ilgili yönetmeliklerin, doğrudan satışa yönelik olmayan e-iletişimi de ilgilendirdiğini düşünelim; şu maddeye ne diyeceksiniz: “Esnaf ve tacirlere önceden onay alınmaksızın ticari elektronik iletiler gönderilebilir”. Bu nasıl saptanacak? Ayrıca müşterisi/üyesi/abonesi olduğunuz bir kurumun gönderdiği izin talebi e-postasını görmediniz, yanıtlamadınız diyelim size göndermesi –aslında- şart olan iletileri göndermeyecek mi? Üyesi olduğum spor salonu sms gönderip linki tıkla da izin ver diyor (tüm üyelerinin akıllı telefon kullanma mecburiyeti var sanki). Tıklamadım, göndermedim; haydi bana çalışma saatlerindeki veya özel programlarındaki değişiklikleri göndermesin de görelim nasıl hır çıkıyor. Bankalar “sen izin ver, bak biz neler vereceğiz” yarışına girdi. Çalıştığım banka, bilmem gereken olanak, yenilik, kampanya, değişiklik gibi mesajlarını göndermesin isterse… Kişinin kendi rızası ile bilumum iletişim bilgilerini ve dahi TC kimlik numarasını vererek üyelik yaptığı kuruluşlardan da “izin ver” mesajları yağdı. Sana izinin kralını vermişiz, daha ne?
Türkiye’deki firmaların % 99.8’i KOBİ. Bunların % 42’si KOBİ’cik, yani 50 kişiden az personeli bulunan küçük işletme. Veri tabanlarını “el terazi göz kantar” metoduyla excell’de biriktiriyor. Ama müşterisi ile potansiyel müşterisini ayrı datalar halinde tutmuyor. Veya –bir şekilde- web sitesine, e-bültenine “hür iradesiyle” abone olmuş kişinin verisi, aynı veri tabanında yer alıyor. Dolayısıyla listesinin içinde izin alması gereken de de, gerekmeyen de bir arada duruyor. Kim, nasıl çıkacak bu işin içinden? (Bir işletme iki kişiden oluşmuş olsa bile tavsiyemiz birinin IT uzmanı olmasıdır).
Gelelim “izin istiyoruz” gönderilerinin uyanık versiyonlarına… “Şimdi izin ver desem vermeyecek, iyisi mi bana ‘izin vermiyorum’ konulu e-posta, sms göndermezsen seni izin veriyor kabul edeceğim” yazan e-ileti göndereyim, izin aldım mı, aldım olsun” fikriyatı için şunu söyleyelim ki yasanın nadir çok açık noktalarından biri burada… Cevaplanmayan mesajları “izin aldım” kabulü duygusaldır, yasal değildir (Bkz.Taslak yönetmeliğin Madde 7, 1/b’sine: Elektronik iletişim araçlarıyla alınacak yazılı veya sözlü onayda, alıcının olumlu bir irade beyanının alınmış olması zorunludur. Alıcının sessiz kalması durumunda onay isteği zımni olarak reddedilmiş sayılır) Bir de onay metni içerisinde olumlu irade beyanını gösteren ibare, önceden işaretlenmiş bir şekilde yer alamaz. Bitmedi: Bir taşla bir kuş sürüsü onay alınamaz. Biz ve iştiraklerimiz, çözüm ortaklarımız, grup şirketlerimiz gibi ifadeler kullanılamaz. Net isimler olacak ve her biri için ayrı onay istenecek. Tabii nasıl denetlenecek, nasıl şikayet takibi yapılacak konusu da “bu yasal düzenleme, çok da düzenlenebilmiş değil” düşüncesini kuvvetlendiren bir başka detay.
Son söz olarak söylemek istediğim şey şudur: Herhangi bir yasal düzenleme gereğinin “felsefesi” kavranmalıdır. Söz konusu düzenlemenin hangi ihtiyaca cevap vermesi isteniyor? Bu yasanın geneli e-ticaret esaslarını düzenlemek içindir, ama bu e-posta, sms kısmı “taciz”i önlemek için. Taciz, daha ziyade “istemiyorum” denen şeyde ısrar edilmesi ile oluyor. Yani karmaşık ifadeler, muğlak kapsamlara gerek yok. Herkes istediğini göndersin, “istemiyorum” dendiğinde asla göndermesin, olsun bitsin…
Oya Bakır
oyabakir@dogayayin.com