'İletişim: Güvene Giden Sürdürülebilir Yol'
2728 Haziran 2005 tarihlerinde, iki gün boyunca, "güven"i, "kurumsal ve sosyal sorumluluk" kavramlarını, "itibar"ı konuştuk. Dünyanın dört bir yanından, Pakistan'dan Belçika'sına, Kore'sinden ABD'sine kadar pek çok ülkeden gelen iletişimci, iki gün boyunca 15 oturum gerçekleştirdi ve şuna vardı: "Güven; reklamla oluşmaz. Çok uzun bir süreç içinde, iletişim sonucu değil, eylemler sonucu oluşur." Yani ne söylersen söyle, nasıl söylersen söyle boş, "Kişinin iştir ayinesi lafa bakılmaz".
Şimdi "yaznık, bunun için iki gününüzü mü harcadınız" diyebilirsiniz, ama demeyin. Zira emin olduk ki, başarıya götüren esas hamleleri, eylemleri sizler yapacaksınız, gerçeği siz ortaya koyacaksınız. İletişimciler gerçeğin başkaları tarafından nasıl algılandığını ölçüp, algıyı yönetmeye çalışacaklar. Ama sizin gerçek kıldıklarınızı değiştiremeden... Tabii gerçeklerinizin nasıl algılandığı ve nasıl algılanması gerektiği konusunda tüm detayları gözden geçirip, sağlıklı bir iletişim yapısı dizayn etmenin pek de önemli olmadığım söylemiyorum. Sadece iletişimcilerin şapkadan tavşan çıkaramadıklarını itiraf ettiklerini aktarıyorum sizlere. Dünyanın pek çok yerinde, pek çok kuruluş "güven"i sorgulayan araştırmalar yapıyor.
En çok güven kaybeden gruplar; büyük şirketler, onu politikacılar izliyor. Doktorlara, polislere, memurlara, bilim adamlarına karşı güven azalması olmadığı görülüyor. Bilim adamlarının da mensup oldukları kurumlara göre güven katsayısı oldukça değişiyor. Örneğin üniversitedeki bilim adamları, güven puanları sıralamasında en üst sırada. İkinci sırada STO'ler var. Hükümet içindekilerden sonra en alt sırada ise sanayide görev yapan bilim adamları bulunuyor. Sıralamalar, ülkelerden ülkelere göre de farklılık gösterebiliyor. Avrupa'da en çok güven eksikliği hükümetlerde yaşanıyor. İngiltere'de BBC, İşçi Partisinden daha güvenilir bulunuyor.
Bazı ülkelerde ise güven azalmasının en yüksek yaşandığı grup medya. Guardian ve Observer'da beş yıl önce günde 6 kez "güven" kelimesi geçiyor, güvenden bahsediliyordu, şimdi ise 17. Şirketlerden gelen bilgiler, güven listesinin en fakiri. Financial Times'ın 2003 yılında gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, insanlar üst düzey şirket yöneticilerinin doğruyu söylemiyor olduklarına inanıyorlar. Oran; % 80. Güven puanı yüksek olan kuruluşlar; yüksek kalitede üretim, itibar yönetimi, işletme performansı, güçlü yönetici ekip, görselişitsel strateji, yenilikçi liderler, güçlü finans yapısı, çevresel sorumluluk kriterlerine sahipler. Güven, itibarı getiriyor. Güven sarsıldığında itibar öldürücü darbe alıyor.
Sokrates, itibar ateş gibidir demiş, bir kez yanınca söndürmeden sürdürebilirsin ama söndürsen hemen akabinde yakamazsın. Peki iletişim guruları ne tavsiye ediyor: Dürüst olun. Dürüstseniz, ayakta kalırsınız. Karşınızdakini dinleyin diyorlar bir de, "dialog, değişimi başlatır". Avrupa Komisyonu sözcüsü Beate Gminder, AB'nin bu alandaki eksikliğine dikkat çekti ve " AB güven bunalımı içinde. AB daima siyasi elitin bir projesi olarak görüldü. 50 yıllık sürede AB ülkeleri birbirine yaklaştı. Ortak kodlar geliştirildi. Avrupa komisyonu insanları dinlemekte başarılı olamadı. Dinlemeyi öğrenmeli. Daha iyi açıklamak, anlatmak, her bir fikrin somut yararlarını izah etmek zorunda.
4 yıl önce AB'yi kuran sözleşmeyi AB Anayasasına çevirmeye kalkıştık. Fransa ve Hollanda "Hayır" dedi. Hollanda, egemenliğini kaybetmekten korkuyor. Euro ile gelen hayat pahalılığından da muzdaripler ve dahası bilgi eksikliği söz konusu. Üye ülkelerde daha aktif olmak istiyoruz. Daha yerel olacağız. Demokrasi, dialog demek. Anayasa oylamaları öncesinde bir B planımız yoktu. Ama şimdi "D" planına ihtiyacımız var: dialog. AB halklar arasında köprüler kurmalı. Her bir krizle insanların güven duygusu biraz daha sarsılıyor." Bir de kurumların sorumluluk anlayışı konusundaki formüller vardı sizlerle paylaşmak istediğim ve gelecek sayıya bırakmak zorunda kaldığım... En iyi dileklerimle...
Dr. Oya BAKIR
oyabakir@dogayayin.com
Şimdi "yaznık, bunun için iki gününüzü mü harcadınız" diyebilirsiniz, ama demeyin. Zira emin olduk ki, başarıya götüren esas hamleleri, eylemleri sizler yapacaksınız, gerçeği siz ortaya koyacaksınız. İletişimciler gerçeğin başkaları tarafından nasıl algılandığını ölçüp, algıyı yönetmeye çalışacaklar. Ama sizin gerçek kıldıklarınızı değiştiremeden... Tabii gerçeklerinizin nasıl algılandığı ve nasıl algılanması gerektiği konusunda tüm detayları gözden geçirip, sağlıklı bir iletişim yapısı dizayn etmenin pek de önemli olmadığım söylemiyorum. Sadece iletişimcilerin şapkadan tavşan çıkaramadıklarını itiraf ettiklerini aktarıyorum sizlere. Dünyanın pek çok yerinde, pek çok kuruluş "güven"i sorgulayan araştırmalar yapıyor.
En çok güven kaybeden gruplar; büyük şirketler, onu politikacılar izliyor. Doktorlara, polislere, memurlara, bilim adamlarına karşı güven azalması olmadığı görülüyor. Bilim adamlarının da mensup oldukları kurumlara göre güven katsayısı oldukça değişiyor. Örneğin üniversitedeki bilim adamları, güven puanları sıralamasında en üst sırada. İkinci sırada STO'ler var. Hükümet içindekilerden sonra en alt sırada ise sanayide görev yapan bilim adamları bulunuyor. Sıralamalar, ülkelerden ülkelere göre de farklılık gösterebiliyor. Avrupa'da en çok güven eksikliği hükümetlerde yaşanıyor. İngiltere'de BBC, İşçi Partisinden daha güvenilir bulunuyor.
Bazı ülkelerde ise güven azalmasının en yüksek yaşandığı grup medya. Guardian ve Observer'da beş yıl önce günde 6 kez "güven" kelimesi geçiyor, güvenden bahsediliyordu, şimdi ise 17. Şirketlerden gelen bilgiler, güven listesinin en fakiri. Financial Times'ın 2003 yılında gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, insanlar üst düzey şirket yöneticilerinin doğruyu söylemiyor olduklarına inanıyorlar. Oran; % 80. Güven puanı yüksek olan kuruluşlar; yüksek kalitede üretim, itibar yönetimi, işletme performansı, güçlü yönetici ekip, görselişitsel strateji, yenilikçi liderler, güçlü finans yapısı, çevresel sorumluluk kriterlerine sahipler. Güven, itibarı getiriyor. Güven sarsıldığında itibar öldürücü darbe alıyor.
Sokrates, itibar ateş gibidir demiş, bir kez yanınca söndürmeden sürdürebilirsin ama söndürsen hemen akabinde yakamazsın. Peki iletişim guruları ne tavsiye ediyor: Dürüst olun. Dürüstseniz, ayakta kalırsınız. Karşınızdakini dinleyin diyorlar bir de, "dialog, değişimi başlatır". Avrupa Komisyonu sözcüsü Beate Gminder, AB'nin bu alandaki eksikliğine dikkat çekti ve " AB güven bunalımı içinde. AB daima siyasi elitin bir projesi olarak görüldü. 50 yıllık sürede AB ülkeleri birbirine yaklaştı. Ortak kodlar geliştirildi. Avrupa komisyonu insanları dinlemekte başarılı olamadı. Dinlemeyi öğrenmeli. Daha iyi açıklamak, anlatmak, her bir fikrin somut yararlarını izah etmek zorunda.
4 yıl önce AB'yi kuran sözleşmeyi AB Anayasasına çevirmeye kalkıştık. Fransa ve Hollanda "Hayır" dedi. Hollanda, egemenliğini kaybetmekten korkuyor. Euro ile gelen hayat pahalılığından da muzdaripler ve dahası bilgi eksikliği söz konusu. Üye ülkelerde daha aktif olmak istiyoruz. Daha yerel olacağız. Demokrasi, dialog demek. Anayasa oylamaları öncesinde bir B planımız yoktu. Ama şimdi "D" planına ihtiyacımız var: dialog. AB halklar arasında köprüler kurmalı. Her bir krizle insanların güven duygusu biraz daha sarsılıyor." Bir de kurumların sorumluluk anlayışı konusundaki formüller vardı sizlerle paylaşmak istediğim ve gelecek sayıya bırakmak zorunda kaldığım... En iyi dileklerimle...
Dr. Oya BAKIR
oyabakir@dogayayin.com