GERÇEKÇİ DÜŞÜN, İMKANSIZI İŞTE...
Bu kanıyı pekiştiren, iç ve dış basında gerçeğe dönüşmüş mucizelerle ilgili öyküler yayınlanır hep. Derken imkanlı olanla imkansız olan arasındaki fark duyumsanmaz olur. Zaten olanakların tespiti, durum değerlendirmesi, dahası analitik düşünme; ilk ve orta eğitimizden itibaren sosyal bilimlere; sosyolojiye, felsefeye,mantığa yıllardır veremediğimiz önemin de bir sonucu olarak pek rağbet görmemekte. Tüketim çağının doğası gereği, her şey büyük bir süratle tüketilmekte. Sürat; adeta çağın sloganı oldu. Öyle ki, her istediğimizi en kısa sürede istiyoruz. Fastfood sadece "hamburger orijinli bir beslenme şekli"ni değil, yaşamın bizatihi kendisini ifade etmeye başladı. Hızlandırılmış okuma kursları ürünü "okur" olmak istiyoruz. Hızlandırılmış dil kurslarına "takılıp" -en iyi ihtimalle-100 kelime ile yabancı dilden "evrensel chat" yapmak istiyoruz. Gelişmek istiyoruz. Gelişimin bir süreç olduğunu kabul ediyoruz da, bu süreçte merdiven sevmiyoruz, asansör tutkusu içindeyiz. Hatta biraz daha öteye gidip, Uzay Yolu dizisindeki ışınlanma yöntemini düşlüyoruz. "Yerel" olanı tahlil edemeden "evrensel'e sahip olma hırsı içerisinde debeleniyoruz. Tabii, "globalizmin gereği böyle düşünmemiz lazım" diye düşünülebilir. Ama globalizmin doğum yerinde bile globalizmin nimetleri ile külfetleri tartışması çoktan başladı. Tüm örgütlenmelerine "Evrensel düşün, evrensel davran" mesajı veren çok uluslu şirketler, giderek sertleşen rekabet koşulları ile nihai amaç olan "satış"ın gerçekleşebilmesi için önce "evrensel düşün, yerel davran" mesajını, sonra da "yerel düşün, yerel davran" mesajını verebilmekte. Buna iyi bir örnek Coca-Cola'dır. Coca-Cola, bir zamanlar tüm reklamlarında aynı reklam filmini, sözleri ülke dillerine göre değişiklik gösterse de aynı reklam cingıllarını kullanmaktaydı. Önce ulusal özgünlükleri içerecek farklılıklardaki reklamlara kapılarını aralarken, bugün alt-bölgelere göre tipik renkleri, kültürel dokuyu yakalamaya çalışan mesajlar, müziklerle yaklaşıyor. (Katıldığım bir forumda, bir salon dolusu iletişimcinin Coca-Cola'nın Karadeniz yerel radyolarında, Güneydoğu yerel radyolarında yayınlanan reklamlarını dinlerken nasıl şaşırdığını ve sonra da gülümsediklerini anımsıyorum.) Bu gün çokuluslu şirketler bile yerel'i yakalamaya çalışırken, unutmamız gerekir ki bizim "yererimizi en iyi biz bilmeliyiz. Buna "küçük amaç" deyip, "büyük işler"in adamı olmaya soyunmadan önce "yererimizin özelliklerini, koşullarını en iyi şekilde değerlendirebilmeyi bilmeliyiz. Oturulan bölge (habitat) kavramı geniş tutuldukça, sınanamaz hale gelmektedir. Oturulan bölgenin bir optimal dengesi vardır, istikrarı vardır. Sağlam bir temel için önceleri bu istikrara gerek vardır, istikrar, üst noktayı getirecektir. Daha ilerisi için bu bölgenin dışına çıkılması gerekecektir. Toplumsal örgütlenmenin yapısı ve dinamiklerini sağlıklı tahlil etmek, bu gelişme sürecinin pozitif faktörü olacaktır. Bu noktada göz önünde bulundurulması gereken bir husus da; toplumsal örgütlenmenin en önemli belirleyicilerinden birinin; kaynakların kullanma biçimini belirleyen teknolojiler olduğudur. Bu teknolojilerin gelişmesi ile toplumsal değişim paralellik göstermektedir. Bir toplumun kültürü ile teknolojisi çift yönlü etkileşim içindedir. Bu anlamda teknolojiye yapılan yatırım, sadece maliyet koşulları ve buna bağlı olarak satış koşulları üzerinde etkili olmakla kalmayacak, uzun vadede de toplumsal alışkanlıkları değiştirecek, pazarı büyütebilecektir. Ama tüm sağlıklı gelişimlerin doğal yollarla tamamlanması gereken bir tekamül süreci vardır. Nasıl ki herkesin tercih ettiği, neredeyse elma büyüklüğündeki hormonlu tatsız çilekler değil, cazibesi önce kokusuyla başlayan küçük ama lezzetli çileklerdir; kanımca, yaşamda da istenen tüm neticeler için gereken tüm süre ve süreçler sabırla tamamlanmalıdır. Tabii ki tevekkül içinde gelecek için geç kalmayalım. Ama bilgi, deneyim, sağduyu ve yeterli çaba ile bütünleşmemiş bir hırs yüzünden geleceği ipotek altına da almayalım. Gelecek günlerin, tüm okurlarımıza sağlık ve mutluluk getirmesini diliyoruz.
Saygılarımızla, Dr. Oya BAKIR
Yazı işleri Müdürü