Felaketler Kaderimiz Değil

Ocak ayında yaşanan Kartalkaya otel yangını felaketi, sadece Türkiye’nin “En ölümcül yangını” listesinin en başına yerleşmedi, tarihin en büyük otel yangını faciaları listesinde de 6. sıraya oturdu. Ancak ilk 5 yangının 1946-1980 tarih aralığında olduğunu hesaba katarsak, 2025 yılında yaşanan, yaşanabilen böylesi bir facianın bu listeye girmesi, bir utanç vesilesi. Zira yangın mühendisliği, yangınla mücadele teknolojileri konusunda ülkemiz, dünyanın gerisinde değil. Un-yağ-şeker hepsi var, neden helvayı yapamıyoruz?
Çünkü yönetmelikler var, kurallar zaten belli, ama denetim mekanizmasında sorun var. Aynı şey, 6 Şubat 2023 depremleri felaketi için de geçerli. Sismik mühendislikte de aslında uzmanlık sahibiyiz. Deprem konusunda uzman mühendislere sahibiz. Ne yapılması tanımlı, bilmiyor değiliz. Kentsel Dönüşümle Depreme Dayanıklı Kentler dedik, ama “rant elde etmek” yine insanın can güvenliğinden daha önemli görüldü. Hal böyle iken ülkemizde dünya ile yarışabilecek mühendislerimiz varken ne yazık ki felaketlerin adresi olabiliyoruz.
Sivil Toplum Kuruluşlarımızın nasıl özverili bir tutku içinde katkı sağlamaya çalıştıklarını görüyoruz. Sağlam bir yasal mevzuat için olması gerekeni tartışıyor, raporluyor, yasal mercilere sunuyorlar. Ama tüm çabaları, kabul görebildiği kadar faydaya dönüşebiliyor.
Deprem ve yangın, kol kola giden iki felaket. Eğer ahlaksızlık, açgözlülük, rant tutkusundan vazgeçebilirsek Türkiye’deki mühendislik altyapısı, afetleri önlemeye yeter.
Ocak ayındaki Kartalkaya otel yangınında, hangi önlemlerin alınmadığına dair uzunca bir liste olduğu görüldü. Alınmamış bulunan önlemlere “ihmal” deyip geçmek, “kötü niyetle yapılmamış!” olduğuna inanmak, orada yaşamını yitirenlere ve yakınlarına yapılabilecek en büyük haksızlık olur. Neticede o otele bilinemeyen bir nedenle yörüngesinden çıkan bir gök cismi düşmedi. Yani “öngörülemez” hiçbir şey yoktu. Neredeyse tamamı fay hatları üzerinde bulunan ülkemizde, binlerce kişiye mezar olacak yapıların, yüzlerce kişiye kapılarını açarak ev sahipliği yapan tesislerin tüm denetim süreçlerinde “olur onayı” verenler için, “iyi niyetli, fakat ihmalkâr” diyemeyiz.
“Bana verilen mühendislik unvanına daima layık olmaya, onun bana sağladığı yetki ve yüklediği sorumluluğu bilerek, hangi şartlar altında olursa olsun onları ancak iyiye kullanmaya, yurduma ve insanlığa yararlı olmaya, kendimi ve mesleğimi maddi ve manevi alanlarda yükseltmeye çalışacağıma namusum üzerine yemin ederim…”
Felaketlerin kaderimiz olmaması için; mühendislerin mezun olurken ettikleri bu yemine ömürleri boyunca sadık kalmalarından başka bir şeye ihtiyacımız yok.
TERMODİNAMİK