Header Reklam
Header Reklam

Dünyanın ve Türkiye’nin En Sıcak Üçüncü Yaz Mevsimini Geride Bırakmaya Çalışırken…

16 Eylül 2025 Dergi: Eylül-2025
Dünyanın ve Türkiye’nin En Sıcak Üçüncü Yaz Mevsimini Geride Bırakmaya Çalışırken…

İklim uzmanlarına ve uydu verilerine göre, Haziran-Ağustos 2025 dönemindeki küresel sıcaklıklar, 2025 Yazı’nı kayıtlara geçen en sıcak üçüncü yaz haline getirdi, Türkiye'de benzeri görülmemiş bir yerel sıcaklık yaşandı ve sıcaklıklar ilk kez 50 santigrat dereceyi aştı. Türkiye’de 36 gün, tarihin en sıcak günleri olarak kayıtlara geçti.

İngiltere’de Meteoroloji Ofisi, 2025 yazının rekor sıcaklıklara ulaştığını ve tekrarlanma olasılığının 70 kat arttığını söylüyor. Veriler, 2018'de kaydedilen bir önceki en yüksek seviyeyi geride bırakıyor ve 1976'nın meşhur sıcak yazını altıncı sıraya geriletiyor. 

Bazı bilimsel araştırmalar, insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının olmadığı "doğal" bir iklimde, 2025 gibi bir yazın yaklaşık 340 yılda bir gerçekleşeceğini gösteriyor. Ancak mevcut iklimimizde, beş yılda bir gerçekleşebileceği tahmin ediliyor. İnsan faaliyetlerinden kaynaklanan küresel ısınmayla bu olayın gerçekleşme olasılığının yaklaşık 70 kat daha fazla olabileceği düşünülüyor. Bazı yazarlar, 2025 Yazı’nın ömrümüzün geri kalanının en serin yaz mevsimi olabileceğini dile getirdi.

Japonya ve Güney Kore de tarihin en sıcak yazlarını kaydetti. Rekor sıcaklıklar, bilim insanlarının iklim değişikliğinin daha sık aşırı hava olaylarına neden olduğu yönündeki uyarılarının ardından geldi. Japonya Meteoroloji Ajansı (JMA) yaptığı açıklamada, Japonya'nın bu yaz ortalama sıcaklığının 1991'den 2020'ye kadar olan 30 yıllık ortalamanın 2,36 santigrat derece üzerinde olduğunu söyledi.

Tabi ki “Dünya Düzdür”cülerin yanı sıra “İklim krizi yoktur”cular da var. İklim Analisti Erika Spanger “Bu şeyin ‘iklim değişikliğinden kaynaklandığını’ kanıtlamak için daha fazla zaman ve enerji harcamak yerine, inkârcıların zamanlarını ve enerjilerini bunun olmadığını kanıtlamaya harcamalarına izin verelim” diyor.

Buna karşın dünyanın önemli toplumsal örgütleri, bilimciler bu alandaki farkındalığı artırmak ve iklimsel bozulmayı önlemek için çetin bir mücadele veriyor. Bu açıdan 16 Eylül Uluslararası Ozon Tabakasını Koruma Günü gibi küresel etkinliklerin düzenlenebileceği, güçlü mesajlar verilen bir odaklanma zamanı belirleniyor. Bu yıl Uluslararası Ozon Tabakasını Koruma Günü’nün teması; “Bilimden Küresel Eyleme” olarak belirlendi. Bundan kırk yıl önce, ülkeler Viyana Ozon Tabakasını Koruma Sözleşmesi kapsamında bir araya geldi, zarar görmüş ozon tabakasından sızan zararlı UV radyasyonundan insanları ve gezegeni korumak için uygun önlemleri almaya karar verdiler, Montreal Protokolü’nü kabul ettiler. Soğutma, aerosol spreyler ve köpük üretiminde kullanılan insan yapımı kimyasallar olan kloroflorokarbonlar aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmaya başlandı ve ozon tabakası iyileşme yoluna girdi. 1994 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Eylül'ü Ozon Tabakasını Koruma Uluslararası Günü ilan ederek, 1987 yılında Ozon Tabakasını İncelten Maddelerle İlgili Montreal Protokolü'nün imzalandığı tarihi anmış oldu.

Eylül ayında, sektörümüzü ilgilendiren farkındalık günlerinden sadece Uluslararası Ozon Tabakasını Koruma Günü yok. 7 Eylül’de de Uluslararası Mavi Gökyüzü için Temiz Hava Günü de var. Birleşmiş Milletler’in sitesinde konuya ilişkin “Hava için Yarış. Her Nefes Önemli” başlığı altında şu bilgiler yer alıyor: “Hava kirliliği, çağımızın en büyük çevresel sağlık riskidir. Aynı zamanda iklim değişikliği sürecini şiddetlendirir, ekonomik kayıplara neden olur ve tarımsal verimliliği azaltır. Sınır tanımaz; herkesin atmosferimizi koruma ve herkes için sağlıklı hava sağlama sorumluluğu vardır… Mavi gökyüzü için bu Uluslararası Temiz Hava Günü'nde, hükümetlerden ve şirketlerden sivil topluma ve bireylere kadar herkesi çözüm yarışına katılmaya çağırıyoruz. Temiz Hava için Yarışıyoruz. Hava kirliliğiyle proaktif bir şekilde mücadele ederek, dönüştürücü bir değişim sağlayabilir ve herkes için sağlıklı hava sağlayabiliriz.”

Avrupa Birliği ile ortak finanse edilen Türkiye Sürdürülebilir Binalar Ağı’nın Eylül ayındaki “Enerjide Pasif, Konforda Aktif Binalar: Pasif Ev Binaları Zamanı Yaklaştı” başlıklı web seminerinde “Pasif Ev” inşasının amortisman süresinin 3.3 yıl olduğunun, hatta hızlı artan enerji fiyatlarıyla bu sürenin 2 yılın bile altına inebildiğinin altı çiziliyor. 

Özetle, yaşamın sürdürülebilirliği için yapılabilecek pek çok şey varken, bu yolda gönüllü olmamak, maddi hırslarla bile açıklanamaz. Çünkü dünyamız feda edildiğinde uzayda bir hayat olabileceğinden hâlâ emin değiliz, olsa bile maddi servetimiz orada ne kadar geçerli olabilir?

TERMODİNAMİK