Yamuk bakmak ya da yeni çağda şifre çözücülük
İletişim bir kod dizgesidir. Üstelik sadece niyeti en iyi taşıyacak sözcükleri seçerek oluşturulan bir kod değil, bazen niyeti en iyi gizlemek üzere seçilmiş sözcüklerden oluşan bir kod dizgesidir iletişim. Niyeti gizlemek, mutlaka bir kötü niyetin varlığı anlamına gelmez. Bazen kırıcı olmamak, toplumsal kabulleri ihlal etmemek gibi nedenler de niyetin bütün çıplaklığı ile ortaya konmamasına sevk edebilir. Sadece ifadeler değil, davranışlar da kodlanır. Yani hayatımız boyunca kod çözeriz, bunu da olabildiğince sağlıklı yapabilmek isteriz. Pek çok açıdan başarı buna bağlıdır.
Donald Davidson, başarılı iletişimin koşulunu “iyi niyet” ilkesine dayandırır.
Anlam, sabit bir katsayı gibi değildir, değişkendir. Toplumlara, zamana, koşullara göre başka düzlemlere kayabilir. Bakış açısı farkı ile benzer şeylerin benzemez sonuçları olabilir. Lacan ne demiş; “Bana hiçbir zaman, benim seni gördüğüm noktadan bakamazsın”.
Tarih, her zaman geriye doğru yeniden yazılmaz mı? Her yeni bulgu, her yeni yorum, geçmişin yeniden değerlendirilmesi sürecini başlatır ve öncekinden farklı sonuçları getirebilir.
Her olumsuzun içinde mutlaka bir olumlu vardır. Bir olumsuzun “olumsuz yanını” görmek çok kolaydır, sıradan bir “düz bakış”, bunun için yeterlidir. Ama sağlıklı kararlar almak istiyorsak, sağlıklı sosyal ilişkiler ve başarı istiyorsak olumsuzun içindeki olumluyu görebilmek, iyi bir “decoder” olmak gerekiyor. Bunun için, bazen düz değil, “yamuk bakmak” yardımcı olabilir.
Slavoj Zizek’in “Yamuk Bakmak” (Looking Awry) kitabında nasıl yamuk bakılabileceğinin ipuçları var. Yamuk bakmak, sanatta da karşımıza çıkar. Anamophosis; görme duyusuyla doğrudan algılanamayan, belirli bir biçime sahip değilmiş gibi görünen şeylerin farklı bir bakış açısından algılanabilir olması anlamına gelir. Anamorfotik cisimler, ancak "yamuk bakarak" algılanabilir. Lacan'a göre ancak belirli bir konumdan ve belirli bir açıdan bakıldığında görünebilir "gibi olan" anamorfotik nesneye en iyi örnek, Holbein'ın "Sefirler" tablosudur. Bu tabloda iki sefirin önünde, yerde duran ve anlamsız bir döşeme deseniymiş gibi görünen şey, tabloya yandan ve hafifçe başınızı yana eğerek, "yamuk" baktığınızda, bir kafatası olarak algılanır.
Zizek, olguları olduğundan hafif göstermenin veya gereğinden fazla önem atfedilmiş detayların anlamı nasıl gölgeleyebileceğine dikkat çeker. Örneğin ekolojik kriz ile ilgili yayılan enformasyonun türü, tonu, dozu sonucu; insanlar ekolojik krizi kendi varlıkları ile ilgili değil, daha çok birkaç kuş, böcek türü, foklar ve kutup ayılarıyla ilgili olarak algılıyor. İnsanların ulaşmak istediği hedefleri var. “Bir hedef, bir kere ulaşıldıktan sonra her zaman yeni baştan geri kaçar. Hedefe bir kere ulaşınca, eylemin asıl amacının; yolun kendisi olduğu anlaşılır.” Düz bir bakış açısı ile insan hayatında ölümden çarpıcı bir şey yoktur. Yamuk bakarak yakalanabilecek hazları ıskalamayın diyen Zizek şans konusunda da uyarıyor: “Şansın peşinde fazla ateşli koşma, zira onu sollayabilirsin, o zaman da şans ardında kalır.”
Bugünlerde gösterimde olan şahane film “Kelebeğin Rüyası”, Taoist filozof Zhuang Zi’nin hikayesinden alıyor adını. Zhuang Zi, rüyasında kendini bir kelebek olarak görür. Uyandığında ise kelebek olduğunu düşünde gören Zhuang mı, yoksa Zhuang olduğunu düşünde gören bir kelebek mi olduğuna karar veremez. Lacan’ın da sıkça alıntıladığı bu hikaye, gerçeğe hangi açıdan baktığımızı sorgulatır. Evet, bakış açımıza göre gerçek de başkalaşabilir. Ama kafasını karıştırmak istemeyenler için durum şöyle özetlenebilir: Gerçek, bizi bekleyen gelecektir. Ötesi yorum…