Header Reklam

Yeni bir yıla başlarken…

20 Ocak 2021 Dergi: Ocak-2021
Yeni bir yıla başlarken…

İngiliz edebiyatçı Samuel Taylor Coleridge’in muhteşem eseri “The Rime of the Ancient Mariner”de (Türkçeye “Yaşlı Denizci” olarak çevrildi) geçer şu dize: 

“Water, water, everywhere, Nor any drop to drink” 
(Su su her yerde su ama içmek için bir damla yok…)

Yaşadığımız dönemin en kısa özeti… Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde su politikamızı gözden geçirmez, gereken tedbirleri almaz ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmezsek başımıza gelecek olan tam da bu. Neredeyse her gün “barajlardaki doluluk oranı” ana haber bültenlerinde zikrediliyor ve rakamlar ürkütücü şekilde aşağı doğru seyrediyor. Ülkemize Ocak ayının ortalarında düşen az miktardaki kar ve yağmur, günü kurtarmamızı sağlıyor elbette ama geleceği kurtarmaya ne yazık ki yetmiyor. 

Alınan tedbirler yok mu? Var elbette: Mesela Tarım ve Orman Bakanlığı, yurt genelinde 100 yeraltı barajı inşa ediyor. Şimdiye kadar 16’sı tamamlanan yeraltı barajı ve suni besleme tesislerinin 100’ü de tamamlandığında yıllık 40 milyon metreküp su depolanabilecek. Böylece yağışla gelen su boşa akmayacak, yeraltı barajlarında toplanacak, içme ve sulama suyu ihtiyacını gidermek üzere kullanılacak. Bu projenin maliyeti yüksek doğal olarak ama karşı karşıya olduğumuz su krizi düşünüldüğünde bu maliyeti ödemekten başka çaremiz ne yazık ki yok. Altının önemle çizilmesi gereken nokta ise şu: Geliştirilen projenin “yağışla gelen” suları depolayabiliyor olduğu gerçeği… Yani projenin işe yarayabilmesi için yağışa ihtiyaç var.

Yağış getirebilecek en büyük faktör; ağaçlar, ormanlar… Verilere bir göz atalım: 2020 yılının Ekim ayı itibarıyla 2 bin 957 yangında toplam 16 bin 441 hektar ormanlık alan zarar gördü. Yani bu anlamda korkunç bir tablo ile karşı karşıyayız. Doğa ne kadar hasar alıyorsa insan da doğanın bir parçası olarak aynı oranda etkileniyor. Aralık-Ocak aylarında Karadeniz bölgemizde bile gece sıcaklık değerlerinin 28 dereceleri bulduğu gerçeğine baktığımızda durumun vahameti daha iyi anlaşılıyor.

İklim krizinin önlenmesindeki en önemli faktörlerden bir diğeri ise karbon emisyon değerlerinin düşürülmesi. Bilim insanları, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinden korunmak için sıcaklık artışının 1,5°C sınırında tutulması gerektiğini belirtiyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) hazırladığı rapora göre sera gazı emisyonlarımızı bir an önce azaltmazsak, 2100 yılına kadar küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında yaklaşık 3°C’lik artış olacak. Bu durumda: Biyolojik çeşitlilik yok olacak, suya ve gıdaya erişimde büyük sıkıntılar yaşanacak ve buna bağlı salgın hastalık ve ölümlerde artış olacak, hava olaylarındaki aşırılıklar nedeniyle afetler ve dolayısıyla can ve mal kayıpları artacak, kuraklık nedeniyle tarımsal üretim yapılamaz hale gelecek; su ve gıda kıtlığı yayılacak ve artış gösterecek, dünyadaki 49 milyon insanın yaşam alanları deniz seviyesi artışından etkilenerek sular altında kalacak, günümüzde 500 milyon insanın yiyecek, koruma ve gelir ihtiyacını karşılayan mercan resiflerinin tamamı yok olacak. Peki bu durumda Türkiye’de neler olacak? Rapora göre; 2100 yılına kadar küresel ısınmaya bağlı olarak deniz seviyesi 74 cm artacak. İstanbul ve İzmir’de 50 cm yükselmesi durumunda 252.000 kişi taşkınlara maruz kalacak. Kıyı ekosistemlerinde bozulma, toprağın-suyun tuzlanması ve doğal drenaj kaybı görülecek, deniz canlıları %17 azalacak, sıcaklık ve asitlenmenin artmasıyla, oksijen miktarı ve gıda arzı azalacak, Kuzey Ege Denizi’ndeki balık miktarı %18 oranında eksilecek. Yani durum sandığımızdan çok daha ciddi. İklim kriziyle mücadelede başarıya ulaşılamaması halinde Türkiye’de yüzde 50’lere ulaşacak milli gelir kaybı yaşanabilir diyor rapor. 

Emisyon değerlerinin hızla düşürülebilmesi için yenilenebilir kaynakların kullanımı çok önemli. Türkiye’nin elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payı bugün için yaklaşık yüzde 30’larda ve 2030’a kadar bu oranın yüzde 50’ye yükseltmesinin maliyeti kömür odaklı politikalardan daha fazla değil diyor WWF. Yani yenilenebilir enerji kaynaklarının çok daha aktif kullanılması ve bunun için gerekli yatırımların yapılması, yatırımcıların da teşvik edilmesi, gelecek için en güzel yatırımlardan biri. Görüldüğü üzere iklim krizinin çözümü için birçok halkanın kusursuz bir şekilde bağlanarak “geleceği kurtarma zinciri”ne dönüşmesine ihtiyaç var. 2021’in bu tür projeleri daha çok anlattığımız, yazdığımız, konuştuğumuz günler getirmesi dileği ile… 

Gökçen Parlar Ünal
[email protected]