Header Reklam

Yıldızını parlattığımız 45. boylam çizgisi, bize değmiyor bile

07 Aralık 2016 Dergi: Aralık-2016

Iğdır ili Aralık ilçesindeki Dilucu Sınır Kapısı’nın 1,2 km daha doğusunda, Azerbaycan (Nahçıvan) sınırını oluşturan Aras Nehri’nden geçen boylam; 44°49'05"D, yani 45 değil. Türkiye’de saat dilimlerinin düzenlendiği “Günün Yirmi Dört Saate Taksimine Dair Kanunu”nun 2. Maddesi’ndeki; “Griniç’e göre otuzuncu derecede bulunan boylam dairesi bütün Türkiye Cumhuriyeti saatleri için esas alınır. Ayrıca başlangıç ve bitiş tarihleri belirtilmek ve bir saati aşmamak şartıyla yaz saati uygulamaya Bakanlar Kurulu yetkilidir” ifadesine dayanarak Bakanlar Kurulu, sürekli yaz saati uygulaması kararını aldı. Üstüne üstlük 45. derece boylamı, esas saat dilimi olarak belirlendi. Böylelikle Türkiye’nin saat dilimini, yıllardır içinde, yakınında olmak için uğraştığı AB ülkeleri saat dilimi olan GMT+2’den, başta Suudi Arabistan olmak üzere, Etiyopya, Tanzanya, Madagaskar, Kuveyt, Yemen, Somali, Sudan, Cibuti, Kenya, Uganda ve Katar gibi ülkelerin olduğu GMT+3’e alarak, Türkiye’yi Avrupa ülkeleri arasından çıkararak bir Ortadoğu ülkesi olarak tescilledik. Neden? Açıklanan gerekçede “gün ışığından daha fazla yararlanmak amacıyla” deniyor. Peki yaz saati uygulamasının gerekçesi neydi: “gün ışığından daha fazla yararlanmak”. AB ülkeleri gün ışığından daha fazla yararlanmak için yaz saati uygulamasına, 1996’dan beri mart ayının son pazar günü saatleri 1 saat ileri, ekim ayının son pazarı 1 saat geri alacak şekilde devam ediyor. Bugüne kadar bildiğimiz şuydu: “Aynı meridyen üzerinde bulunan bütün noktaların öğle vakitleri aynı anda olur ve yerel saatleri birbirine eşittir”. Bildiğimizi terk ediyor ve ne yapıyoruz? Ülke nüfusunun üç aşağı beş yukarı % 70’inin yaşadığı (ekonominin de en az bu kadarının kaynağı olan) kısmının boylamını baz almayıp, Nahçıvan’dan geçen bir boylama göre “ulusal saat” tercihi yaparak, Suudi Arabistan ile aramızda saat farkı olmamasını sağlıyor, iş ilişkilerimizin -açık ara- ağırlığının bulunduğu batı ülkeleri ile mesai saatlerimizin çakıştığı zamanları “en az”a indiriyoruz. Böylece Londra’da İstanbul borsa işlemleri için azıcık bir zaman kalırken, New York açıldığında İstanbul neredeyse kapanmış olacak. İş amaçlı günübirlik Avrupa’dan geliş gidişler azalacak. Örneğin İngiltere’den sabah uçağı ile günübirlik Türkiye’ye gelenler 3 saatlik zaman farkı nedeniyle doğru dürüst iş yapmaya fırsat bulamadan ülkelerine dönmek durumunda kalacak. e-posta uygulamaları 1 saatlik kayma ile çalışacak. Türkiye’de ofisi olan uluslararası şirketler için işler karışacak, yedeklemeler ve müşterek güncellemeler sıkıntı yaratacak, bize özel yepyeni yama programlar yapmak gerekecek. 2023 yılı için konan ihracat hedefleri için ne kadar destek, ne kadar köstek olacağı meçhul bu durum, ekonominin ötesinde hatrı sayılır sağlık ve güvenlik endişelerini beraberinde getiriyor. Sabah denilen zaman dilimi karanlıkta başlıyor ve karanlıkta iş ve okul için yola çıkılıyor, yine karanlıkta evlere geri dönülüyor. Gün ışığı ile temas süresi neredeyse sıfırlandı. Uzmanlar özellikle çocukların hava aydınlanmadan okula gitmesinin motivasyon eksikliğine ve verimsizliğe sebep olabileceğini belirtirken, veliler güvenlik açısından da endişeliler. Okul servislerinin trafik kazaları risk artışının bir somut örneği KKTC’de yaşandı ve birkaç gün önce Girne’de yaşanan öğrenci servisi kazası KKTC’yi ayaklandırdı. Kaza sonrası KKTC’de yaz saati isyanı başladı. KKTC’li ve Türkiye’den veliler, kış saati uygulamasının geri gelmesi için başta Change.org olmak üzere çeşitli mecralarda imza toplamaya başladı. Mühendisler özellikle Batı şehirlerinde Aralık ve Ocak ayları boyunca enerji faturalarının cep yakacağına dikkat çekiyor. Enerji tasarrufu değil miydi “asıl” amaç? Ayrıca bu kararı alan bakanlık dört yıl önce “enerji tasarrufu” için hep kış saatinde kalalım fikrini savunmuyor muydu? Yaz saati uygulamasının, yani “yılda bir kez saatlerin ileri ve bir kez de geri alınması” şeklindeki uygulamanın çeşitli alanlardaki verimi açısından pek çok araştırma mevcut bulunmasına rağmen, saatlerin bir ileri bir geri alınması uygulamasının “insanların dengesini bozduğu” görüşünü benimsemeye kalksak bile, sürekli yaz saati uygulaması yerine sürekli kış saati uygulaması seçilirse, ne GMT+2’den çıkılacak, ne de kış aylarında karanlıkta yaşanacak. Zaten esas ulusal saat kış saati değil mi? Yaz saati denilen şey “öyle varsayalım” şeklinde bir “uygulama” değil mi? Türkiye’nin batı ve doğu uçları arasında 76 dakikalık fark bulunuyor. Valilikler, bulundukları ilde güneşin doğuş saatine göre mesai saatlerini erkene ya da geçe alma yetkisine sahip. Yani doğu illerinde mesai 8’de başlarken, batıda mesai başlangıcının 9’a kadar sarkması olası. Ulus içinde bile ortak mesai saatlerimiz olmayabilir. Tabii ki sporseverler için de UEFA meselesi var. Saat uygulamasındaki değişiklik, yıllardır neredeyse bir markaya dönüşen Şampiyonlar Ligi maçlarının ortak başlangıç saati 21.45’i de değiştirecek. Ama gece eğlence hayatı için daha iyi olacak diyorlar. Türkiye insanlarının çoğunluğu gecelere akmalara doyamadığı için sevinmiş olabilir belki de. Yine de bazı sivil toplum örgütlerinin bu uygulamayı yargıya taşımaları söz konusu. Ekonomi ve sağlık alanındaki endişeleri ile itirazı olan bu gruplar, sanırım şundan da çekiniyorlar: Bazı araştırmalara göre gün ışığıyla temasın azlığı, kriminal davranışları, suç oranını artırıyormuş. Türkiye’nin GMT’si yükselirken GBT’si de (bilinen anlamıyla sabıka kaydı) kabarabilir Allah korusun.