Hiyerarşinin Doğal Kökeni; Gagalanan Tavuk...
Böylece ortaya atılan “Gagalama düzeni” kavramı bugün, belli örgütlerde ve kuruluşlarda ağır basan bir yetki, statü ve ayrıcalık hiyerarşisi olarak tanımlanıyor.
“Bu hiyerarşik düzen içinde her birey, kendi altındaki bireyleri ödüllendirme, cezalandırma, disipline etme yetkisine ve hakkına sahiptir” deniyor.
Tabii Danimarkalı zooloğumuzun “gagalama düzeni” gözleminden iki yıl önce, 1911 yılında Alman sosyolog Robert Michels, siyaset sosyolojisinde çığır açan kitabında “oligarşinin tunç yasası” diye bilinen kuramını dile getirdi: “Michels’in kuramına göre; otoritelerin atanmasında başvurulan yol ne olursa olsun –isterse açık ve özgür seçimlere başvurulmuş ve hatta seçimler düzenli aralıklarla yenilenmiş olsun- değişik kademelerdeki yöneticiler, iktidarlarını sürdürme eğilimi taşırlar ve kendilerinden sonra gelecek olanları, bir çeşit ‘atama’ ile belirler -belirlemeye çalışır-. Seçimler olsa da onaylamanın ötesinde bir anlam taşımaz. Böylece örgütlerin tümü; hatta yapıları resmen demokratik olanlar bile, yapılarını fiilen oligarşiye dönüştüren ‘tunçtan bir yasaya’ tabi olacaklardır“. Ellerine bir otorite geçiren insanlar, genellikle bunu uzun bir süre korumaya, çevrelerine hep kendilerine bağlı olan kişileri toplamaya ve çekilme zamanları geldiğinde bu kişileri yerlerine geçirmeye çalışır diyor siyaset sosyolojisinin babalarından Maurice Duverger.
Bir de şu var; otorite kullanımı konusunda benzeşenler arasındaki karşıtlıklar ne olursa olsun, diğer kesime nazaran daha yakındır birbirlerine... Robert de Jouvenal’in dediği gibi “karşıt partilerden iki milletvekili arasındaki fark, bir milletvekili ile bir militan arasındaki farktan çok daha azdır”.
Ne olacak peki? Her şeyi gaga keskinliği mi belirleyecek? Yine zoolojik araştırmalarda ortaya çıkan bir tespit var: Gruplar genişledikçe, saldırganlık azalıyor. Örgütlenmelerde de katılım arttıkça, yukarıdan aşağıya “emri-vaki” baskı gücü azalıyor. Yani bütün mesele “çok olmakta”, çoğalmakta...
Tamam, bunları okuyorum, anlıyorum, hatta yazıyorum ama yine de takıntı misali bir sorunun da zihnimde serseri mayın gibi gezinmesini engelleyemiyorum: Sahi neden gagalanan tavuk, kendisini gagalayanı değil de bir başkasını gagalar?
Bitirmeye çalıştığımız en zorlu yıllardan birini geride bırakırken ve yeni bir başlangıç coşkusunun tedirginliklerle hız kestiği yeni bir yıla girerken, tüm okurlarımıza çabalarının mutluluk ve başarı getirmesini diliyoruz.
Oya BAKIR