Header Reklam
Header Reklam

Bir yıl daha biterken...

05 Aralık 1997 Dergi: Aralık-1997
Nostaljinin, beynimizde geometrik artışına uygun ortam yaratıyor. Zira "ah, eski güzel günler" anlamına gelen nostaljinin bizimle her fırsatta bu denli yakınlaşması, geleceğin, geçmiştekilerden daha güzel günleri getireceğine olan inancımızın azalması nedeninden kaynaklanıyor. Birey ve toplum olarak daha az bilgi, daha az olanak sahibi bulunduğumuz geçmiş, neden daha "sıcak" görünüyor duygu gözümüze? O zamanlar olup, şimdi yiten, kaybolan nedir? Bugün en gencimizden, en yaşlımıza kadar hepimiz, dile getirsek de getirmesek de beşerin taşıdığı, taşıması gerektiğine asırlardır inanılan değerlerin, gün be gün bozulduğunu, erozyona uğradığını biliyoruz. Herkesin bildiği, sessizce tanık olduğu, tepki göstermediği, kanıksadığı ve dolayısıyla suç ortağı olduğu deformasyon süreci, insan denen "en gelişmiş canlf'yı sığlaştırıyor, yaşamla bütünleşmesinden oluşan renk cümbüşündeki renkleri, tek tek silip yok ediyor. Bir kısmımız "böyle gelmiş, böyle gider" fikri ile "düzene ayak uydurma" çabası içerisine girerken bir kısmımız da "değiştirmeli" diyor, elinden hiçbir şey gelmeyeceğine inanarak. Zira bireyin tek başına toplumsal bir değişimi başlatacak kıvılcım olamayacağı düşünülüyor.
Oysa böyle bir atmosfer içerisinde dernekler kuruluyor, seminerler yapılıyor, durum tespitleri, raporlar hazırlanıyor. Devlet, "baba" kimliğini yeniden kanıksatmaya çalışıyor. Enflasyonun aşağıya çekilmesi, "sıfır kâr" projesi, zamların dondurulması gibi birçok ekonomik "iyileştirme" çalışmaları açıklanıyor. Ama yine herkesin bildiği gibi, enflasyonun aşağı çekilmesi salt bir ekonomik formülün icrası ile gerçekleşmeyecektir. Toplumun en üst noktasından en alt noktasına kadar toplumsal bir mutabakat şarttır. Çünkü yıllarca yüksek enflasyon kondisyonu içerisinde yapılanan ticari hayat, sosyal yapı ve politikamız, sihirli bir değneğin teması ile başkalaşım geçirmeyecektir. "Sıfır kâr" efsanesi de belki ilk bakışta algılanamayan kârların sağlanmasına hizmet edeceği gibi, uygulanması sürecinde insan beynini fırsatçılığa, usulsüzlüğe sevk edebilecektir. Zamları dondurmak ise, vakitsiz, erkene alınmış zamlarla planlananın üzerinde kârların, planlanan zamandan önce edinilmesine fırsat vereceği gibi, zamların dondurulması ile ilgili saptanan süre bitiminde dizginlenemeyecek bir patlamaya yol açacaktır. Yine "kitler zarar ediyor" kâbusu da çabası. Mevcut ekonomik rejimin özüne yönelik köklü ve planlı bir değişim söz konusu olmaksızın her gün öne sürülen bir "iyileştirme" politikası parçası inandırıcılıktan uzak kalacaktır.
Zamların, kötü bir ekonomik yapıya, neden değil sonuç olduğu gerçeğinde olduğu gibi enerji açığı, döviz rezervlerindeki erime ve daha birçok tartışılan sorun, nedenler değil sonuçlardır. Belki de artık nedenlerin, dürüst bir tartışma platformuna çekilmesi zamanı gelmiştir. Değişimin, birey bazında yaşama geçirilmesi için "başlama zamanıdır."
Meslek etiği tartışmalarında da görüldüğü gibi etik "mesleki çerçeve" ile sınırlı olarak ele alınamıyor. Etik, bir yaşam felsefesidir ve bireyseldir. Bireylerinin hücrelerine sindirememiş olduğu değerleri, yasa ile denetlemeye kalkışan toplum, akıntıya karşı kürek çekmek çabasında olacaktır, ilkesiz ve insani değerlerinden yoksunlaşmış bir eylemi, bireysel çıkarlarımız gereği ve "ben yapmasam başkası yapacak" bahanesiyle benimsemekten vazgeçtiğimiz an, zaman içerisinde beşeri açıdan yalnış olanı yapan bireylerin ne kadar azaldığını, yalnızlaştığını göreceğiz. Geleceğin, geçmişten daha güzelini taşıması için gereken değişimi başlatacak olan bizleriz. Bunun için en etkili formül; Kendinden başla, hemen başla. Daha güzel günleri getirecek bir yıl dileğiyle...
Dr.Oya BAKIR
Yazı işleri Müdürü

Etiketler